DEĞERLİ okuyucularım, 1950 yılında Türkiye kişi başına milli gelir açısından baktığınızda Yunanistan’ın, Portekiz’in önünde, İspanya ile arasındaki fark yüzde ile ifade edilecek düzeyde idi. Bugün “Asya Kaplanları” denilen Kore, Tayvan, Malezya, Singapur gibi ülkelerin hepsinin önündeydi. Demokrasi ve insan hakları konusunda da pek çok Avrupa ülkesinin önündeydi.
O yıllarda İspanya’da Franko, Portekiz’de Salazar diktatördü. Rusya ve Doğu Avrupa’nın tamamı diktatörlükle yönetiliyordu. Kendine demokrasi diyen Avrupa ülkeleri, sömürgelerinde dehşet verici insanlık suçları işliyorlardı. ABD’de ırk ayrımı hâkimdi. Türkiye ise 1946’da demokrasiye geçmiş, 1950’de seçimle iktidar el değiştirmişti.
Sosyal haklar bakımından Türkiye’de kadınlar 1930’dan beri oy kullanıyorlardı. Fransa’da bu hak 1944’te tanınmış, İsviçre’de ise ancak 1968’de tanınacaktı. Türkiye yazı reformu, yazı dilinin sadeleştirilmesi, halk evleri ve köy enstitüleri ile büyük bir eğitim kampanyası başlatmıştı.
Peki, bu gün ne oldu da Yunanistan, Portekiz, Kore, Singapur, Tayvan gibi ülkeler gelişmişlikte bizim önümüze geçtiler. Bu ülkelerde petrol çıkmadı, altın madenleri bulunmadı! Bu ülkelerin iklimleri birden bire değişip tarıma elverişli hale gelmedi! Bu ülkelerin bizi geçmelerinin tek bir sebebi var: İnsanlarını hızla eğittiler! Ülkelerinin insan kaynağının kalitesini yükselttiler. Zannedilmesin ki Yunanistan ile Portekiz Avrupa Birliği’ne katıldı da bizi bu nedenle geçtiler. Onlar AB üyesi olmadan yıllar önce bizim önümüze geçmişlerdi.
Bu işin mazereti yok! Biz 20’nci yüzyılın ikinci yarısında eğitimi en feci biçimde ihmal ettik. Kalkınmanın bir “insan olayı” olduğunu unutup bir “proje olayı” zannettik. Gırtlağımıza kadar borca batıp tonla proje gerçekleştirdik! Barajlar kralı olduk! Ama herkes bizi solladı. Biz ise tek bir solladığımız ülkeyi gösteremez hale geldik. Bu gün ne duruma geldiğimizi anlamak için aşağıdaki tabloya bir göz atınız. Kimlerin de önümüzdeki yıllarda bizi geçeceğini göreceksiniz:
Bir şey daha göreceksiniz değerli okuyucularım, Türkan Saylan Hoca’nın bu gerçeği berrakça görüp, paçaları sıvayıp bu rezalete son vermek için yola çıktığını.
Nur içinde yatsın!