DEĞERLİ okuyucularım, gerçek bir çöl fırtınasının girdabında gibiyiz! Her yönden aynı anda gelen kum, insana nefes aldırmıyor. Günlük hayatımızı bunaltan, karartan haber bültenlerini birlikte izliyoruz. Bu kara sarmaldan uzaklaşıp tertemiz bir bahar havasını akciğerlerimize derinlemesine solumak ihtiyacındayız.
Cuma akşamı Nezih Öztüre bizi bir geceliğine de olsa bu karanlık havadan aldı, sükûn dolu bir “bahar” akşamına götürdü.
Bu genç dost, renkli İzmir mozaiğinin en pırıltılı taşlarından biri. Türkiye’nin en büyük kireç şirketinin yönetim kurulu başkanı, bir İzmir sevdalısı, sanat aşığı, doğa aşığı, az rastlanan duygu dolu bir işadamı. Dostları için bir yemek tertiplemiş.
Ama yemek öncesinde de nefis bir müzik ziyafeti vardı: Grup İncesaz!
Hepsi birbirinden güzel, yüreğe huzur, ruha sükûn veren parçaları ile bizi kopardı götürdü bu grup. Çeşitli albümlerinden en nefis parçaları çaldılar, söylediler. Hepsi kendi sazlarının üstadı altı genç adam ve bir de billur sesli solist, Dilek Türkan. Tambur, kanun ve klasik kemençeye klasik gitar, basgitar ve vurmalı çalgılar eşlik ediyor. Ama gitarlar ve vurmalı çalgılar adeta klasik Türk musikisinin bu güzel sesli üç enstrümanına saygı gösterircesine, geri planda ve yumuşacık tınıyorlar.
Kanuna da, tambura da hiç şüphesiz ki en usta parmaklar hükmediyor. Ama ne yalan söyleyeyim, benim zaman zaman gözlerimi buğulandıran o genizden yanık sesli, en neşeli melodilerde dahi ufak bir sükûn ve hüzün duyusu uyandıran klasik kemençe ve onun yanık sesiyle fevkalade uyumlu söyleyen Dilek Türkan.
Dedim ya, kopup gidiyorum... O gece ne Kürt açılımı, ne Dersim üzerine kopan yaygara, ne Ergenekon, ne politikacıların iç karartan kavgaları, ne laiklik, ne kriz düşüneceğim... Bir tek o klasik kemençenin arkadan gelen titrek, hüzün dolu sesi olmasa! Konser bende karmaşık duygular yaratarak sona eriyor. Ayakta alkışlıyoruz!
Arkasından nefis bir akşam yemeği var. Masada sevgili Nezih ile sohbet ediyoruz. Coşkuyla orkestra üyelerini anlatıyor. Belli ki grubun kurucularından Cengiz Onural ile dostlukları okul çağlarına gidiyor. Nezih onun da çok üstün bir kemençe sanatçısı olduğunu söylüyor. Yemeğin ilerleyen saatlerinde Cengiz Onural’a soruyorum, “Hayır klasik kemençe’nin üstadı Derya’dır (Türkan)” diyor. İçimden, “Tevazu mu acaba?” diye geçiriyorum. İçimi okumuşçasına, “Gerçekten Derya’dır” diye yineliyor!
Yemek bitiyor. Sokağa çıktığımızda huzurlu bir bahar akşamı var içimizde!
Size o güzel akşamı, tılsımını bozmadan nasıl anlatsam, sevgili okurlarım?!