Türkiye’nin basın tarihi yasaklarla dolu...
Milliyet arşivini araştırırken 1986 tarihli bir haber dikkatimi çekmişti: “Özal hükümeti hoşuna gitmeyen istatistiklerin açıklanmasını tek tek yasaklıyor” başlıklı haberde ülke ekonomisini olumsuz gösteren istatistiklerin basına sızmaması için talimatlar, genelgeler, yasaklar birbirini izliyor denilmekteydi. Üstelik yayımlanması engellenen istatistiklere de yer vererek...
Bugün durumumuz dünden daha farklı değil. Ama daha endişe verici.
Çünkü bugün adaleti temsil eden bir kurumun, kuruluş yıldönümünde medyaya yasak getirmesi Türkiye tarihinde bir ilktir.
Danıştay, 147. kuruluş yıldönümü nedeniyle gerçekleşen törene TRT ve AA dışındaki basın mensuplarını almadı.
Basına yansıyan ‘yasak’ gerekçesi ise oldukça ilginç:
“Kendi aramızda kutlayacağız. O yüzden sizleri içeri alamıyoruz, lütfen ısrar etmeyin.”
Danıştay yönetim ve yürütme organlarını yargı yoluyla inceleyip, denetleyen bir karar organıdır.
Yani vatandaşı idarenin keyfiliğine karşı korumakla yükümlüdür.
Dolayısıyla önce soralım:
Herkese ve bütün kurumlara eşit mesafede durması gereken bir hukuk kurumunun, medyaya uyguladığı yasaktan ne gibi bir menfaati olabilir? Bu yasak basın özgürlüğünü kendisine engel olarak görmek, halkın haber alma hakkını engellemek değilse nedir?
Basına getirilen yasağı kimin, hangi gerekçeyle koyduğu, söz konusu akreditasyonun Danıştay Başkanlar Kurulu tarafından alınıp alınmadığı da bilinmiyor. Haliyle resmi bir kurumun, hiç de resmi olmayan bir şekilde ‘Kendi aramızda kutlayacağız’ alaycılığıyla basını içeri almaması keyfi bir uygulamadan başka birşey değildir.
Danıştay kararına uymuyor
Üstelik aynı Danıştay’ın basın yasağı ve haber alma özgürlüğüne yasak konulamayacağına ilişkin önemli bir içtihat kararı var.
Hatırlayalım: 17-25 Aralık soruşturmasından sonra basın mensuplarının emniyet binalarına girişini ve emniyetteki basın odalarının tahsisini iptal eden genelgeyi Danıştay’ın bizzat kendisi “Hukuka aykırı” buldu ve yürütmesini durdurdu.
Danıştay kararında aynen şu ifadelere yer veriliyor:
“Gazetecilik mesleğini yapma konusunda getirilen bir sınırlama, ancak çok istisnai koşullarda meşru görülebilir.
Çünkü haber çok hızla eskiyen bir üründür ve kısa bir süre için dahi olsa onun yayınlanmasını geciktirmek, tüm önemini ve yararını ortadan kaldırma riski taşır(...)
Soruşturmanın gizliliğini ihlal etmeksizin yapılacak yayınlar hakkında da yasak getirilmesi amacıyla basın mensuplarının Emniyet binalarına girişinin yasaklanması, geniş bir alanda, ifade, basın ve haber alma özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.”
Bu karar Danıştay’ın en üst kurulu olan İdari Dava Daireleri Kurulu’nca, İstanbul Barosu’nun açtığı dava üzerine 8’e karşı 9 oyla aldı.
Eşitlik ilkesine aykırı
Emniyet binalarına girişin yasaklanmasını basın özgürlüğünün kısıtlanması olarak değerlendiren Danıştay’ın kendi kararıyla çelişip, üstelik yıldönümünde kapılarını basına kapatması ve akreditasyon uygulaması basın özgürlüğü açısından ciddi bir soruna işaret etmektedir. Bu sorunu çözmek yerine gazetelerin çalışanlarının mesleklerini yapmalarını engelleyen kurumlar arasına adaleti sağlamakla görevli kurumların da katılması düşündürücüdür.
Sonuç olarak; Danıştay kendi kararına uymamış, gazeteciler arasında eşitlik ilkesine aykırı davranmıştır. AA ve TRT’nin dışında kimse izleyemez demek, halkın tek bir kaynaktan bilgi edinmesini talep etmek; aynı zamanda kamuoyunun başka kaynaklardan bilgiye ulaşma hakkını da ihlal etmektir. Bu hak ihlali Danıştay Başkanı’nın adaletin önemi üzerine yaptığı konuşmayı da gölgelemiştir.