İngiltere Başbakanı Thatcher dönemin en güçlü liderlerinden biriydi. Blair ise yeniyetme toy bir politikacı. Demir Leydi’yi devirmek imkânsız gibi görünse de 1997 seçimini kazanan o oldu. O süreci yerinde yaşayan İsmail Cem’in anlattığı bir anekdot bizim için ilginç ötesi!..
Söz konusu gözlemi CHP’li bir politikacı anlattı:
”İsmail Bey iktidar hazırlığındaki İşçi Parti kongresini bizzat izlemiş, o anlattı. Çok yoğun geçen bir hafta sonuna gelindiğinde gündeme ev ödevleri gelmiş. Tüm yorgunluklar, planlar iptal edilip tüm hafta sonu ev ödevi verilsin mi, verilmesin mi, verilecekse içeriği ve dozu ne olmalı o konuşulmuş. Diğer konularda da benzer mesailer harcanmış ve seçin kazananı İşçi Partisi olmuş. İktidara hazırlanmak ya da iktidarda kalmak böyle bir şey! Her ne yapıyorsak, yaptığımız işi ciddiye almak gerekir. Peki iktidar ya da muhalefet olarak bunu yapıyor muyuz?..”
Sadece politikada değil hemen her alanda planlı, programlı, hazırlıklı, yenilikçi, sorun çözücü, çözüm üretici ve en önemlisi de umut verici olmak gerekiyor.
Eğitimde hiçbir konuyu yeterince istişare etmiyoruz. Üzerinde çalışmıyoruz. Kaldırıldığında yerine ne koyacağımıza kafa yormuyoruz!..
Pat diye gelen 8 yıllık kesintisiz eğitim, üzerinde hiç çalışmadan yerini 4+4+4’e bıraktı.
Görünen o ki o da bir şekilde değişecek.
Peki yerine ne gelecek?
Öğretmen yetiştirme, atama ve kariyer sistemini günlerce hatta aylarca konuşmak gerekir ama mülakatta olduğu gibi karar alınıp, uygulamaya geçildikten sonra değil, çok öncesinde!..
Sınav odaklı eğitim modeli, eğitim sistemimizi adeta esir aldı.
Çocuklarımızı enkaza döndüren bu sistemden artık kurtulunması gerektiğini dile getirmeyen yok gibi. Peki, yerine getirilecek, erken yönlendirme ve öğretim kurumları arasındaki yatay ve dikey geçişler nasıl sağlanacak? Konuşanı gördünüz mü?
Tanımlanmış ve eğitimi yapılan meslek çeşitliliği gelişmiş ülkelerde 15 bin civarındayken, bizde bin civarında ve 10 milyona yakın üniversite mezunumuz işsiz ya da öğrenim gördüğü alanla hiç ilgisi olmayan işlerde çalışırken, aynı fakültelere hâlâ her yıl yüzbinlerce öğrenci alıp, mezun etmeye devam ediyoruz.
Kaynaştırıcı eğitim!
8 yıllık kesintisiz eğitim öncesine kadar zengin, fakir, okumuş okumamış, yetkili yetkisiz, güçlü güçsüz hemen herkesin çocuğu mahalledeki okula gider, aynı sınıflarda ders görür, 5. sınıf sonrasında Anadolu liseleri sınavına, ortaokuldan sonra da fen liseleri sınavına girerek en iyi okullarda yine hep birlikte öğrenim görme şansı yakalardı. Üniversiteye girişte de dershaneye bağımlılık bu boyutlarda değildi. Okulda başarılı öğrenciler, hiçbir destek almadan sınavlarda da başarı olur ve en iyi okullara girerdi.
Bugün geldiğimiz noktada Anadolu, fen liseleri ve diğer devlet okulları ile kolejlerin büyük bir çoğunluğu adeta tabela okullar haline geldi.
Yılda bir milyon lira civarında öğrenim ücreti ödeyen okul öğrencileri de fen ve Anadolu lisesi öğrencileri de takviye eğitim alıyor. Peki o zaman kaybedilen onca zaman ve dökülen onca para niye?..
Gelelim işin sosyal boyutuna:
Eskiden tüm öğrenim kurumlarında, tüm sınıflarda, toplumun ve ülkenin her kesiminden öğrenciler olurdu. En zenginlerin çocukları bile devlet okullarına gider, beyaz yakalılar da çocuklarını rahatlıkla özel okullara gönderebilir, hiçbir maddi olanağı olmayanlar da en iyi öğretim kurumlarında okuma şansı yakalardı. Şu anda tam bir ayrışma söz konusu. Okullar da, sınıflar da giderek daha ayrışıyor.
MEB, YÖK, ÖSYM ve özellikle de bilim insanlarımız, giderek derinleşen bu sosyal soruna yönelik daha fazla araştırma yapmalı ve projeler geliştirmelidir.
Her fırsatta, her konuda beka sorunundan söz ediliyor. Oysa asıl beka sorunu eğitimde giderek ayrışan gruplar, tavan yapan ücretler, kalite ve liyakat!..
Gençler çok zor kazandıkları üniversiteleri bile ekonomik nedenlerle yarıda bırakıyor, mezun olanlar iş bulamıyor, hak ettiği maaşı alamayanlar evlenmekten giderek uzaklaşıyor, evlenenler okulların ve ücretlerin haline görünce çocuk yapmaktan korkuyor, hormonlu notlar, takviye eğitim, mülakat, zorunlu seçmeli dersler, zoraki okul seçimi ve geç-yanlış-bilinçsiz yönlendirme nedeniyle yaşamlar altüst oluyor…
İstediğimiz bu mu? Değilse hangi sorunu ciddiye alıyor, günlerce kafa yoruyoruz?
Özetin özeti: Yapacak çok hem de işimiz var. Ne olur artık biraz da onlara yönelelim!..