Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Nedim Şener’e sormuş savcı: “3 Ağustos 2009 günü, saat 14.16’da telefonda şifreli bir şekilde konuştunuz:
‘Dalgaya yakalanmayalım’ derken ne demek istediniz?
Görüşmede geçen ‘dalga’, ‘tur’, ‘turist’ ve ‘hava durumu’ kelimeleri ne anlama gelmektedir?”
Bu şifre çözücü sorular, gazetelerdeki boş bırakılmış ya da kapatılmış köşeler, ağzı bantlı, kalemi kırık gazeteciler, sabaha karşı otelden, evden yazar alıp götürmeler, hücrelere hapsetmeler...
Bunlar “ileri demokrasi”ye değil, “korku cumhuriyeti”ne özgü devlet terörü örnekleridir.
Bize, her “burun” lafının altında suikast planları aranan Abdülhamid sansürünü hatırlatır.
Bir de 12 Eylül faşizmini...
Bir de Orwell’in “Okyanusya”sını...
* * *
George Orwell’in, totaliter bir devlet modelini anlattığı ünlü romanı “1984”te her şeyi gözetleyen bir “Büyük Birader” vardır. “Büyük Birader”in düşünce polisi, insanların yazdıklarını, yaptıklarını, hatta aklından geçirdiklerini arşivler.
Kafaları karıştırmak için de kavramların içini boşaltıp anlamını değiştirir. Mesela rejimin yalanlarının üretildiği makam, “Gerçek Bakanlığı” adını taşır. Kapısında şu söz yazılıdır:
“Asıl güç, cehalettedir!”
Hanefi Avcı’nın, yok etmeye çalıştığı Devrimci Karargâh’a üye olmakla suçlanması, meslek hayatını Ergenekon’la mücadeleye adamış Ahmet Şık’ın, Nedim Şener’in Ergenekon’dan içeri alınması, bu yöntemin uygulanması değil mi?
Böyle bakınca “bizim Okyanusya”da “Adalet Bakanlığı”, bu ismi hak ediyor. Ama vardıkları sonuç, tam da o yöntemin karşılığı oldu:
Bu sayede “Ergenekon”un içi boşaltıldı, inandırıcılığı yok edildi, asıl suçlular bile masum hale getirildi.
* * *
Ergenekon savcısının “Asılsız değerlendirmeleri ve yayınları özenle izliyoruz” dediği açıklamasındaki mesajı aldık.
Ancak açıklamanın asıl muhatabının, artık korku duvarını aşmış bizler değil, bu davadan kaygı duyduğunu açıklayan Cumhurbaşkanı Gül olduğu kanısına vardık.
“Derin”lerden, başka tür bir bilek güreşinin kokuları geliyor.
Temkinliliğiyle tanınan Gül’ün olup biteni “kamu vicdanında kabul görmeyen gelişmeler” olarak tanımlaması, bir kırılma noktasını simgeliyor.
Arap dünyasına Türkiye’yi “örnek demokrasi” olarak sunan Gül’ün, gittiği yerlerde “Bu mu demokrasiniz” sorusuna muhatap olması, muhtemelen sıkıntı yaratıyor.
Başbakan ise, “İş, hükümeti aştı. Yarattıkları canavar kontrolden çıktı; artık kendi başına hareket ediyor” yorumlarını yalanlarcasına tutuklamalara ses çıkarmıyor.
Zirvedeki çatlak, derinleşiyor.
* * *
Bizim pozisyonumuz sahih:
Önceki “Ergenekon”a karşıydık; şimdi neredeyse aynı aynı psikolojik harp teknikleri, aynı kara çalmalar, aynı delilsiz yargılar, yargısız infazlar, aynı tehditler, şantajlar, bel altı vurmalarla devletin başka bir kanadı tarafından, eskisinin yerine inşa edilen “Ergenekon”a da karşıyız.
Şimdi yazacaklarım aramızda kalsın:
Çok şükür, bu “tur”u da “dalga”ya yakalanmadan atlattık.
Ama “turist”lerin de fark ettiği gibi “hava durumu” bozuyor.
Aman “Büyük Birader”in ve cehaletin gücüne secde edelim de, bir sonraki “dalgaya yakalanmayalım.”