Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Son derece mutlu görünen bir çift. Adam belli ki karısına çok âşık, ona sürekli ‘minik kuşum’, ‘bülbülüm’ gibi tatlı hitaplarla sesleniyor, her şeyiyle ilgileniyor, kostüm partisine ne giyeceğine kadar. Bir kocadan başka ne istenebilir? Karısının ‘gerçekten’ hayatta ne istediğiyle ilgilenmesi, onu anlaması belki?

Onu ‘el bebek gül bebek’ büyüten babasının evinden doğrudan kocasının evine gelen, sekiz sene boyunca bu oyuncak evde kocasının zevklerini benimseyip onlara göre yaşayan, korunup kollanan, kendi ‘aklı yetmediği’ için kocası tarafından doğru tarafa yönlendirilen Nora sekiz senede bir ‘hata’ yapıyor. Kocasının sağlığı için gizlice sahte imzayla borç alıyor ve bu bir gün ayağına dolanıyor. Yalanlar sarmalından yeni yalanlarla kurtulmaya çalışırken sonunda kendi hayatının ne kadar yalan olduğuyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Ve ondan beklenmeyeni yağarak kapıyı çarpıp çıkıyor.

Haberin Devamı

Tiyatro tarihinin en meşhur kadın karakterlerinden biri olan Nora’yı Henrik Ibsen yazar arkadaşı Laura Kieler’in yaşadıklarından yola çıkarak yazmış. Borcu alırken gazetelere yazacağı yazılardan gelecek ödemelere güvenen Kieler’in foyası kısa sürede ortaya çıkıyor ve kocası tarafından akıl hastanesine kapatılıyor. Sonrasında da ‘affedilerek’ oyuncak evine geri dönüyor. Ibsen’in 1879 yılında yazdığı, ilk kez Kopenhag’da Kraliyet Tiyatrosu’nda sahnelenen oyununda ona armağan ettiği son ile “Nora – Bir Bebek Evi”, toplumsal cinsiyet rollerine karşı kadın mücadelesinin mihenk taşlarından bir oldu. O gün bugündür de farklı uyarlamalarla sahnelenmeye, tartışılmaya, tezlere konu olmaya devam ediyor.

145 yıllık mücadele: Nora

Şu anda da Tuğçe Altuğ’un kurduğu Tiyatro Circa’nın prömiyerini İstanbul Tiyatro Festivali’nde yapan “Nora”sıyla İstanbul sahnelerinde. “Nora”, tiyatroda kadınların hikâyelerinin daha çok anlatılmasını isteyen Tuğçe Altuğ’un rüyası, bu rüyaya “Yangın Yerinde Orkideler” belgeselinden tanıdığımız yönetmen Selin Şenköken’i de ikna etmiş, proje tasarımını birlikte gerçekleştirmişler. Yapımcılar arasında Tuğçe Altuğ’un yanı sıra Tolga Karaçelik ve Duygu Altuğ imzaları bulunuyor.

Haberin Devamı

Çevirmen Yonca Temel, künyede ‘çeşitli adaptasyonlardan esinlenilmiştir’ gibi bir ibare var ama hangileri olduğunu bilmek iyi olurdu. Dili güncelleştirilmiş bir “Nora” var karşımızda, bu da metnin akıcılığını artırmış, seyircinin onunla bağ kurmasını kolaylaştırmış. İyi oyunculuklarla birlikte önemli bir artı çünkü zaman zaman oldukça durağanlaşan, karşılıklı koltuklarda oturup uzun uzun konuşmaların yer aldığı, uzunca bir “Nora”, izlediğimiz. Metne biraz ‘kıyılabilmesi’ iyi olurdu, hâlâ da olur.

Oyunun dekoru (Dekor ve kostüm tasarımı: Taciser Sevinç) öndeki iki sandalye dışında renkleri kilit sahnelerde düşen neşe dozuna göre değişen uzun ampul zincirlerinden oluşuyor. Nora arada o zincirleri birbirine bağlayarak hayatının düğümlerini çözüyor yavaş yavaş. Işık tasarımında Kemal Yiğitcan’ın, müziklerde Madison Willing’in imzası var.

Tuğçe Altuğ, pembe bebek elbisesiyle uçuşarak başladığı Nora’nın adım adım kendisini, bu dünyada neden var olduğunu keşfetmek isteyen yetişkin bir kadına dönüşmesini son derece başarılı bir şekilde çiziyor. Birinci perde sonundaki dansının oyunun en etkileyici sahnelerinden biri olduğunu söylemek lazım. ‘Mansplaining’in ete kemiğe bürünmüş hâli Torvald’de Deniz Celiloğlu ile çok iyi bir çift dinamiği yakalamışlar. Geçmişten gelen arkadaş Kristine’de Özlem Öçalmaz, Nora’nın hayatını alt üst ederek ona istemeden yeni bir başlangıç fırsatı veren Krogstad’da Jak Cem Avnayim, çiftin dostu, Nora’ya âşık doktorda Emrah Özdemir, görmediğimiz çocukların dadısında Işıl Dayıoğlu’nu izliyoruz.

Haberin Devamı

Başa dönersek, durağanlığı zaman zaman oyunun içinde kalmayı zorlaştırsa da 145 yıllık eskimeyen mücadelesiyle bebek evinin duvarlarını zorlayan, başarılı oyunculuklarıyla izlenmeye değer bir oyun, “Nora”.