DEĞERLİ okuyucularım, geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz bir espri yaptı: “Tünelin ucunda bir ışık göründü, ama bu tünelin çıkışı mı yoksa üzerimize doğru gelen bir araç mı?”
Bu espri gerek siyasi çevrelerde gerekse iş çevrelerinde epey yankılandı. Bazıları Durmuş Yılmaz’ın moral bozduğunu söylediler. Bazıları ise, “Tüneldeki ışık araç değil doğan parlak güneşin ışığıdır” dediler!
Bence Durmuş Yılmaz bu krizin başından itibaren en sağduyulu kararları alıyor. Bu krizin dünyada ortaya çıktığı günlerde bizim kamuoyumuzda Merkez Bankası ile ilgili bir tartışma vardı. Neydi bu tartışma? “Merkez bankası İstanbul’a taşınsın mı taşınmasın mı?” tartışması. Eğer Durmuş Yılmaz bankanın taşınması konusunda sağduyulu ve serinkanlı bir direnç göstermese idi, banka krizi, taşınmanın yaratacağı kargaşanın ortasında karşılayacaktı. Muhtemelen çeşitli nedenlerle İstanbul’a gidemeyip ayrılan değerli yöneticiler olacaktı. Yenileri henüz görevlerine uyum sağlayamamış olacaklardı. Acaba kararlar böylesine seri ve doğru alınabilecek miydi?
Örneğin, bu krizde Türk bankacılık sektörünün iyi bir sınav vermesinde hiç şüphesiz ki sektörün döviz varlıkları ve borçlarında açık pozisyonunu engelleyen 2001 krizi sonrasında alınmış önlemlerin etkisi vardı. Ancak bence en önemli faktör kriz henüz Türkiye’ye bulaşmadan Merkez Bankası’nın bankalar arası kısa vadeli kredi piyasalarında paniği önlemek için kendi bünyesinde bir “havuz” oluşturması idi. Bankalar, Türkiye’de ve dünyada, kısa vadeli nakit açık ve fazlalarını birbirlerine verdikleri kısa vadeli kredilerle dengelemekteydiler. Merkez bankası bu havuzu oluşturup borç veren ve alan bankalara kendisi muhatap olunca, bankaların birbirlerine güvenememesinden doğacak bir paniği ve tıkanmayı önlemiş oldu.
Amerika’daki bankacılık sektöründeki çöküşün en önemli nedenlerinden biri bankalar arası kredi piyasasının panikleyip çökmesidir. ABD merkez bankası FED böyle bir “havuz” oluşturmayı düşünememiştir.
Merkez Bankası bu krizde en doğru kararları vaktinde alan kurumdur, yıpratılmamalıdır.
Tünelin ucundaki ışığa gelince. Bu konu dünyada da hala tartışılmaktadır. En yetkili, tecrübeli, Nobel ödüllü iktisatçılar arasında dahi görüş birliği yoktur. Çünkü krizin bitmesi, ancak alınan kararlara güven duyan bireylerin korku ve panikten kurtulup, tekrar normal harcama düzeylerine dönmeleri ile mümkündür. Talep olmadan hiç bir şey olmaz. Toplumsal panik ve korku dalgalarının ne zaman başlayıp biteceğini ise iktisat bilimi henüz çözümleyememiştir.
Ancak, paniğin hafifliyor olduğuna dair belirtiler özellikle tüketici güven endekslerinde ortaya çıkmaktadır. Bugün için bunun iyi bir gelişme olduğunu söylemekle yetinmek zorundayız değerli okuyucularım.