Elbette bir gezi yazarı ya da bir turizm uzmanı değilim ama bu yazımda geçtiğimiz günlerde Atina’ya yaptığım 3 günlük seyahatteki izlenimlerimi anlatmaya çalışacağım.
Tabii ki köşemizin adı olan “tarih notları” mantığından uzaklaşmadan...
Yazımın uzayacağını bildiğim için şimdiden belirteyim yazım iki bölüm halinde olacak.
Büyük çoğunluğu kurucu yönetim kurulu üyesi olduğum İzmir Araştırmaları Derneği üyelerinden oluşan grubumuzda İzmir tarihine 40 yılını veren ve daha önce aynı amaçla 16 kez Atina’ya giden Dernek Başkanı değerli dostum Yaşar Ürük de vardı. Atina gezimiz Yaşar Ürük’ün anlatımlarıyla herhangi bir turistik geziden tarihsel ve kültürel anlamda bir bilgi bombardımanına dönüştü.Gezi organizasyonumuz da Dernek Yönetim Kurulu Üyesi seyahat firması sahibi (Meris Tur) Filiz Güleç’e aitti. Muhteşemdi.
Uçağımızın Venizelos Havaalanına inişinin ardından araçla yaptığımız kısa kent turunda gözlemlediğim ilk şey şehirde uygun olan her yere bir heykelin yerleştirilmiş olmasıydı. Önünde fotoğraf çektirdiğimiz ilk heykel Topkapı filminin başrol oyuncusu ve zamanın kültür bakanı Melina Mercouri’nin heykeli oldu. Heykelin hemen yanından başlayan ve yürüyerek bizi Parthenon’a ulaştıran
Önceki yazılarımda Bornova Belediyesi Belkahve Ata Anı Evi’nden bahsetmiştim. Bugün size Belkahve Ata Anı Evi’nin yarattığı sinerjiyle ortaya çıkan yepyeni ve muhteşem bir eserden söz edeceğim.
Biliyorsunuz ki Belkahve Ata Anı Evi, Mustafa Kemal Atatürk’ün silah arkadaşları ve Halide Edip Hanım ile birlikte 9 Eylül 1922 günü akşamı düşman işgalinden kurtulan İzmir’i izlediği noktada Bornova Belediyesi tarafından o günü sonsuza dek unutmamak adına yaptırılan yerdir.
Kayıtlardan görüyoruz ki o zamanlarda Ata Anı Evi gibi muhteşem bir ziyaretçi merkezi olmasa da Belkahve’deki bu nokta, Cumhuriyet tarihi boyunca hep ziyaret edilen bir yer olmuş.
Mesela 20. Yüzyılın en büyük müzik adamlarından biri olan Dimitri Shostakovich de orayı ziyaret etmiş. Dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik İzmir’e gelen her önemli konuğu ve özellikle öğretmenleri öğrencilerine anlatsın diye mutlaka oraya götürürmüş.
Bornova Belediye Başkanı Olgun Atila da Bornova’ya misafir olan her önemli konuğu mutlaka Belkahve Ata Anı Evi’ne götürür. Yılmaz Büyükerşen Hoca, ADD Başkanı Tansel Çölaşan sadece bir iki tanesi...
İzmir’in beyefendi sanatçısı Ege de Başkan Olgun Atila’nın misafiri olarak geçtiğimiz yıl Belkahve Ata Anı
9 Eylül 1922 İzmir’in kurtuluşundan 3 yıl 3 ay 25 gün önce yaşandı o kötü gün. 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusunun İzmir’i işgalinden söz ediyorum.
Geçtiğimiz Salı günü o kötü günün 99. yıldönümüydü.
İzmir’li Rumlar işgal haberini 13 Mayıs Salı günü öğleden sonra Aya Fotini Kilisesi’nde Yunan albay Mavrudis tarafından okunan Venizelos’un beyannamesiyle öğrenmişlerdi.
Haber Türkler arasında da yayıldı ve büyük bir tepki dalgası oluştu. İzmirli Türkler tarafından işgale engel olmak amacıyla “Redd-i İlhak Heyeti Milliyesi” ismiyle kurulan dernek tarafından bir bildiri hazırlandı ve halka dağıtıldı. Bildiride “...Ey bedbaht Türk!.. Yunan hakimiyetini kabule taraftar mısın? Artık kendini göster. Tekmil kardeşlerin Maşatlık Meydanındadır. Oraya yüzbinlerle toplan. Orada zengin, yoksul, bilgin, cahil yok. Fakat Yunan egemenliğini istemeyen bir mutlak çoğunluk var. Geri kalma! Binlerle, yüzbinlerle Maşatlık’a koş. Ve Milli Kurul’un buyruğuna uy...” cümleleriyle İzmirliler direnişe çağrılıyordu.
***
Bu bildiri 14 Mayıs’ı 15 Mayıs’a bağlayan gece binlerce İzmirliyi eski Musevi mezarlığında (Maşatlık meydanı) bir araya getirdi. Belediye Başkanı Hacı Hasan Paşa tarafından yapılan bir
Bir önceki yıl Göztepe’yle yaşadığımız büyük coşkuyu bu yıl da Altay’la yaşıyoruz. Geçtiğimiz sezon TFF 3. Lig’de Play-Off’tan 2. Lig’e yükselen Altay, bu yıl da lider Gümüşha-nespor’u 3-0 yenerek 7 yıl sonra Spor Toto 1. Lig’e yeniden döndü.
Türk futbolunun 104 yıllık çınarı Büyük Altay 2 yılda 2 lig birden yükseldi. Büyük başarı...
Tarihinde de başarıları var Altay’ın. Kurulduğu ilk yıllara bir göz atalım. Bakın neler neler var?
***
20. yüzyıl başlarında Anadolu’yu sarıp sarmalayan milli ruh sporda da kendisini göstermeye başlamıştı, İzmir’deki Panionios, Apollon, Garibaldi, Pelops ve Evangelidis gibi gayrimüslimlerin kurduğu takımlara karşı İzmirli Türk gençleri de 16 Ocak 1914’te Altay’ı kurdular.
Altay Kulübü’nün resmi tarihçesine göre bu, bir anlamda milli mücadelenin futbol sahalarına da yansımasıydı.
Altay’ın kuruluşunda ya da kuruluş sonrasındaki ilk yıllarda, dönemin Valisi Rahmi Bey, Vasıf Çınar, Necati Bey ve İttihat ve Terakki İzmir Sorumlusu Celal (Bayar) Bey Kulübün en büyük destekçileriydi.
***
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından her yıl düzenlenen Türkiye Fair Play Ödülleri Organizasyonu’nun 2017 kazananları geçtiğimiz günlerde belli oldu.
‘Sportif Fair Play Kariyer Dalı’nda spor alanında yaptığı başarılı hizmetler, bu alandaki yatırımlar ve projeleri nedeniyle Bornova Belediye Başkanı Olgun Atila şeref diplomasına layık görüldü.Tabii ki Başkan Atila açısından büyük onur ama Türkiye’de futbol, atletizm, bisiklet yarışları ve tenis gibi pek çok spor dalının ilk oynandığı yer olan Bornova ve Bornovalılar açısından da bu olay bir gurur kaynağı... Tebrik etmek lazım. Milli Olimpiyat Komitesi’nin Başkan Atila’ya verdiği bu ödül bana tarihte Bornova’nın olimpiyatlarla ilgili yaşadığı bir başka önemli olayı hatırlattı. 1906 yılıydı. 1896, 1900 ve 1904 olimpiyatlarının ardından sıradaki olimpiyatlar 1908 yılında yapılacaktı ama Atina’nın ısrarıyla olimpiyatların onuncu yılı şerefine bir daha tekrarı olmayacak olan 1906 ara olimpiyatları düzenlenmesine karar verildi.
Futbol, eskrim, atletizm gibi bugün de bildiğimiz oyunların yanı sıra ilginç oyunlar varmış o yıllardaki olimpiyat oyunlarında.
Mesela halat tırmanma yarışı varmış. En ilginci de balmumu kurşunlar atan
Geçen Pazartesi, dünyada çocuklara bahşedilen tek bayram olan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı kutladık.
Hepimiz biliyoruz.
Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, çok değer verirdi çocuklara.
Anlatacağım olay, o günlerden bu günlere ulaşan çok güzel bir anı...
Takvimler, 22 Mart 1923 tarihini gösteriyor, Mustafa Kemal Paşa Konya’ya geliyordu. Konyalılar, okullu çocuklardan beli bükülmüş yaşlılarına kadar Kemal Paşalarını görmek için tren istasyonunu tıklım tıklım doldurmuştu. 7 yaşındaki küçük Sabiha da o gün oradaydı. Tren istasyona girdiğinde kalabalıktan bir uğultu yükselmiş, herkesi bir heyecan dalgası sarmıştı. Tren önlerinde durdu. Mustafa Kemal Paşa, küçük Sabiha’nın tam karşısındaydı. Sabiha, hiç öyle mavi göz görmemişti. Adeta babasına bakar gibi bakıyordu Mustafa Kemal Paşa’sına. Büyük Önder Sabiha’ya doğru hafifçe gülümseyerek yaklaştı ve bir eliyle Sabiha’nın, bir eliyle de arkadaşının başını okşayarak ‘Bakın’ dedi, “Çok güzel, okula başlamışsınız çocuklar. Sizi ileride öğretmen olarak görmek isterim.”
Mustafa Kemal Atatürk’ü 1933 ve 1938 yıllarında uzaktan da olsa iki kez daha gördü Sabiha.
7 yaşındayken Atatürk’ü gören Sabiha Özar öğretmen, bugün 103 yaşında.
"Canlı demirbaşlar olarak bize katılan okulun tek gözlü kedisi ile birlikte 3 kişi olduk. Kimsesiz bizlere hemen yardım elini uzatan Bornova İlkokulu Müdürü gönderdiği hademelerle, o sıralarda yapmak zorunda olduğumuz işlerden bir kısmını üzerimizden aldı. Bu hademeler ilk yardımcılarımızdır.
İlk öğrencilerimizin yaptıkları fedakarlıkların anılarım arasında özel bir yeri vardır. Teker teker bizlerle beraber didindiler. Boş zamanlarında inşaatlarda bile çalıştılar. Tatillerde yanımızdan ayrılmadılar. Noksanlıklar için şikayette bulunmaktansa onların giderilmesinde çalıştılar."
Yukarıdaki satırlar Ege Üniversitesi’nin ilk kuruluş günlerinde yaşananları anlatıyor. Anlatanlar da iki efsane hoca. Prof. Vamık Tayşi ve Prof. Muhittin Erel.
Zor günlermiş...
2005 yılında yayınlanan “Kuruluşundan Günümüze Ege Üniversitesi” adlı, o günleri yaşayanların anılarının bir araya getirildiği kitap tarihe güzel bir kayıt olmuş. Bu anılar oradan.
Ege Üniversitesi’nin kuruluş günlerinde yaşanan onca telaşın, kargaşanın arasında bir başka hikaye daha yaşanıyordu. Hem de günümüze kadar süren bir hikaye...
Ege Üniversitesi, 1955 yılında faaliyete geçmişti ama açılış töreni 9 Mart 1956 günü yapılıyordu.
Tören iç
İzmir tarihi konusunda söz sahibi dostlarımın anlatımlarından ve kaleme alınan yazılı eserlerden anladığımız kadarıyla, İzmir’in 19. Yüzyıldaki, son 10-15 yılı ile 20. Yüzyıl başlarındaki ilk 15-20 yılına baktığımızda, sanki bir aydınlanma dönemi gibidir.
Günümüzde İzmir’in köklü eğitim kurumlarının nüvesini teşkil eden okulların çoğunun kuruluşu o yıllara denk düşer. O yılların İzmir’i, bir müzik şehridir. Avrupa, İzmir’i “Laternalar Şehri” diye tanımlar.
İsmail Zühtü Bey ve Veli Efendi gibi İzmirli Türk müzik adamları çağdaş müzik anlamında o dönemin unutulmaz isimleridir.
Bu yazımızda yine o döneme ait çabaların ürünü olan Milli Kütüphane’nin yapılış hikayesinden bahsetmek istiyorum.
O yılların İzmir’inde, Levantenler, Rum, Ermeni ve Musevi cemaatleri büyük kütüphanelere sahipken, Türk ve Müslüman camia ancak birkaç cami ve kıraathanedeki kitaplıklardan faydalanabiliyordu. İzmir’de çağın ihtiyaçlarına uygun genel bir kitaplık kurma konusunda II. Meşrutiyet döneminde ortaya çıkan en önemli girişim İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1911 yılında Selanik’te toplanan 4. genel kongresinde alınan kararlar neticesinde hemen başlatılan ”Milli Kütüphane” kurma çalışmalarıydı.
İzmir’de de