Cinayet ya da şiddet haberlerini dikkat çekici hale getirmek için ‘suçu’ bıçak darbesi sayısıyla anormalleştirip, şizofren teşhisi konan bir hastayı da normalleştirmeye çalışmak ahlaki değildir.
39 yaşındaki Selçuk Bakıryapan şizofreni hastasıydı. Annesiyle birlikte yaşıyordu. 19 Ocak 2016 yılında annesini öldürdü. Tutuklanarak mahkemeye sevk edildi. İstanbul Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesi de ‘şizofren’ raporu verince, mahkeme ceza ehliyeti olmadığı gerekçesiyle sanığın yüksek güvenlikli sağlık kurumunda tutuklu olarak tedavi edilmesini kararlaştırdı. Tedavi için hastaneye gönderilmek üzere Bursa E Tipi Cezaevi koğuşunda bekletildi.
Olay medyada “Cani evlat”, “Annesini 243 yerinden bıçakladı” başlıklarıyla yer buldu. Öyle ki; annesini öldürdükten sonra ablasına telefonda söylediği “Annemi tuzlayayım mı kokar mı” gibi ifadeler dahi başlıkta görüldü.
Olaydan beş ay sonra bu kez Selçuk Bakıryapan, koğuşunda bulunan kişilerce 12 Haziran’da dövülerek öldürüldü. Selçuk Bakıryapan cinayeti davasının zanlıları da geçtiğimiz hafta hâkim karşısına çıktı. Sanıklardan birinin ifadesi dikkate değer: ‘’18 kişilik koğuşta, 30 kişi kalıyorduk. Selçuk’un hemen her gün koğuşta dövülmesi rutin hale gelmişti. Herkes Selçuk’u dövüyordu” dedi.
Söz konusu haber; bazı gazete ve internet sitelerinde yine hiç sorgulanmadan üstelik “anne katili” ifadesini başa çıkartarak verildi. “Anne katilini botlarla döverek öldürmüşler” gibi başlıklar atıp, “Annesini canice 243 yerinden bıçakladı, cezaevinde öldürüldü” gibi ifadeler kullanıldı.
Türkiye medyası şizofren bir insanın işlediği ‘suçla’, zihinsel bir hastaya karşı işlenen suçu birbirinden ayıramayacak durumda mıdır?
İşe haber dilimizi düzelterek başlayabiliriz
Öyle ki; tedavisi için hastaneye gönderilmesi gereken bir kişinin 30 kişinin kaldığı bir koğuşta beş ay boyunca niçin bekletildiğini ya da çeşitli suçlardan yatan mahkûm ve tutukluların şizofren teşhisi konan hasta bir insanı niçin döverek öldürdüklerini sorgulamıyor bile.
Yüksek güvenlikli sağlık kurumunda tutuklu olarak tedavi edilmesi karara bağlanmış bir hastanın, gardiyanlara koğuştaki kişilerin kendisini dövdüklerini söylemesine rağmen cezaevi personelinin durumun vahametini kavrayamaması ve sorumluluğu ise ayrı bir soru…
Cinayet ya da şiddet haberlerini dikkat çekici hale getirmek için ‘suçu’ bıçak darbesi sayısıyla anormalleştirip, şizofren teşhisi konan bir hastayı da normalleştirmeye çalışmak ahlaki değildir. Üstelik yalan yanlış haberlerle bilgi kirliliğine maruz kalmış kamuoyunun doğru habere, kaliteli analitik gazeteciliğe talebi artarken, bu tür haberlerle dönemin paradigmalarını doğru okumak zorundayız. Dolayısıyla biz de işe haber dilimizi düzelterek başlayabiliriz.
Medyanın sorunların üstesinden gelinmesi ile ilgili haberlere de açık olması gerekir. Tam da bu nedenle MHP’nin “Ruh Sağlığı Yasa Teklifi”ni medyanın da iyi değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Teklifte ruh sağlığı alanındaki kurum ve kuruluşların izleme ve denetimi için her şehirde “Ruh Sağlığı İzlem ve Denetim Kurulu” nun oluşturulması önerilmekte. Ruhsal problemi sebebiyle bir kişiye güvenlik tedbiri uygulanması gerektiğinde, bunun eğitimli kolluk güçleri tarafından yapılacak olması gibi düzenlemelerin takipçisi olmak, ruh sağlığı alanındaki alt yapımızın ne olduğunun ortaya konması ve çözüm üretilmesi açısından da son derece önemli.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024