Ülkemize ve özellikle büyük takımlarımıza gelen yabancı futbolcuların kâh gelir gelmez kâh belirli bir müddet sonra ama mutlaka form düşüklüğü yaşadığına dikkat edip bu durumun nedenini hiç düşündünüz mü?
Türkiye’ye gelen yıldız oyuncuların performans düşüklüğü yaşamasının yanı sıra önceden vasat bir oyuncu olsa dahi ülkemizde o vasat performansını da mumla aratan yabancı oyuncuların sayısı oldukça fazla. Hatta bazen bu performans farkları o denli bariz oluyor ki gelen oyuncunun yıllardır tanınan oyuncu olup olmadığı konusunda insan tereddüt etmekten kendini alamıyor.
Galatasaraylı Elano ve Misimovic, Fenerbahçeli Andre Santos veya son maçtaki performansı ile Beşiktaşlı Guti’nin durumları göz önüne alındığında sanırım söylemek istediğim çok daha net anlaşılacaktır.
Peki, artık bunca tekrardan sonra tesadüf olma durumunu kaybeden bu gerçeğin nedenleri nedir? İşin suçlusu oynamayan futbolcular mı? Onları oynatamayan takımları mı? Yoksa ortada bambaşka nedenler mi var?
Aslında her
Son yıllarda Beşiktaş deyince akla gelen ilk özellik mücadeleydi. Öyle ki şampiyonluk mücadelesi verdiği rakiplerinde olan yıldız ayaklara sahip olmasa da siyah beyazlılar, daima gösterdikleri üstün mücadele ile ön plana çıkıyor ve bu özellik sayesinde şampiyonluk sevinci yaşıyordu.
Bu mücadeleci takıma iki de usta ayak eklenince bu sene Beşiktaş için işlerin beklenenden de iyi gideceği düşünüldü fakat önce usta ayakların susması sonra da takımın mücadeleci kimliğinden uzaklaşması var olan olumlu düşüncenin yerini önce endişeye sonra da büsbütün korkuya bırakmasına neden oldu.
Kasımpaşaspor karşısındaki Beşiktaş’ta Ernst, Nihat ve Ersan dışında ayakta durabilen başka bir futbolcu yoktu. Böylesine hazırlıksız ve güçsüz bir durumda adınız Guti veya Quaresma olsa dahi yapacaklarınız oldukça sınırlı oluyor nitekim iki oyuncu da (Sakatlıktan yeni çıkan Q7 bu konuda biraz daha masum) geldikleri günden bu yana en kötü performansı dün akşam sergiledi.
Takım halinde sahada var ile yok arasında bir
Galatasaray’ın savunmada gereksiz hareketler ve hatalar yapan savunma oyuncuları ile boş pozisyonda topu ıskalayan bir forveti var! Bu tabloya bir de koşan ama koşma dışında takıma bir katkıları olmayan orta saha elemanları eklenince sarı kırmızılıları vasat bir takımdan ayıran herhangi bir etken kalmıyor.
Bu şartlar altında Hagi’nin sarı kırmızılıları sadece gol yememek üzere sahaya sürmesini bir ölçüde anlamak mümkün fakat bir an Servet’in o bariz hatayı yapmadığını ve Rumen hocanın hedefine ulaşıp Galatasaray’ın, tıpkı Kadıköy’de olduğu gibi, Avni Aker’den de bir beraberlik çıkardığını düşünelim, bu bir puan neyi değiştirirdi?
Velhasıl dün akşam skordan bağımsız olarak şunu söyleyebiliriz ki Hagi’nin iyi bir fikri yoktu.
Hagi’den önce Galatasaray zaten yetince kötü oynuyordu ve bu sene Galatasaray şampiyon olamadığında kimse bu takıma en son katılan kişi olan teknik direktörü suçlamayacak. O halde Hagi’nin yapması gereken mevcut durumu korumak veya idare etmek değil risk almak ve radikal hamleler yapmak. Başka bir deyişle
Beşiktaş’ın Porto deplasmanındaki kazancı Dragao Stadı’ndan çıkardığı ve gruptan çıkmayı büyük ölçüde garantilemesini sağlayan bir puandan ziyade ikinci yarıdaki etkili oyun, Nihat’ın attığı müthiş golle moral bulması ve hepsinden önemlisi Guti’nin ortalarda görünmediği bir doksan dakikada Gutisiz de oynayabileceğini göstermesi oldu.
Siyah beyazlıların bu sene sansasyonel bir başlangıç yaptığı ve takip eden haftalarda ani bir düşüş yaşadıkları dönemlerindeki kadrosu incelendiğinde ortaya çıkan grafiğin Guti’nin oynama grafiği ile paralel olması siyah beyazlılar için önemli bir soruna işaret ediyordu: tek futbolcuya bağımlı olmak.
Fakat Porto karşısında bu sene ilk kez bu durumun değiştiğine, Beşiktaş’ın Gutisiz de atak organize edebildiğine ve gol pozisyonuna girebildiğine şahit olduk. Guti’nin iyi bir maç çıkarmadığı doksan dakikada Nihat ve Holosko’nun İspanyol oyuncunun görevine soyunmaları ve bu görevi layıkıyla yerine getirmeleri bir taraftan temsilcimizi güçlü rakibi karşısında
14 Mayıs 2025 Pazartesi
Milliyet Gazetesi…
Şampiyon Kayserispor
Lider Kayserispor, Kayseri Atatürk Stadı’nda konuk etiği Malatyaspor’u 3-0 ile geçerek en yakın rakibi Bursaspor ile aradaki dört puanlık farkı korumayı başardı ve sezonun tamamlanmasına bir hafta kala şampiyonluğunu ilan etti.
Teknik direktör Shota Arveladze maçın ardından yaptığı düzenlediği basın toplantısında geçen sezon üçüncü sırada tamamladıkları sezonun ardından bu sene işlerini çok daha ciddiye aldıklarını ve sonunda mutlu sona ulaştıkları için mutlu olduklarını söyledi. Sarı kırmızılılarla on altıncı sezonunu geride bırakan tecrübeli teknik adam toplantı sonrasında başta futbolcuları olmak üzere şampiyonlukta emeği geçen herkese teşekkür etti.
Hatırlanacağı üzere Süper Lig’de ilk şampiyonluğunu 2010-2011 yılında yaşayan sarı kırmızılılar geride kalan on beş sezonda dört kez daha mutlu sona ulaşmış ve son beş yılda da ligi ilk üç sırada bitirmeyi başarmıştı.
Şampiyonlar Ligi
Otuz üçüncü hafta sonrasında şampiyonun ardından ülkemizi Şamp
Elbette her galibiyet önemlidir ama eğer sezona çok kötü başladıysanız, eksiklikler kadronuzun yarısından fazlaysa ve yeni teknik direktörünüzle yeni bir anlayış peşindeyseniz alınan galibiyetin değeri, üç puandan çok daha fazladır; tıpkı Galatasaray’ın dün akşam aldığı galibiyet gibi.
Dün akşamki mücadelenin en ilginç yanı Ali Sami Yen'deki karşılaşmaya Galatasaray sekiz savunma oyuncusu ile çıkarken konuk Antalyaspor'un ikili forvetiyle ondan çok daha cesur bir on birle mücadele etmesiydi.
Sarı kırmızılıların kadro kalitesinin bir büyük takımdan beklenen seviyenin gerisinde olduğunu söylemek mümkün zira dün akşam sahada olan oyunculardan Servet, Misimovic (geçmişteki performansı hatırına) ve son iki haftadaki hareketliliği ile Pino dışındaki oyuncuların hiçbiri ligimizin orta sıralarındaki bir takımda oynayıp da burada iyi futbollarıyla sırıtacak düzeyde değil.
Zaten Galatasaray’ın ilk sekiz haftada dört yenilgi almasına ve teknik direktörünü değiştirmesine nedeni de bu kadro zafiyetinin bir de yeterince
Şurası kesin ki dünkü karşılaşma her açıdan bu sezonun en iyi maçıydı.
Bir tarafta geçen seneki kadrosunu koruyan ve her şeye rağmen Şampiyonlar Ligi tecrübesi kazanmış son şampiyon, diğer tarafta da bu sezon kadrosuna dinamizm kazandırmaya çalışan, geçen yılın en büyük şampiyonluk adayı olunca ortaya tam da beklendiği gibi üst düzey bir mücadele, çok sayıda gol pozisyonu ve heyecanına 90 dakikanın yetmediği bir karşılaşma çıktı.
Fenerbahçe’nin Bursaspor karşısında özellikle ilk yarıdaki başarısının arkasında savaşçı orta saha, bunun da arkasında hemen hemen her topa hamle yapan Emre, rakibe faul yapacak kadar mücadele eden Alex ve enerjisini hiç kaybetmeyen Mehmet vardı. Nitekim bu orta sahanın eksikliği, başka bir deyişle Aykut Kocaman’ın Stoch ve Dia’yı aynı anda sahada görme hevesi, Galatasaray karşısında sarı lacivertlileri oldukça zor durumda bırakmıştı ki dün akşam, mecburiyetten de olsa, sahadaki orta alan Fenerbahçe’nin geçen haftaya oranla daha dengeli bir oyun sergilemesini sağladı.
Fenerbahçe
Sene başında, Trabzonspor ile birlikte, ligin en iyi oynayan iki takımından biri sıfatına nail olan Beşiktaş’ın geride kalan dokuz haftada sadece bir kez iki maç üst üste kazandığını ve son on beş puanın sadece dördünü alabildiğini düşününce siyah beyazlılar için akla gelen bir sıfattan ziyade soru oluyor: Beşiktaş geçen seneye mi dönüyor?
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz sezona siyah beyazlılar kötü bir başlangıç yapmış, sonraki haftalarda toparlanma görülse de ligi dördüncü sırada bitirmiş, Türkiye Kupası’na çok erken veda etmiş ve Şampiyonlar Ligi grubunda sadece dört puan toplayarak sonuncu olmuştu.
Bu kötü tablonun ardından öncelikle teknik adam değişikliğine gidilmesi ve ardından Quaresma ve Guti transferleri bir anda takımın havasını değiştirdi ve kamuoyunda Beşiktaş’ın yeni bir kimlik kazandığı izlenimini uyandırdı; fakat yeni olan şey kimlik değil kostümdü.
Beşiktaş’ın yaşadığı istikrarsızlık için birçok neden sayılabilir fakat bu kötü gidişin en önemli