Bir gece kulübünde sabaha karşı alkollü iki kişi arasında kavga yaşanabilir.
Özellikle de ortada, “Bana ‘Evli olmasam seni kaçırmazdım. Çok güzel kızsın’ dedi” diyen bir eş varsa...
Gecenin bir yarısı bir gece kulübünde böyle bir lafı pekâlâ iltifat olarak alabilir ya da hiç takılmayıp gülüp geçebilirsiniz.
Ama bunu eşinize söylediğiniz zaman yangına körükle gidileceği belli.
Tabii ki bu durum şiddet ya da silah boyutuna gelmemeli.
Ama eğer bu aşamalara gelindiyse ve olay mahkemeye taşındıysa, işte o zaman mahkemedeki beyanınızı ciddiye almak gerekiyor.
Yargıya yalan yanlış beyanda bulunmak ve sonrasında özrü kabahatinden büyük bir şekilde “Kinaye yaptım. Bunlara takılmayın. Beyninin yüzde 1 kısmını kullanan bunu anlar” demek, diğer söylediğiniz sözlerin de doğruluğu konusunda şüpheler oluşturuyor ister istemez.
Berkay’ın “Arkadaşlar bin TL gelire takılmışsınız ama onu benim neden söylediğim ortada. Bin TL kazanmadığımın herkes farkındandır. Öpüyorum, bunlara takılmayın, geçin gidin!” açıklaması da “Gençler yardım kampanyası başlatmışsınız. İki çocuk bin TL ile geçim zor diyerek. Bunu neden söylediğim ortada. Anlaşılması gereken anlaşılıyor zaten siz de takılmayın. Ne kazandığımı yaşadığı
Ayşe Arman’ın Şeyma Subaşı’yla yaptığı 3 günlük röportajda dönüp dolaşıp aynı noktaya geliniyor, herkes Şeyma’yı yerden yere vuruyor ama takip etmeden de duramıyor.
Şeyma ise durumu özetliyor, düşüşümü, mutsuzluğumu görmek istiyorlar diye.
Hadi Şeyma uç bir örnek olabilir, gösterişli yaşantısını, bu yaşantıyı fazlasıyla paylaşmasını eleştirebilirsiniz, onu beğenmek ya da takip etmek zorunda da değilsiniz.
Ama tabii bu demek değildir ki kendinizde onun kötülüğünü isteme hakkını görebilirsiniz.
Bu, sadece Şeyma için geçerli değil, herkes için geçerli.
Ne zamanki başkasının kötülüğünü isteyecek duruma geliniyor, işte o anda durup bir silkelenmek gerekiyor.
Daha çok yakın bir süre önce Ayşen Gruda’nın cenazesinde yaşananları da gördük.
Kış geldi diye kendinizi eve kapatmayın, yeni mekanları keşfe çıkın. Akşamüstü partilerinden sanat galerilerine, konserlerden restoranlara bu kış pas geçmemeniz gerekenlerin bir listesi .
1- Yeni mekanları keşfe çıkın. Bir yandan canlı müzik mekanları ve modern meyhaneler son hızla açılıyor, bir yandan şef restoranları öne çıkıyor, eski mekanlar kabuk değiştirip yeni konseptleriyle karşımıza çıkıyor. Nişantaşı’ndaki Müştemilat’ta canlı müzik, Karaköy’deki Vor Klein’da yemek ve eğlence, Kanyon’daki Steeve’de yemek gibi deneyebileceğiniz seçenek çok.
2 - Akşamüstü partilerine geri dönüş zamanı. Buz’la tanıdığımız, şimdi Bebek’teki Daire 1 ile de takip ettiğimiz Lal Dedeoğlu, Fenix’i kendi dokunuşlarıyla başka bir kitleye daha sevdirdi. Artık her cumartesi akşamüstü Fenix’te uzun zamandır İstanbul gece hayatında çok da görmediğimiz, özlediğimiz isimlerle birlikte erken saatlerde eğlenmek mümkün.
3 - Yoksa hâlâ Pilevneli Galeri Mecidiyeköy’deki Refik Anadol’dan Erdoğan Zümrütoğlu’na tam 10 sanatçının işlerini görebileceğiniz sergiyi gezip Instagram’da fotoğraflarını paylaşmadınız mı?
Microsoft, Citus Data’yı aldı.
Dün duyduğum en güzel haberdi, ABD’li teknoloji devinin Türk açık kaynak yazılım şirketini bünyesine katması.
Elbette, bir Türk şirketinin başarısı gurur veriyor hepimize.
Ama Citus Data’nın benim de aralarında olduğum RC’97 mezunları için daha ayrı, daha özel bir yeri var.
Citus Data’yı tam 8 yıl önce iki sınıf arkadaşımız Umur Çubukçu ve Özgün Erdoğan kurdu, halen Umur CEO, Özgün CTO olarak görevlerine devam ediyor.
Daha sonra aralarına bir sınıf arkadaşımız, Utku Azman da katıldı yönetici olarak.
Önce Umur, Özgün ve Utku’yu çok çok tebrik ediyorum.
Daha sonra da hepimizin ilham verici hikâyelere ve de umuda daha fazla ihtiyacımız olduğu bugünlerde, Umur, Özgün ve Utku’nun başarısının özellikle öğrencilere ilham vermesini diliyorum.
Herkesin herkese akıl vermeye çalıştığı bir dönemdeyiz.
Kimse kendi işine bakmıyor, herkes başkasının hayatı hakkında dilediği gibi atıp tutmaya, öyle yapma böyle yap demeye kendinde hak görüyor.
İşte Burak Özçivit’in yabancı hayranlarıyla katıldığı yemek de buna tuz biber oldu.
Ünlü bir erkek 80 kadınla yemek yiyince sorun yok, Meryem Uzerli gibi ünlü bir kadın erkek bir hayranıyla yemek yiyince sorun oluyor diye cinsiyet eşitsizliğiyle başladı her şey.
Evet, tabii ki böyle bir eşitsizlik olmamalı, dünyanın her yerinde ünlü isimler hayranlarıyla tanışmak, buluşmak için çeşitli davetlere, organizasyonlara katılıyor.
Ve yemek yemek her ne kadar dışarıdan iş gibi görünmese de iş ve her işte olduğu gibi bunun karşılığında da para kazanılması son derece olağan.
Dışarıdan ne kadar basit bir yemek gibi görünse de o hayran kitlesini edinmek için verilen emeği, kan, ter, gözyaşını unutmamak lazım.
Burda asıl saçmalık, gazetecilerin de takipçilerin de ünlü isme “Kazandığın parayı ne yaptın?” diye hesap sorması.
Financial Times gazetesi dün Jessie Williams imzasıyla İstanbul’da yaşamak için 5 nedeni sıraladı. “Tarih katmanları, beslenecek mimariyi ve sokak hayatını yarattı” diye eklemeyi de unutmadılar.
Sıralamaya şöyle bir bakalım:
1. Çağdaş sanat merkezi
İstanbul Modern’in Karaköy’de Renzo Piano imzasıyla yenilendiğinden başlayıp Beyoğlu’ndaki geçici yerini gezmek gerektiğini söylüyorlar.
İstanbul sanat takviminin en önemli etkinliği ise 14 Eylül - 10 Kasım tarihlerinde gerçekleşecek 16. İstanbul Bienali diyorlar.
İKSV’nin ve İstanbul Modern’in kalbimizde yeri çok büyük.
2. Global finans hedefleri
Türkiye hükümeti 2023’e kadar Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapmaya ve İstanbul’u New York ya da Londra’ya rakip bir finans merkezi haline getirmeye kararlı diyorlar.
Londra’da birçok Türk restoranı açıldı, çoğu başarılı oldu. Yarın ise Türk mutfağıyla ilgili bir ilk gerçekleşiyor. Civan Er, İstanbul’un çok sevilen şef restoranı Yeni Lokanta’nın Londra şubesini açıyor.
Türk mutfağı denince hâlâ yurtdışında kebapçılar akla geliyor, yeni açılan restoranlar sayesinde ise bu durum yavaş yavaş değişecek. Türk restoranlarını ya Ortadoğu ya da Akdeniz mutfağı kategorisi altında bulabildiğimiz günler sona erecek.
Ama tabii bunun için daha önümüzde uzun ve zorlu bir yol var.
Oysa ki bugün Londra’da Mangal adlı meşhur kebapçılar dışında da Türk restoranları var.
Londra’daki Türk mutfağı ağırlıklı restoranları sayalım. Sofra’dan yıllar sonra Kıbrıslı Türk Selin Kiazım’ın Oklava’sı Türk mutfağına bakışı Londra’da ilk değiştiren yer oldu. Yabancılar Oklava’ya bayılıyor, ama nedense Türkiye’den gelenlerin ağız tadına çok da hitap etmiyor Oklava. Selin Kiazım, Oklava’dan sonra Fitzrovia’da Kyseri adlı bir restoran daha açtı.
Türkiye’den de Londra’ya giden yatırımcılar oldu.
İstanbul Doors Group’un kurucuları, şimdi Good Food Society’nin ortakları Levent Büyükuğur öncülüğünde şef Hus Vedat’la birlikte Baker Street’te Yosma’yı açtı.
Zagat’tan Michelin’e birçok rehber restoranların başarılarını başka bir boyuta taşıdı.
Son olarak da En iyi 50 Restoran listesi önemsenen ölçülerdendi, Mehmet Gürs’ün Mikla’sı bu listeye girdiğinde hepimiz işte bu yüzden çok sevindik.
Şimdi ise daha önceki bütün restoran listelerini ve ödüllerini gölgede bırakma iddiasında yeni bir kriter var: World Restaurant Awards (Dünya Restoran Ödülleri).
Geçen yıl yapılacağı ilk açıklandığında büyük ses getirmişti çünkü Michelin rehberi çok ulaşılmaz olması ve En iyi 50 Restoran listesi ise çok beyaz, çok erkek egemen ve çok Avrupalı olması ve hatta en iyi kadın şefe teselli ödülü vermesi nedeniyle artık birçok restoran tarafından çok da ciddi alınmıyordu.
Neyse ki bu yıl En iyi 50 Restoran listesi jüride kadın erkek eşitliği için çalışmalara başladıklarını duyurdu.
Tam da bu duyurudan 1 gün sonra, dün ise World Restaurant Awards adaylarını ve jüri üyelerini açıkladı.
Dünya Restoran Ödülleri’nin bu kadar iddialı olmasının en büyük nedeni organizasyonunu ‘Taste’ etkinlikleriyle de dikkat çeken dev firma IMG’nin yapması ve tabii arkasında Restaurant dergisinde çalışırken ‘En İyi 50 Restoran’ listesini başlatan ve ‘Where Chefs Eat’ kitaplarının da yaz