Türkiye’nin çok değerli akademisyen, yazar, şair ve felsefecilerinden biriydi Oruç Aruoba.
Japon edebiyatı kökenli bir şiir türü olan haiku’nun Türk edebiyatındaki temsilcilerindendi.
Aruoba, kendi eserlerinin yanı sıra Hume, Nietzsche, Kant, Wittgenstein, Rainer Maria Rilke, Von Hentig, Paul Celan ve Matsuo Basho gibi düşünür, yazar ve şairlerin eserlerini de Türkçeye kazandırdı.
Oruç Aruoba’yı kaybettiğimizi Metis Yayınları’nın açıklamasıyla üzülerek öğrendik.
Bazı kaynaklar ‘Türkiye’nin Nietzsche’si’ diye veda etmeyi tercih etti Oruç Aruoba’ya.
Oysa, 72 yıllık bir ömür boyunca okumuş, yazmış bu kadar değerli bir ismi kimseye, Nietzsche’ye bile benzetmemek gerek.
Evet, belki bu karşılaştırma bir iltifat olarak yapılıyor, ne kadar değerli olduğunu göstermek için bir fırsat olarak görülüyor.
Ama bizim yaptığımız en büyük yanlış bu değil mi zaten?
Yeme-içme-eğlence dünyasının en güçlü rakibi: Sağlıklı yaşam! Pandemi sürecinde bu merakımız daha da arttı; nasıl daha sağlıklı olabiliriz diye adeta kendimizi birer proje haline getirdik. Peki, ama gerçekten iyi mi yaptık?
Çok gezen, çok eğlenenler takip ediliyordu Kovid-19 öncesine kadar. Oysa şimdi hepimiz sabah erkenden kalkıp meditasyon, yogayla güne başlayan, evde karabuğday unuyla ekmeğini, badem unuyla, ham kakaoyla glutensiz tatlısını yapan, aralıklı orucu fiziksel aktiviteyle birleştirip en fit görünenleri izliyoruz.
Günde kaç kere spor yapıyorlar, bir güne kaç “squat” sığdırıyorlar, “plank”te kaç dakika dayanabiliyorlar, ne yiyip ne içiyorlar, bunları merak etmekteyiz. Şimdi hepimiz sağlığın en önemli şey olduğu konusunda hemfikiriz. Hatta bununla da yetinmeyip nasıl daha da sağlıklı olabiliriz diye yaşam şeklimizde dünya için küçük ama bizim için büyük adımlar atıp önemli değişiklikler yapıyoruz.
Bundan tam beş yıl önce izlemeyi en çok istediğim ve kaçırdığıma en çok üzüldüğüm şey Hüseyin Çağlayan’ın Londra Saddler’s Wells Tiyatrosu’nda sahneye koyduğu, sadece kostümlerini tasarlamakla kalmayıp sanat yönetmenliğini de üstlendiği dans gösterisi ‘Gravity Fatigue’di (‘Yerçekimi Yorgunluğu’). İki gece üst üste izleyen bir arkadaşım, “Kendimi çok yetersiz hissettim, asıl işi dışında yaptığı ek işte bile böyle harikalar yaratmayı başarabiliyor Hüseyin” diye özetlemişti durumu.
‘Steve Jobs’, ‘Slumdog Millionaire’, ‘Trainspotting’ ve ‘The Beach’ gibi fimlerin yönetmeni Danny Boyle’dan müziğiyle olduğu kadar çılgın kostümleriyle de kendinden söz ettiren Björk’e kadar birçok isim de canlı izledi ‘Gravity Fatigue’i. Çağlayan’ın kreatif yönetmenliğini üstlendiği bu dans performansı nasılsa İstanbul’a gelir, bu kadar önemli bir projeye nasılsa çok sponsor
Tam 7 yıl önce İngiltere’de ‘The Cuckoo’s Calling’ adlı bir roman yayımlandı.
Bir dedektifin bir süpermodelin intiharını araştırmasının hikâyesi.
Yazarı, Robert Galbraith.
Galbraith’in ilk romanı olmasına rağmen eleştirmenlerden çok iyi not aldı, dili çok başarılı bulundu.
“Sofistike” diye okurlara tavsiye edildi.
Peki ama ilk üç ayda kaç adet sattı?
Sadece 449 adet.
Derken, Twitter’da bir gazeteciye bir tüyo gönderildi, Robert Galbraith, ‘Harry Potter’ serisinin yazarı JK Rowling’in takma adı diye.
Hatırlayacaksınız, tam 5 yıl önce Fransız sokak sanatçısı/fotoğrafçı JR İstanbul’a gelmiş, helikopter turu yaparak çalışacağı alanları belirlemişti.
Daha sonra ise Balat’taki yıkık dökük binalardan mucizeler yarattı.
Sadece eserleriyle şehri güzelleştirmekle de kalmadı, yüz binlerce takipçisiyle Instagram’da bu eserleri ve tabii bin bir İstanbul manzarasını da paylaştı.
Sokak sanatıyla az çok ilgili olanlar ‘The Inside Out’ projesiyle TED (Yaymaya Değer Fikirler) Ödülü’ne layık görülen JR’ın meşhur ‘Wrinkles of the city’ (Şehrin kırışıklıkları) projesini biliyor zaten.
Şanghay’dan Havana’ya özel bir tarihe sahip şehirlerin dahil edildiği dünya çapında bir sanat projesi bu.
Amaç, o şehirlerde yaşayan yaşlı halkın portre fotoğraf- larını, dev ölçeklerde kamu alanlarına taşıyarak, yaşlanma sürecini ve bu sürecin hem insanların hem de şehrin kimlik anlayışını nasıl etkilediğini samimi ve etkili bir şekilde anlatmak.
İstanbul’da vandalizm kurbanı oldu
Tam da Instagram’da herkesin JR fotoğ
Milliyet’in 23 Nisan kapağına imza atan sanatçı Bedri Baykam’dan geçen hafta bir Whatsapp mesajı aldım.
Başkanı olduğu Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin (UPSD) Kültür ve Turizm Bakanlığımıza sanata destek için sunduğu acil destek öneri paketini benimle de paylaştı.
Malum, dünyanın farklı ülkelerinde sanatçılar ve sanat kurumları için oluşturulan Kovid-19 pandemisi acil durum destek örneklerini takip ediyoruz.
Amerika Birleşik Devletleri, 307 milyon dolar
Almanya, 54 milyar dolar
Hollanda, 330 milyon dolar
İsviçre, 365 milyon dolar
İngiltere, 200 milyon dolar
Normalleşme sürecinin başlamasını takiben dışarı çıkma korkumuzla yüzleştikçe hayatımıza yeni bir terim katıldı: FOGO (Fear of going out). Bakalım, FOGO ile nasıl başa çıkacağız?
Sokağa çıkmadan önce uzun bir hazırlık aşaması var. Hayır, ne giyeceğim diye değil, en steril nasıl kalabilirim, en iyi nasıl korunabilirim diye. Maske, siperlik, eldivenler, el dezenfektanı, kolonya, ıslak mendil her türlü önlemi alıyorum. Ve işte 8 hafta evde kaldıktan sonra sokağa çıktığımda maskesiz birini gördüğümde, tanıdığım sevdiğim, güvendiğim, kendini virüsten iyi koruduğuna inandığım biri bile olsa geriliyorum.
“Açık havada maske takmıyorum, kapalı alanlarda takıyorum” diyenler var; işte ona da dayanamıyorum; “Şu anda birbirimizi korumak için takıyoruz maskeyi, kendimizi korumak için değil” diye anlatmaya kalkıyorum, olmuyor!
Sonra sokakta maskeli gezenlerin çoğu, maskeyi aksesuar olarak kolye yerine boyunlarına takıyor; ağzı burnu kapatmadıktan sonra işe yaramayacağını hiç düşünmeden. Maske takmayı bilmeyenlerden kaçar adımlarla
Geçtiğimiz hafta Turizm ve Restoran Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği (TURYİD) Başkanı Kaya Demirer, Instagram’da Levent Erden’e konuk oldu ve yeme-içme sektöründe bizi nelerin beklediğini konuştular. “Artık barlarda bile yan yana ayakta durulamayacak fiziki mesafe nedeniyle” dedi Kaya Demirer.
İşte o sırada sevdiğimiz küçük ve samimi mekanların yaratıcısı Umut Evirgen ‘Ben yandım’ diye gülen suratlı bir yorum yazdı.
Mehmet Yaşin’den Rıza Büyükuğur’a sektörün duayenleri de yorumlarıyla katıldı canlı yayına... Herkes merakta, çünkü önümüzde büyük bir belirsizlik var.
Bu konuşmayı izlerken, artık nasıl mekanlara giderim diye düşünmeden edemedim. Evet, açıkhava mekanlar kesinlikle kazanacak. Teraslar, bahçeler tercih edilecek.
Peki ama hayat normalleşmeye başlayınca paket servis yapanlar dışında kimler kazanacak? Öncelikle zincir olmayan, sahibinin, işletmecisinin işin 7-24 başında olduğu mekanlar kazanacak.