Geçen yazımda Başbakan Erdoğan’ın, AKP kongresinde Türkiye için gerçekten engin bir hoşgörü vizyonunu resmettiğini yazmıştım. Ayrıca... Bu resmin tüm Türkiye’nin özlemlerini yansıtmakta olduğunu... Bu nedenle iyi niyetli aydınlarımızdan bir bölümünün çizilen bu resmin gerçekleşmiş olduğuna inanmak, bizi de inandırmak istediklerine değinmiştim. Halbuki laik/seküler düzenin Hıristiyan dünyasında dahi mezhepler arasında uzun ve çok kanlı iktidar savaşları ve büyük halk kırımları sonunda çaresizlikten kabul edildiğini de vurgulamıştım.
Bugün ise Avrupa’da laikliğe/sekülarizme yol açan bu kanlı olaylara değinmek istiyorum. Hemen şunu söylemek isterim ki laiklik ve sekülarizm, arasındaki ince nüans tartışmalarına girmeden her ikisini de dinin elini devlet yönetiminden çektiği yönetim sistemi anlamında kullanıyorum.
Avrupa’da dinin, yani kilisenin, devlete hakim olma durumundan elini çekmesi çok zorlu ve kanlı bir biçimde 1618 - 1648 yılları arasında cereyan eden “30 Yıl Savaşları” sonunda gerçekleşebilmiştir.
Sorunun başlangıcı 1500’lü yılların ortalarında Katolik Kilisesi’nin inancını, devlet eliyle Martin Luther’in öğretilerine inanan Luteranlar’a dayatmasıdır. Sonuçta Almanya’da Lutheran prenslerin oluşturdukları “Schmalkaldic Birliği” İmparator V. Charles’a karşı gelmiştir. Bu diretme, Lutheranlar’ın kendi inançlarına göre ibadet etmelerine olanak tanıyan 25 Eylül 1555 tarihli Augsburg anlaşması ile son bulmuştu.
Ancak varılan anlaşma sadece iki mezhebin varlığını kabul ediyordu: Katolikler ve Lütheranlar. Halbuki Fransız John Calvin’in takipçileri olan Calvenistler de Avrupa’ya yayılmışlardı. Calvenistler kendilerine de dini haklarının tanınmasını istiyorlardı. Sonuçta Bohemya’da Habsburg ailesinden Katolikliği koyu biçimde savunan Ferdinand’ın kral seçilmesi daha sonra da Aziz Roma İmparatoru olması, Calvinistlerin 1618 yılında Prag’da ayaklanmalarına neden oldu. Bu olay Lutheran ve Calvenist (Protestan) Krallıklarla Katolik Krallıkların devletlere kendi inançlarını hâkim kılmaya çalıştıkları vahşet dolu uzun savaşlara neden olacaktı. İsveç’ten İspanya’ya kadar hemen tüm Avrupa devletlerini kapsayan bu savaşlar, nihayet 1648’de Westphalia barış anlaşması ile son bulduğunda, çarpışmaların ağırlıklı olarak yer aldığı Almanya’da, nüfusun ortalama yüzde 30 kadarının, bazı bölgelerde ise üçte ikisinin yok olmasına neden olmuştu.
Laiklik, dindarlarla laiklerin çatışması sonucu değil, farklı dini mezheplerin paylaşamadıkları devlet gücünü ele geçirmek için yarattığı bu kan ve acı dolu tablo sonucunda ortaya çıkmıştı.
Dinin devleti yönetmeye kalkmasının bedelini Avrupa çok ağır bir biçimde ödemişti, değerli okurlarım.