1954 tarihli Lahey ve Cenevre Sözleşmeleri gazetecilerin, savaş bölgelerinde siviller gibi korunması gerektiğini belirtir.
Bu sözleşmelerde yer alan maddelerin artık bir değeri yok.
Sahada bir karşılığı yok, hepsi hikaye…
Son yıllarda dünyanın yeniden paylaşım savaşlarının en mağduru hem siviller hem de savaş suçlarını belgelemek ve sivillerin yaşadığı dramı dünyaya duyurmak isteyen gazeteciler oldu.
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’na göre bu yıl dünya genelinde 104 gazeteci yaşamını yitirdi. Bu gazetecilerin 55’i Filistin’de hayatını kaybetti.
Ancak Türkiye Gazeteciler Sendikası’na göre insanlığa karşı işlediği suçların kayıt altına alınmasını engellemeye çalışan İsrail’in saldırıları sonucu 201 gazeteci hayatını kaybetti.
Rakamların bir önemi yok, sayı kaç olursa olsun bir tek gazetecinin bile öldürülmesi uluslararası hukuka aykırı.
***
Dünyaya haber akışını kesmeyi amaçlayan İsrail ise gazetecileri kasıtlı olarak hedef haline getirdiğini kabul etmiyor.
Ölenlerin militan gazetecilikle iç içe faaliyet gösterdiğini öne sürerek bu saldırıları savunuyor.
Ancak bu tür açıklamalar, bağımsız araştırmalarla desteklenmediğinden inandırıcı değil.
Çünkü öldürülen gazetecilerin çoğu yerel medyada çalışan, çatışmaların ortasında sıkışıp kalan gazeteciler.
O savaşın tam göbeğinde her birinin evleri, aileleri ve hikayeleri var.
Yani bu coğrafyada bir gazetecinin öldürülmesi demek; sadece basının değil, aynı zamanda bir tanığın susturulması, gerçeğin üzerinin kapatılması demektir.
Oysa gazeteciler olmadan, sivillerin yaşadığı insani krizleri, savaş suçlarını ve hukuksuzlukları görmemiz mümkün değil.
***
Zaten batı medyası da bu soykırımı görmemek için, Gazze’de öldürülen gazetecilere yönelik sessizliğini koruyor.
Batılı bir gazeteci hedef alındığında yükselen küresel tepki, Filistinli gazeteciler söz konusu olduğunda aynı şiddette yankılanmıyor.
Bu durum, uluslararası medyanın çifte standartlarının en belirgin örneği.
Üstelik meslek örgütlerinin raporlarına göre; bölgede görev yapan Filistinli gazetecilerin yüzde 90’ı can güvenliklerini sağlayacak kask, çelik yelek gibi koruyucu ekipmanlardan yoksun, her gün ölüm tehdidi altında çalışıyor.
Buna rağmen İsrail’in korkusu büyük.
Öyle ki; Ekim 2023’ten bu yana 75 Filistinli gazeteci tutuklandı, 30’u serbest bırakıldı, 45 gazeteci ise hala İsrail cezaevlerinde tutulmakta.
***
Dolayısıyla uluslararası medya özellikle Gazze’deki gazetecilerin ölümlerini daha görünür kılmalı, gazeteciliğin korunması için daha etkili mekanizmaların devreye girmesi için çağrıda bulunmalıdır.
Bu sadece medyanın değil, uluslararası insan hakları örgütlerinin, küresel toplumlarında sorumluluk duyması gereken bir konudur.
Gazetecilere çatışma ve savaş bölgelerinde güvenli çalışma ortamının sağlanması yalnızca gazetecilerin hayatı bakımından değil, aynı zamanda gerçeğin ortaya çıkması ve savaş suçlarının hesabının sorulabilmesi açısından da büyük önem taşıyor.
Gazze’deki gazeteciler, tüm dünyanın gözü olmaya ölümüne devam ederken, korumak insanlık adına da büyük bir sorumluluktur.
Çünkü, Gazze’de hayatlarını kaybeden gazeteciler, sadece kendi hayatlarını kaybetmedi, atılan füzelerle evleri yıkıldı, aileleri, arkadaşları, çocukları gözlerinin önünde parçalandı, yeni doğan bebeklerini bile göremeden gerçeğin peşinde koşarken öldürüldüler
Hikayeleri, aileleri ve gelecekleri enkaz altında kalsa da onlar dünyaya tek bir güçlü mesaj bıraktı:
“Gerçeği susturamazsınız”
Özay Şendir
2025’te olacaklara dair…
29 Aralık 2024
Abbas Güçlü
“İTÜ aradığı Yıldızı buldu”
29 Aralık 2024
Zeynep Aktaş
Faizde düşüş trendi yatırımda rotayı değiştiriyor
29 Aralık 2024
Ali Eyüboğlu
Dijital kanalların seyirciyle bağı yok
29 Aralık 2024
Güldener Sonumut
Avrupa’da söylemle eylemin 50 tonu ve 2025
29 Aralık 2024