Amerikalı yazar Joan Didion’un ölümünden sonra arşivinden çıkan ve son derece kişisel terapi notlarını içeren ‘Notes to John’ başlıklı kitabı bugün yayımlanıyor.
Ancak edebiyat çevrelerinde tartışma büyük: Didion’un yayımlamadığı bu yazılar, onun izni olmadan basılmalı mıydı?
“Herkesle arama mesafe koydum” diyordu Joan Didion, bir terapi seansında.
O mesafe, onun tarzıydı belki de.
Şimdi ölümünden sonra, o mesafe dramatik biçimde ortadan kalkıyor.
2021’in Aralık ayında, 87 yaşındayken hayatını kaybeden gazeteci-yazar Joan Didion, arkasında sadece edebi eserler değil, aynı zamanda bir yaşam stili bıraktı.
Kaliforniya’dan New York’a uzanan yaşamı boyunca hep gözlem yapmayı tercih etti.
Kalabalığın içinden ama bir adım geriden yazdı.
Şimdi ise, çok daha içeriden bir Didion’la karşı karşıyayız.
New York Halk Kütüphanesi’nin geçtiğimiz ay kamuya açtığı Didion ve eşi John Gregory Dunne’un 336 kutuluk dev arşivinden çıkan kişisel yazılar, ‘Notes to John’ adıyla kitaplaştırıldı.
Peki ama içeriğinde ne var?
Didion’un 2000’li yılların başında terapisti Dr. Roger MacKinnon ile yaptığı görüşmelerden sonra eşine yazdığı özel notlar.
Kızları Quintana’nın alkol bağımlılığı, hastalıkları ve annelikle ilgili iç hesaplaşmalar, evlilik, suçluluk, mesafe, kayıplar...
Edebi mi, mahrem mi?
Didion’un “yayımlamak üzere” yazmadığı bu notlar, bir edebi metinden çok kendi kendisiyle yüzleşme.
Terapide konuşulanları sonra bir kâğıda döküyor, eşine ve belki de kendine yöneltiyor.
“Kızımı kaybetmekten hep korktum ve bu yüzden herkesi kendimden uzak tuttum.” diye de yazıyor Didion.
Bazı satırlarda ise o tanıdık soğukkanlı mizahı var: “Maddi zorluklarımızı konuşmak için Paris’e Concorde’la gitmiş olmamız, belki de yaklaşımımızdaki en belirgin hataydı.”
Ancak Didion hayattayken bu notları yayımlamadı.
Hatta ‘Blue Nights’ kitabında bile kızı Quintana’nın sağlık sorunlarına ancak çok yüzeysel değinmişti.
Şimdi ise çok daha derin, kırılgan, travmatik bir içerik, kendisinin izni olmadan herkesin gözleri önünde.
Bu noktada edebiyat dünyasında hararetli bir tartışma ister istemez devam ediyor: Joan Didion gibi mahremiyete önem veren bir yazarın kişisel terapi notlarını onun ölümünden sonra yayımlamak etik mi?
Bir yandan ‘Notes to John’, Didion’un düşünce dünyasını anlatan eşsiz bir kaynak.
Diğer yandan bu notlar, belki de Didion’un bilinçli olarak yayımlamadığı, kendine sakladığı özel bir alanı temsil ediyor.
Onu tanıyanlar, “Hayattayken bu yazıların basılmasına asla izin vermezdi” diyor.
Didion daha önce şöyle yazmıştı:
“Biz hayatta kalmak için hikayeler anlatırız.”
Ama bu defa anlatılan hikâye onun değil, yayıncıların tercihiyle gün yüzüne çıkıyor.
Didion’un “mesafesi”ne saygı duymadan, o mesafenin ötesine geçmek rahatsız edici de olabiliyor.