Kürt sorununun çözümünde çok geç kaldık. Kangren olmuş bir hastalığa şifa arıyoruz. İlaç yetmiyor artık... Ameliyat gerekiyor.
Belki köprüden önceki son çıkışta, belki bir çözümün kıyısındayız.
Atacağımız adımlara göre karaya da çıkabiliriz, deniz bizi alıp götürebilir de...
* * *
Önce sulara kapılıp batma seçeneğini değerlendirelim:
Hiç de yabana atılmayacak bir ihtimal bu...
İki tarafın silahlı çözüm yanlısı şahinleri, uzun süre birlikte yaşayan çiftler gibi tıpatıp birbirine benzemeye başladı.
İkisinde de otoriter yapıya iman var; sivillere hareket alanı bırakmayan bir askeri nizam... Resmi görüş dışındaki fikirlere tahammülsüzlük... Bu işin ancak silahla çözüleceğine dair keskin inanç...
İki tarafta da barış arayanlar, şahinlerin derin süngüsünü sırtlarında hissediyor.
Ve şimdi PKK’nın, 15 Haziran tehdidinin ciddiye alınması için en sert yüzünü göstermesinden endişe ediliyor.
* * *
Buna rağmen karaya çıkma umudu ağır basıyor.
Çünkü:
İki tarafta da savaşanlar bıktı; barış özlemi arttı.
İki tarafta da şahinlerin sesine itirazlar çoğaldı.
Ankara’da demokratik açılımla ciddi kazanımlar sağlandı.
Asker, silahın tek başına çare olmadığını gördü; siyasi tablonun dışına çıktı; çözümün önündeki önemli bir engel kalktı.
Türkiye’nin batısının da razı olacağı bir çözüm konusunda kilit önemdeki CHP’de demokratikleşme yönünde bir zihniyet değişimi yaşandı.
Ve kamuoyu, özerklikten affa kadar her konuyu tartışabilecek olgunluğa ulaştı.
* * *
PKK cenahından gelen haberler, orada da benzer gelişmeler yaşandığını ortaya koyuyor:
Taraf’ta Yıldıray Oğur’un dikkat çektiği gelişme önemli:
Fırat Haber Ajansı’nda “Öcalan-devlet görüşmesinin oyalama taktiği olduğuna” dair bir yorum yayınlandı.
Yazıya cevap Özgür Gündem’den geldi. Öcalan’ın avukatları “müzakere”lerin devamını savundu.
Görünen o ki, hükümetin diyalog eğiliminin Ankara’da açtığı tartışma, aynen dağa yansıyor; baskı kalkınca “tekil düşünce”, yerini çoğulcu bir tartışma zeminine bırakıyor.
Ama temkinli olalım:
Bu zemin kayması, aynı zamanda Öcalan’ın hâkimiyet alanını sınırlayan bir gelişme...
Üst düzey yetkililer, “15 Haziran’a kadar eylemsizlik” kararı varken gerçekleşen PKK saldırılarının “Öcalan’ın emriyle” değil, “Öcalan’a rağmen” yapıldığına inanıyorlar.
Yani orada da bir “karşıda ikizini doğurma” süreci yaşanıyor. Tıpkı Ankara’da olduğu gibi Kandil’de de savaşın bitmesinden rahatsız olanlar devreye giriyor.
Çok dillendirilen türde bir “PKK-Ergenekon işbirliği” varsa, barışa kurulan köprüyü dinamitlemede şahinlerin dayanışması olarak devreye giriyor.
* * *
Başa dönersek:
Askerin de PKK’nın da savaşmaktan yorulduğu, iktidar ve muhalefet partilerinin belli ilkelerde buluştuğu, kamuoyunun İmralı ile diyaloga bile ikna olduğu, diyalogu sürdüren MİT’in, Öcalan’dan iltifat gördüğü bir ortamdayız.
Konjonktür, çözüm için hiç bu kadar uygun olmamıştı.
Bu ortamda bugün ve yarın peş peşe Diyarbakır’da miting yapacak iki lidere büyük sorumluluk düşüyor:
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Erdoğan!
Köprüden önceki son çıkıştayız.
Lütfen itişeceğinize önünüze bakın.
Çıkışı atlarsak batabiliriz.
Bilinçli davranırsak silahları gömebiliriz.