DEĞERLİ okuyucularım, kanser hastalığından ölen Türkan Saylan gibi değerli yurtsever profesörlerin evleri arandı. Bazıları tutuklandı. Tutuklananların bir kısmı ölüm haline gelinceye kadar tahliye edilmedi. Bu uygulamayı yürüten, kamuoyunda “Ergenekon” adıyla anılan soruşturmanın bazı uygulayıcıları en hafif bir biçimde eleştirildiğinde dahi, bakanlar, hatta başbakan ve onları destekleyen medya hep bir ağızdan yargıya müdahale edilmemesini, hâkimlerin hepsinin görev sorumluluğu ile hareket edeceğini, savcıların Cumhuriyetin savcıları olduğunu söylediler.
Ancak yukarda saydığım türden uygulamaların medyaya yansıyan görüntüleri kamu vicdanını rahatsız ediyor, bu davaya bakan bazı savcıların ve hâkimlerin tarafsızlığı sorgulanıyordu. İş, bir hâkimin birçok dini vakfa üye olduğu ve tarafsız karar alamayacağı iddiası ile, bazı sanıkların, “reddi hakim” talebinde bulunmalarına kadar varıyordu.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) seçilmiş olan hukukçu üyeleri anlayabildiğimiz kadarı ile mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerine leke düşmesini engellemek için bu davaya bakan bazı savcı ve hâkimleri değiştirmeyi uygun bulmuştu.
Gene medyadan öğrendiğimiz kadarı ile yüksek kurulun tek atanmış üyesi olan Müsteşar Bey ve muhtemelen de Adalet Bakanı, bu davanın savcı ve hâkimlerinden hiçbirinin değiştirilmesini istemiyorlardı. Ama yasa kurulun çoğunlukla karar vereceğini ön görüyordu. Çoğunluktaki seçilmiş üyeler ise bakanlıkta atanmışların hazırlayıp önlerine koyduğu tayin terfi kararnamesini reddediyor, kendilerinin hazırladığı bir farklı listeyi oylamak istiyordu.
Bu olaya kadar hâkimler arasında fark olmadığını, hâkimlerin hepsinin adalet ve tarafsızlık duygusu ile hareket edeceğini söyleyenler, bu kararnamenin tartışıldığı süreçte, gene hep birlikte ağız değiştirip, HSYK’ya yüklendiler. Müsteşar Bey de kendisinin katılmadığı bir toplantıda karar alamayacağı tezinden hareketle HSYK’nun karar alınmasını hükümetin istekleri büyük oranda kabul edilene kadar geciktirdi. Konu uzadıkça uzadı. HSYK yasasının değiştirileceği spekülasyonu da medyada tartışılır hale geldi.
Bu durum Anayasa’nın yargı bağımsızlığı ilkesini kökten yaralamaktadır. Müsteşar ve Bakan, devletin yürütme erkini temsil etmektedirler. Uluslararası demokrasi kurallarına göre devletin yargı erkini temsil eden HSYK’nun üyesi dahi olmamaları, kararları etkileyememeleri gerekir. Ancak, bu seferki atama sürecinde yürütme erki, yargı erkinin bağımsız karar almasını fiilen etkilemiştir.
Ben, meşruluk sınırları içine dönülmesini, Yargı’nın kendisi ile ilgili kararları serbestçe almasına yürütmenin müdahale edemeyeceği bir yasal düzenlemenin de bir an önce yapılmasını diliyorum değerli okurlarım.