Pazar günü arabada giderken, oğlum bir şarkıda radyonun sesini açtı:
“Bak, bu şarkı dünyayı kasıp kavuruyor” dedi.
Şarkının adı “What the f*ck”tı.
Argodan kibarca “Bu da neyin nesi” diye tercüme edilebilir.
Daha belden aşağı tercümesi var, ama yazamıyorum.
Şarkı ilk dinlediğimizde sansürsüz yayınlandı; birkaç saat sonra, herhalde “çoluk çocuk da dinliyor” diye ayıp yerlerini “bip”leyerek verdiler.
Ben de bipleyerek yazıyorum.
* * *
Bu ara çok satan kitaplar listesinde de “f*ck”lı bir eser var:
“S*ktir et!”
John J. Parkin’in kitabı “F*ck it” (Arunas Y., 2011), Türkçede bu isimle yayımlandı ve hayli ilgi gördü.
“F*ck it”, İngilizcede çok kullanılan, arabesk bir laf aslında...
Küfre mesafeli olanlar için şarkıyı söylemek kadar kitabı istemek de zor:
“Sizde ‘S*ktir et’ var mı” sorusu üzerine geyikler dönüyor internette...
Sahi ne oluyor?
Sokağın asi çocuğu “f*ck”, nasıl oldu da ciciler giyinip kültür dünyasına başlık oluverdi birden?
* * *
Önce şunu belirteyim:
Şarkıdakiyle kitaptaki “f*ck” arasında ciddi fark var:
“What the f*uck”, bir hayret nidası aslında...
“F*uck it” ise, “takma kafana” anlamı taşıyor.
İlki, merak ediyor; ikincisi “Hiç merak etme” diyor.
Şarkıdaki kız, İspanya’ya gelmiş. Herkes partideymiş.
Arkadaşına soruyor:
“Johnny, buradakiler çok manyak... Nası bi şey bu?”
Kitaptaki öyle değil... Yazar, bize boşverme şekil ve tekniklerini öğretiyor, adeta bencilliğin kitabını yazıyor:
“’S*ktir et’ demek, kendinizi iyi hissettirir” diyor:
“Doğu, bu sözü boş vermek için kullanır, Batı, özgürlüğü bulmak için... Mücadeleden vazgeçmek, ne hoşunuza gidiyorsa onu yapmak, kendi yolunuzdan gitmek, harika bir duygudur.”
* * *
“Argonun ıslahı” diyebilir miyiz buna?
Mesela Can Yücel’in dilinde anarşistleşen, müesses nizama isyan eden tehlikeli “f*uck”, bu örnekte nasıl da uysallaşmış, kuyruğu kıstırılmış kediye dönmüş değil mi?
“Mücadeleden vazgeç” teslimiyetini özgürlük manifestosuymuş gibi hatmetmek, anca “serbesti”yi hürriyet diye öğrenerek yetişmiş bir nesle nasip olurdu.
1960’larda, 70’lerde ne bu şarkının, ne de bu kitabın ilgi görme şansı vardı.
“S*ktir et” diyen, “S*ktir git” cevabını alırdı.
Dün “Dünyayı değiştireceğiz” diyenlerin çocukları, bugün yelkenleri indirip “Dünyayı bırak/keyfine bak” noktasına geldiyse bu, biraz da 30 yıl önce sırtımıza binen 12 Eylül’ün eseridir.
O kesintinin yarattığı 80 model “aldırmazlık kuşağı”nın “nemelazım”cı ürünleri, rafları, afişleri, sahneleri, ekranları süslüyor bugün...
* * *
Düşünün ki, ilerde, “1980’lerde sansürlenmiş şarkılar”ı inceleyenler Zülfü’yü, Ruhi Su’yu, Cem Karaca’yı keşfedecekler.
“2000’lerde sansürlenmiş şarkılar”ı inceleyenler ise “What the f*ck”ı dinleyecek ve “Yaşasın eğlence/yaşasın gece” sözleriyle dans edecekler.
12 Eylül’ü çok “f*ck”lı bir yazıyla anarken, insanlığın “S*ktir et” deyip geçenler değil, “What the f*ck” diye hesap sorup mücadele edenler sayesinde ilerlediğini hatırlatalım.
Biiiip!