Londra’nın en prestijli sanat kurumlarından biri Institute of Contemporary Arts (ICA).
Çağdaş sanatın birçok farklı dalını bir arada takip etme şansı sunan bir enstitü ICA.
İlk kez yıllar önce Hüseyin Çağlayan ve Melih Yörü sayesinde gittim ve sinemasından sergilerine, kitapçısından Rochelle Canteen’de yemeğine kadar birçok farklı nedenle sevdiğim ve ilham verici bulduğum bir yer oldu.
Ve işte global çağdaş sanat dünyasında bu kadar önemli bir kurumun başına şimdi Türkiye’den tanıdığımız ve sevdiğimiz bir isim Bengi Ünsal geldi.
Çok yetenekli Muhsin Akgün objektifinden portre fotoğrafıyla yeni görevini duyurdu.
Mart ayı itibarıyla 75 yıllık ICA’in 55 yıl sonra görevi devralan ilk kadın direktörü olarak yeni işine başlayacak.
Şaşırıyor muyuz?
Hayır, çünkü Bengi zaten 2016 yılından beri Londra’nın önemli kültür-sanat merkezlerinden Southbank Centre’da güncel müzik yöneticisiydi.
Wallpaper dergisinin şubat sayısında yer alan Tasarım Ödülleri 2022 listesinde Hüseyin Çağlayan, Karaca için yaptığı tasarımla En İyi Yemek Takımı Tasarımı Ödülü’ne layık görüldü.
Dünyanın en önemli tasarım dergilerinden Wallpaper, bu hafta itibarıyla şubat sayısında yer alan Tasarım Ödülleri 2022 listesini açıkladı. Peki, ama bu liste bizim için neden önemli? Listede yer alan dünyaca ünlü birçok mimar ve tasarımcı var, hatta Jean Nouvel gibi usta mimarların ve dev global markaların bile adaylar arasında olup birinci seçilemediği kategoriler yer alıyor. Listeyi bizim için önemli yapan ise yemek takımı kategorisinin birincisi. Kıbrıslı Türk sanatçı ve tasarımcı Hüseyin Çağlayan’ın Türk markası Karaca için tasarladığı yemek takımı, Wallpaper’dan birincilik ödülü almasının yanı sıra Wallpaper Yayın Yönetmeni Sarah Douglas’ın editör yazısında da dikkati çekiyor. Peki, ama buna şaşırıyor muyuz? Hayır, çünkü Hüseyin Çağlayan, 2016
Perşembe günü İstanbul’daki güzel havayı fırsat bilip kendimi Galataport’a atıyorum, hem yeni hangi mekanların açıldığını görmek hem de Galataport’un İstanbulluların hayatına nasıl dahil olduğunu yerinde görebilmek için...
Deniz kenarında yürüyüş yapanlar, gelen dev yolcu gemisini ve açılan kapaklarla yaratılan gümrük alanını merakla izleyenler, rıhtımdaki şezlonglara yayılıp kitap okuyanlar, bilgisayarında çalışanlar ve tabii yeme-içme mekanlarında sosyalleşip mağazaları gezenler hepsi birarada. Ayrıca Doğuş ve Bilgili Holdingler’in yatırımı Galataport’ta Müze Meydan ve Rıhtım Meydan’da farklı kültür-sanat etkinlikleri oluyor. Paket Postanesi ve tarihi 1848’e ulaşan Tophane Saat Kulesi dikkat çekiyor. Projede yer alan diğer üç tescilli bina, Merkez Han, Karaköy Yolcu Salonu ve Çinili Han binaları da restore edilerek Peninsula İstanbul oteline ev sahipliği yapacak.
Otelin yıl sonunda açılması bekleniyor. Emre Arolat imzalı Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin ise
İstanbul’da şanslıyız, birçok sanat etkinliğini yakından takip etme fırsatımız oluyor.
Son yıllarda İstanbul dışında açılan kültür-sanat mekânlarının da çoğalması hepimiz için çok önemli. İşte bir sevindirici haber de Bursa’dan geldi. Kurucu direktörlüğünü Bora Gürarda’nın, sanat danışmanlığını ise Murat Alat’ın üstlendiği yeni sanat mekânı İMALAT-HANE, Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nde 8 Ocak Cumartesi günü sanatçıların da katılımıyla açılıyor.
“Bursa’da güncel sanat eserlerinin üretimine, sergilenmesine ve tartışılmasına imkân yaratmayı amaçlıyoruz. Alternatif bir sanat rotası yaratmak amacıyla kurulan İMALAT-HANE, sanat için yerel ile küresel olanın iç içe geçtiği merkez dışı bir durak olmayı arzuluyor. İMALAT-HANE ayrıca eser üretimi için genç sanatçılara kaynak yaratmayı ve sergileme alanı açmayı, kapsamlı programıyla aynı zamanda bir eğitim kurumu rolü üstlenmeyi ve tüm bunlar aracılığıyla Bursa’yı mevcut
Hatırlayacaksınız, 2020’de Art Basel Hong Kong, Basel ve Miami fuarları iptal edilmek zorunda kaldı.
Çağdaş sanat fuarı Frieze ise Londra ve New York’taki edisyonlarını iptal etti.
2021’de ise Art Basel Hong Kong Mart 2021’den Mayıs 2021’e ertelendi.
Art Basel İsviçre ve Miami’deki fuarlar ile Frieze Londra önceden kararlaştırılan tarihlerde gerçekleşti ve fiziksel fuarların geri dönüşüyle katılımcı sayısı da yükseldi.
Omicron nedeniyle büyük bir değişim var, pandemi konusunda yine başa döndük, Mart-Nisan 2020’de yaşadıklarımızın benzerini yaşıyoruz.
Bazı etkinlikler şimdiden ertelendi.
Bkz. Tasarım ve dekorasyon dünyasının popüler fuarı Maison&Objet Paris. Avrupa’daki Kovid-19 vakalarındaki artış nedeniyle 18-22 Ocak tarihleri arasında gerçekleşecek fuarın yeni tarihleri şimdilik 24-28 Mart olarak açıklandı.
Martta Hollanda’da gerçekleşmesi planlanan TEFAF Maastricht de ertelendi.
Mart 2020’den bu yana pandeminin, sosyal hayatımızda ve kişilik özelliklerimizde yol açtığı birçok değişiklik dikkatimizi çekiyor. Artık hem yalnız kalmaya hem sosyalleşmeye her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Şimdi bu gidip gelen ruh halimiz, “seçici sosyal” anlamına gelen tek bir kelimeyle özetleniyor: “Ambivert”
Aralık’ın ilk 3 haftası İstanbul sosyal hayatı çok hareketliydi, yeni yıl davetleri, partileri, kutlamaları ardı ardına geldi. Sosyal medyada yakından takip ettiğimiz aynı isimler davetten davete koştu. Sonuç, büyük bir çoğunluk Kovid-19 pozitif olarak yeni yıla evde izolasyonda girmek zorunda kaldı. Hatta restoranlar bile bu yılbaşında tek kişilik hindi menüsü paketleri hazırladı.İşte böyle tuhaf günlerden geçiyoruz. Bu durumda psikolojimiz de ister istemez etkileniyor. Sürekli bir sosyalleşme ikilemi içindeyiz. Bir yanımız sevdiğimiz mekânlara koşup arkadaşlarımızla buluşmak istiyor, bir yanımız olabileceklerden korkuyor ve kendi güvenli alanımızdan çıkmak istemiyor. Son 2 yılın
2021, 2020’yi çabucak unuttursun diye başlamışız.
Şimdi ise dileğimiz 2022’nin hem 2020’yi hem 2021’i çabucak unutturması... Malum, 2020 flu geçti, çoğunu hatırlamıyoruz ya da hatırlamak istemiyoruz. Sağlığını, işini, gelirini, en önemlisi yakınlarını, sevdiklerini kaybedenler oldu.
2021 ise nasıl geçti anlamadık bile. Pandemiden elbette daha çok bunaldık ama yine adaptasyon yeteneğimiz öne çıktı ve şartlara hızla alıştık, biraz da hislerimiz uyuştu, yavaşladık, evlerden daha az çıkar olduk. Şimdi dejavu zamanı, mart 2020’de yaşadıklarımızı yeniden yaşıyoruz. O zamandan bu yana hayatımızda çok şey değişti. Evde çalışmaya, toplantılarımızı Zoom’da yapmaya, çevrim içi sosyalleşmeye, çevrim içi kültürel aktivitelere katılmaya alıştık.
İlk günlerdeki gibi evimizin dışına adım atmaktan, gelen paketleri günlerce bekletip dezenfektanlarla silmekten, kıyafetlerimizi 60 derecede yıkamaya çalışmaktan bugünlere geldik. Bir yandan koronavirüsten nasıl korunacağımızı öğrendik, bir yandan da bu süreçten
Hatırlayacaksınız, eserlerini çok beğendiğim Seçkin Pirim, İstinye Park’taki Louis Vuitton mağazasının dış cephesini kısa bir süre önce bir heykel haline getirdi.
Louis Vuitton sanatçıyı tamamen özgür bırakmış, Pirim de, “Ben size cephe yapmam, içine girilebilen bir heykel yaparım” demiş.
Ortaya çıkan sonuç da sanatçının kâğıt heykellerine gönderme yapıyor.
Seçkin Pirim, yıllar önce ‘Disiplin Fabrikası’ başlıklı işlerinin çıkış noktasını açıkladığında, askerde yazıcı olarak görevliyken, sıkıntıdan kâğıt keserek, kâğıttan heykel yapmaya başladığını anlatmıştı.
Tesadüfler insanın hayatında çok önemli rol oynayabiliyor. Pirim’in Güzel Sanatlar’da okumak istemesi de aslında yine bir tesadüfle ortaya çıkmış. Yedi yaşında taşındığı Kuzguncuk, sanatçıya ilham vermiş.
Kuzguncuk’ta yaşayan Bihrat Mavitan’ı örnek alarak büyümüş ve Kuzguncuk sakinlerinden Mavitan, Nevzat Sayın ve Cengiz Bektaş gibi isimlerin yönlendirmesiyle Güzel Sanatlar’da