DEĞERLİ okuyucularım, Sevgili Çetin Gürel’in Gözlem gazetesini İzmir’den yayınlanan bir ulusal yayın olduğu için severim. Bu hafta 19’uncu yaşına girdi Gözlem. Bu vesile ile benden de kısa bir yazı istediler. Bu amaçla 26 Ağustos 1991 tarihli Gözlem’in ilk sayısına yazdığım yazımı okuyunca, aynı yazıyı biraz özetleyerek tekrar yayınlamaya karar verdim. Bu hafta Milliyet’e de 18 yıllık o yazıyı göndereyim diye düşündüm. 18 yılda ne denli ilerlemiş olduğumuzu okurlarım kararlaştırsınlar diye.
* * *
“Demirkırat” demokrasi
Gözlem bir seçim arifesinde ve Türkiye ekonomi ve demokrasi açısından önemli bir dönemece girerken yayın hayatına atılıyor.
Geçen gün müzik yeteneği yönüyle de, düşünürlüğü yönüyle de saygın bir köşe yazarımız, Türk aydını ile Batı aydını arasındaki farkı yazıyordu. Ona göre Türk aydını “iyi ihtilal” ile “kötü ihtilali” ayırıyor; Batılı aydın ise ihtilallere kökten, prensipten karşı. İhtilalin “iyi”si olmaz. Sanırım şimdi aydınlarımızın çoğu böyle düşünüyor.
Belki ‘demokrat’lığa ne denli sahip çıktığımızı göstermesi bakımından olumlu bir düşünce. Ama acaba salt ihtilallere karşı olduğumuzu haykırmak yeterli mi? Aslında ondan önce ihtilali “meşru” gösterecek ortama karşı çıkmak gerekmez mi? Karşı çıkılacak olan demokrasinin zedelenmesi, yıpratılması, ortadan kaldırılması değil midir?
Demokrat olmak, demokratik hak ve özgürlüklere ve demokratik kurumlara sahip çıkmaktır.
İhtilale karşı olmak, anayasa çiğnenirken buna karşı çıkmaktır. İhtilale karşı olmak halkın dokunulmazlığı zedelenirken buna karşı çıkmaktır. İhtilale karşı olmak insan hakları çiğnenirken buna karşı çıkmaktır. İşkenceye karşı çıkmaktır. Yani ihtilale karşı olmak, öncelikle demokrasiyi zedeletmemektir.
Demokrasiyi tanımlamak gerekiyor
Bir iktidar seçimle de gelmiş olsa milletin çoğunluğunun desteğine de sahip olsa, demokrasiyi kurumları ile hak ve özgürlükleri ile ortadan kaldırmış ise, o hükümeti meşru saymak mümkün müdür? (...) Demokrasi bir milletin yaşama hakkıdır. Onu savunmak da milletin nefis müdafaasıdır. (...)
Önemli olan bu hakkın kötü kullanılmasına karşı da hassas olabilmektir. Burada ölçü, iktidarı demokratik yollardan seçimle değiştirme olanağının kaybolup kaybolmadığıdır. Ama ya bu olanak yok edilmiş ise? Bir Markos, bir Stalin, bir Hitler ile karşı karşıya kalındığında hala milletin savunma hakkını kullanmasına karşı mı olunmalıdır?
Önemli olan demokrasiden yana olmaktır. Aydın olmak, demokrat olmak ona cesaretle, kişisel özgürlüğü pahasına hatta canı pahasına sahip çıkabilmekle ölçülür. Böylesine yürekli aydınlara sahip toplumların ise ihtilâlden korkmalarına gerek kalmaz. Umarım ki önümüzdeki seçimler, millet olarak demokrasi inancımızı bir kere daha perçinlesin. 26.8.1991”