Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Abdullah Öcalan’ın PKK’ya ‘kendini feshederek silahları bırak’ yönündeki çağrısı, barış için atılmış tarihi bir adım olarak değerlendirildi.

Ancak Öcalan sadece çağrıda bulunmadı. PKK’nın varoluşuna ilişkin önemli bir durum tespiti yaptı ve dedi ki; örgüt inkâr ve özgürlüklere getirilen yasaklar çerçevesinde doğdu ancak gelinen noktada bu tarihsel misyonunu tamamladı…

Yani PKK, varlık sebebi ortadan kalkmış, neye hizmet ettiği belli olmayan silahlı bir terör örgütü!

Çünkü örgüt 1980’li yıllarda Türkiye’nin inkâr ve asimilasyon politikaları sonucu ortaya çıkmış olsa da son dönemde hem örgütün yapısı hem de Kürt meselesi önemli ölçüde değişti. Mesela Kürtler artık siyaset sahnesinde bir şekilde varlığını sürdürüyor. Meclis’te temsil ediliyor, yerel yönetimlerde rol oynuyor ve demokratik hakların genişletilmesi için mücadele ediyor.

Haberin Devamı

Ancak PKK’nın varlığı, bugün Kürt siyasetinin “suç” sayılmasının da bir gerekçesi oldu.

O da zaten silahı bırakmayarak Kürtlerin demokratik siyasette güçlenmesine izin vermedi. Kısacası Kürtlere bugün en büyük zararı yine Kürt hareketi için yola çıktığını iddia eden PKK verdi. Bunu da kendi halkı üzerindeki denetimini kaybetmemek için, silahı bırakmayarak yaptı.

Dolayısıyla PKK Kürt sorununun ‘çözümü’ değil, ‘çözümsüzlüğünün’ sebebi oldu.

***

Dün Öcalan’ın çağrısına PKK Yürütme Komitesi’nden yanıt geldi…

Öcalan’ın çağrısına katıldıklarını ve gereğini yerine getireceklerini söyleseler de silah bırakma sürecini şartlara bağlayan örgüt ateşkes ilan etti.

Kendilerine saldırı olmadığı sürece eylem yapmayacaklarını açıkladılar.

Silah bırakmaları “Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması ve demokratik zeminin oluşturulması” gibi şartlarla mümkün olabilecek… Yani PKK, silah bırakmayı yine koşullara bağlıyor ve aslında süreci kendi lehine şekillendirme çabasında olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

PKK Yürütme Komitesi, bu açıklamalarıyla gerçekte bir barış sürecini başlatmaktan ziyade, uluslararası kamuoyunda meşruiyet ve zaman kazanma stratejisi izliyor gibi görünüyor.

Haberin Devamı

Kısacası Öcalan’ın çağrısı, örgütün varoluşsal misyonunun sona erdiğini kabul etmesi gerektiğini vurgularken, PKK ise silah bırakmayı erteleyerek varlığını koruma çabasında.

***

Bu noktada belki şunu sormalıyız: PKK’nın varlığı gerçekten Kürt halkının çıkarına mı, yoksa sadece bölgesel güç dengelerinin bir parçası mı?

Öcalan, yıllardır süregelen “Kürtler ne istiyor?” sorusuna bağımsız bir devlet, federasyon ya da idari özerklik gibi taleplerin günümüz dünyasında karşılık bulamayacağını belirterek, kültürel haklar üzerinden bir çözüm öneriyor. Ancak PKK’nın verdiği yanıt, örgütün silahlı varlığını sona erdirmekten çok, kendi varlığını koruma stratejisi olduğunu gösteriyor.

Çünkü PKK sadece iç dinamiklerle değil, ABD’nin bölgesel planlarını önceleyen taşeron bir yapıya dönüşmek gibi dış etkenlerle de şekilleniyor.

Dolayısıyla Öcalan’ın çağrısına örgütün şartlar öne sürerek karşılık vermesi, silahtan bir türlü vazgeçememesi ve barışı zamana yayması, varlığını bölgesel güçlerin bir aparatı olarak sürdürme çabasının bir sonucu olabilir mi?

Haberin Devamı

Bu durumda, Kürt halkı ve bölge halkları da PKK’nın artık gerçek misyonunu sorgulamalı ve barışın başlangıcında en büyük engelin kimler olduğunu net bir şekilde görmelidir. PKK sadece Türkiye için değil, Kürtler için de bir tehdit oluşturuyor.

Çünkü PKK’nın varlığı, Türkiye’deki milliyetçi refleksleri de güçlendiriyor ve siyaseti kutuplaştırıyor.

Bu da Kürtlere özgürlük değil, daha fazla baskı ve çatışma getiriyor.

Aynı topraklarda yaşayan halklar için silahların gölgesinde bir gelecek inşa edilemez.

Öcalan’ın çağrısını dikkate alarak silah bırakmalı ve siyasi çözüm benimsenmelidir.

Ancak görünen o ki, PKK için en büyük tehdit, barışın bizzat kendisi…