KÜRT açılımı konusuna bir kere daha dönmek istiyorum değerli okuyucularım. Çünkü konu, çok acemi ellerde Türkiye’yi ciddi bir kaosa sürükleme “sath-ı mail”ine girdi! ‘Kürt Açılımı’ adını iktidar bir kere daha değiştirdi. Yani ad “Demokratik Açılım”! Ne yazık ki bu yaklaşımın ülkemizi çok daha da ciddi ve tehlikeli sonuçlara sürükleyebileceği görülmüyor!
Kürt Açılımı’ndan başlayalım. İktidarın bu konudaki yaklaşımının ülkeyi bölmeden sonuç alma şansı var mıdır? Kesinlikle yoktur. Neden yoktur? Çünkü iktidar şunu söylemektedir: Biz federatif yapıyı kesinlikle düşünmüyoruz, üniter devletten taviz vermeyeceğiz, resmi dilin Türkçe olmasından taviz vermeyeceğiz. Biz sadece Kürtlere değil tüm etnik gruplara daha fazla demokratik haklar tanıyacağız! Onun için de açılımın adı Kürt Açılımı değil “Demokratik Açılım”dır! Bizim hedefimiz kan dökülmesini önlemek. Bayrağa sarılı tabutların, anaların ve tüm ülkenin yüreğini dağlamasını engelleyeceğiz. Terör bitecek!
Gelin görün ki Abdullah Öcalan açıkça parlamentosu (yasama organı ve yasaları), bayrağı, Askeri ve polisi ile farklı bir ulus olmak istediklerini söylüyor. Kuzey Irak’takine benzer bir federal yapıyı dahi kabul etmeyeceğini söylüyor. Açıkça müstakil devlet istiyor.
Diyebilirsiniz ki, “O istesin bizim devletimiz vermez!” Vermezseniz, dağdan Karayılan lakaplı PKK reisi saldırılarının şiddetlenerek devam edeceğini açıkça söylüyor. Ve de kan dökmeye hızla devam ediyor! Yani, müstakil devlet yapısını reddederseniz kan devam edecek. Terör bitmeyecek! O zaman bütün bu çabalar neden? Böyle bir bölünmeyi kabul etme ihtimalinin dahi tartışılması, özellikle eğitimsiz, işsiz gençler arasında taraftar toplar! PKK’yı yok etmez kalabalıklaştırır. Bunu görmemek için kör olmak gerekir!
Şimdi bu sonuç alması olanaksız girişimi bir de “Demokratik Açılım” pelerinine büründürürseniz, bu talihsiz söylemi, Türk Milletinin Kürt kökenli olmayan Lâz, Arnavut, Boşnak, Çerkez, Arap, hatta Türk kökenlilerine de yayarsınız! Ortada hiçbir huzursuzluk, hiçbir kızgınlık, hiçbir talep yokken buralarda da tahriklerin, verilemez taleplerin ve bölünmelerin başlamasına neden olursunuz.
Daha kötüsü bütün bu etnik unsurlar, Kürtler de dahil, hiçbir ayırım yapılmadan birlikte yaşar, birlikte çalışır, birlikte iş kurar, kafasına kimin hangi kökenden olduğunu takmazken, onları ulusal kimlikle etnik kimlik arasında seçime zorlarsınız. Sosyal anlamda bir “Sofi’nin Seçimi” ikilemi! Yazık olur!
Bizim millet olarak Avrupa’ya bir üstünlüğümüz var. O da “millet” anlayışımız. Bizim millet anlayışımız birçok ırksal, dinsel ve etnik unsuru bir sayan, kavrayıcı bir millet anlayışıdır. Hâlbuki, birçok Avrupa ülkesinde “ırk millet” kavramı geçerlidir. Türkçe’deki millet kavramı tüm etnik grupları kavradığından, ırkçı değildir. Halbuki Avrupa’da genelde ”Nation” (Millet) dendiği zaman bir etnik unsur, yani “ırk” anlaşılır. Nazizm ve Faşizm’e onun için Nasyonalist akımlar denmiştir. Onun için bizim milletin tüm unsurlarını kavrayan milliyetçiliğimiz, Avrupa Nasyonalizmi’nden çok farklı ve ileri bir anlayıştır.
Avrupa, AB projesi ile bizim tipimizde, farklı etnik gruplardan oluşan bir Avrupa Milleti yaratabilmek için 60 yıldır çaba harcıyor. Biz ise bizimkini bozmak için çaba harcıyoruz.
Ne büyük gaflet!