Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yıllardır Strasbourg’da gazetecilik yapan arkadaşımız Kayhan Karaca’ya “Avrupalı parlamenterler Erdoğan’ın konuşmasını nasıl buldular” diye sordum:
“Üslubuna artık onlar da alıştı galiba” diye cevapladı. Demek sadece biz değil, Davos’tan Strasbourg’a bütün âlem tanıyor bu öfkeli üslubu...
Erdoğan’ın Avrupa Konseyi’ndeki konuşması birçok yönüyle fauldü:
Kadıköylü Fransa milletvekilini “Türkiye’ye de Fransızsın” diye fırçalaması...
Kitap toplatmayı bomba benzetmesiyle savunarak 12 Eylül zihniyetini hortlatması...
Gazetecilerin tutuklanmasını eleştirenleri, “Onlar gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklu değil” diye kandırması...
Bunlar zaten dile getirildi.
Benim takıldığım başka bir şey var:
Başbakan’ın 1. tekil, 1. çoğul ve 2. çoğul şahıs kullanımı...

Ben
Birinci tekille başlayalım.
Erdoğan’a dini azınlıkların haklarını soruyorlar. Diyor ki:
“Herkesin ibadetinin garantisi, sigortası benim.”
Bu cümlede ergen olmamış toplumlara özgü bir pederşâhilik var. Niye temel özgürlüklerimizin güvencesi Başbakan olsun ki?
O olmasa ibadetimiz sigortasız mı kalacak?
Ya sigortası atarsa ne olacak?
Ona sultan, bize tebaa rolü biçen, çoktan aşmış olmamız gereken, dillendikçe bize zarar veren bir söylem bu...
Ancak aşiret devletlerinde, muz cumhuriyetlerinde liderler özgürlüklere kefil olur.
Biz lider kefaleti değil, hukuk devleti istiyoruz.
Demokratik toplumlarda temel hakların yegâne sigortası hukuktur çünkü...

Siz
Gelelim 2. çoğul şahısa...
Erdoğan’a yüzde 10 barajı hatırlatıyorlar. Cevabı şu:
“Düşürülmesi gerekirse halkımızla kararını veririz; bunu size soracak değiliz.”
Oysa Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi...
Dolayısıyla Erdoğan, mesela Romanlara ve peçelilere uyguladığı ayrımcılık nedeniyle Fransızları nasıl eleştirebiliyorsa, diğer üyelerin de onu barajı düşürmediği için eleştirme hakkı var.
Parlamento, Türkiye’nin gönüllü yer aldığı bir “Avrupa ailesi”; orada “biz-siz” yok, oyunu bozup “Size ne” demek de yok. Çünkü başta imzalanmış bir mukavele var.
Erdoğan -hem de temel hürriyetlere dair bir konuda- “Size sormayız” diyerek hem Türkiye’yi kurucusu olduğu Konsey’in dışında tutuyor, hem de iktidara geldiğinde Avrupa’ya “Taahhütlerimizi yerine getirip getirmediğimizin çetelesini tutun” dediğini unutuyor.

Biz
Tabii buradaki 1. çoğul şahıs kullanımı da problemli...
“Biz” derken kendi iktidarını kastediyor Başbakan...
Ama hepimizi bağlıyor.
Oysa bu ulus içinde kendini Başbakan’ın “biz” diye tarif ettiği amorf şemsiyenin altında görmeyenler, hatta tersine “siz” diye hitap ettiklerinin eleştirilerine hak verenler hiç de az değil. Anti-demokratik uygulamaları savunurken “biz”i alet etmese iyi olur.

O
Son olarak şu sert üsluba değinelim.
Her zeminde sesini yükselterek ve öfke tonu ekleyerek prim yaptığını düşünen Başbakan’a, kendisinin Davos’ta hayli yankı uyandıran şu sözlerini hatırlatmak isterim:
“Sayın Başbakan! Sesin çok yüksek çıkıyor. Biliyorum ki sesinin yüksek çıkması, bir suçluluk psikolojisinin eseridir.”