DEĞERLİ okuyucularım, “12’nci dalga” arama ve tutuklanmalarından sonra bir yazı kaleme almıştım. Bu gün o yazıyı bazı değişikliklerle burada özetlemek istiyorum.
Ben senelerce Türkiye, İran’a dönecek diyenlere karşı çıktım. “Türkiye demokratik bir ülkedir kesinlikle İran’a dönmez!” dedim. Bu savımın arkasında güçlü sandığım bir mantık vardı!
Şöyle düşünüyordum. Evet, Şah’ın İran’ı çok güçlü bir orduya, büyük petrol gelirlerine, adına SAVAK denilen büyük bir istihbarat örgütüne, acımasız bir polis gücüne sahipti. Şah bu büyük gücü acıması olmayan bir müstebitin demir yumruğuyla yönetiyordu. Ama İran’ın bu sistemi çok güçlü bir merkezi direği olan büyük bir konik çadıra benziyordu. O direğin devrilmesi çadırın çöküp yok olmasına yetti!
* * *
Türkiye ise eksiklerine rağmen bir demokrasi idi. Birçok direği olan dikdörtgen bir çadıra benziyordu. Demokrasimizi ayakta tutan çok sayıda kurum ve kavram vardı. En önde Cumhuriyet’in kurucularının ülkenin temeline yerleştirdikleri ana değerler vardı.
Seçimle iş başına gelmiş hükümetler vardı.
Bağımsız yargı vardı!
Güçlü muhalefet partileri!..
Özgür üniversiteler!..
Bağımsız basın ve basın kuruluşları vardı!..
İşçi Sendikaları!.. İşveren kurum ve kuruluşları!..
Binlerce sivil toplum örgütü!.. Ve nihayet, ülkeyi iç ve dış düşmanlara karşı korumakla görevli, Cumhuriyet’in ve demokrasinin cesur bekçisi, son çare konumundaki Türk Silahlı Kuvvetleri vardı!
* * *
Ama ne yazık! Bugün artık ben de demokrasimizin geleceğinden endişe ediyorum! Apaçık bir biçimde bu sağlam çadırı ayakta tutan tüm kavram ve kurumlar yavaş yavaş yıpratılıyor. Başlarındaki en değerli bilim insanları hoyratça gecenin karanlıklarında evlerinde basılıyor, gözaltına alınıyor. Hasta denmiyor, yaşlı denmiyor!
Üniversite bağımsızlığı yok ediliyor, yansız basın yok ediliyor, işçi sendikalarına alternatifler çıkarılıyor, demokrasi savunucusu sendikacılar tutuklanıyor! Silahlı kuvvetler apaçık bir biçimde senelerdir yıpratılıyor!
Yargı kararları hiçe sayılıyor! Anayasamızın ve evrensel demokrasi kurallarının en önemlisi olan kuvvetler ayrılığı prensibi hiçe sayılıyor. Ülkenin en üst icra mevkiinde olanlar yargıdaki bir olayın savcısının kendileri olduğunu söyleyebiliyor!
Muhtemel suçluların yanında, demokrasiden, ülkenin meri Anayasası’ndan, Cumhuriyet’in kuruluş prensiplerinden yana olanlar, gençlerin, kız çocuklarının birer aydın olarak yetişmelerine ömürlerini harcamış olanlar da teker teker avlanıyor, gözaltına alınıyor! Adalet dağıtma mekanizması suçsuz insanları da cezalandıran, sağlıklarını, yaşamlarını tehdit eden bir mekanizma haline geliyor!
Evet...
Artık ben de demokrasimizin geleceği için korkuyorum, değerli okuyucularım.