08.04.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Ceyda Ulukaya / ceyda.ulukaya@milliyet.com.tr
Nalan Kuruçim, 37. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünde üç ayrı filmle izleyici karşısına çıkıyor: “Yol Kenarı”, “Tuzdan Kaide” ve “Aydede”. Bir yandan da ATV’de yayınlanan “Sen Anlat Karadeniz” dizisi için Trabzon-İstanbul arasında mekik dokuyor. Oyuncunun Karadeniz’le kesişen yolunu, hayat verdiği karakterlerle ilişkisini ve bir Balat sakini olarak mahalledeki yaşantısını konuştuk.
- Film festivalinde tam üç filmle seyirci karşısındasınız...
Üç filmi farklı tarihlerde çektik. Sinema uzun soluklu bir iş. Festivalde bir araya gelmeleri güzel bir tesadüf oldu. Yönetmen Tayfun Pirselimoğlu’yla beni Nazan Kesal tanıştırmıştı, o da sağ olsun “Yol Kenarı”nda hemşire rolünü bana emanet etti. Nazan’la iki yaşıt oyuncu olarak güzel bir yol arkadaşlığımız oldu. Diğer iki filmde de beraber yer aldık.
“Oyuncuların hepsi kadın"
- Tayfun Pirselimoğlu “Yol Kenarı”nda hem yönetmen hem senarist koltuğunda. Kendisini karamsar diye tanımlayan sanatçılardan. Film de bu tanıma uygun mu?
Pirselimoğlu, ressam, yazar ve yönetmen olarak çok özel bir sanatçı, hayranlıkla izliyorum ve aslında karamsar bulmuyorum. Geçerken dönüp bir daha bakmayacağın sıradan hayatları, onların içindeki sıra dışı şeyi bularak anlatabilen, aynı zamanda gerçek hayattaki zamanı da ustaca aktaran bir yönetmen. “Yol Kenarı” bir beklenti filmi diyebilirim. Evet, Türkiye’nin bugünkü haline de denk gelen bir atmosferi var, hatta belki dünyanın…
- “Tuzdan Kaide” ve “Aydede”, Seyfi Teoman İlk Film Ödülü adaylarından. Burak Çevik ve Abdurrahman Öner’in ilk uzun metrajları. Nasıl bir deneyimdi sizin için?
Abdurrahman’ı kısa filmi “Buhar”dan tanıyorum. “Aydede” filminde bir öğretmeni canlandırdım. Burak Çevik, kendine olan inancı, gayreti, yaratıcılığıyla geleceği müjdeleyen bir isim. Her yaştan oyuncu için yaptığı işi bir meydan okumaya dönüştüren bir dünyası var. “Tuzdan Kaide” bir kadın filmi değil ama oyuncuların tamamı kadın. Hem profesyonel hem naif bir film. Ben de festivalde göreceğim.
- Araç kullanmadığınız halde “Tuzdan Kaide” filmi için kamyon kullanmayı öğrenmişsiniz, zor oldu mu?
Trafikten, hızdan çok korkuyorum. İstanbul’da bir yaya olarak yaşıyorum. Rol gereği bir kamyonet bekliyordum ama benim için neredeyse TIR olan bir aracı kullanmam gerekti. Setten Sadrettin Abi hocam oldu, “E araç kullanıyorsunuz herhalde?” diye sordu. “Yoo” deyince isyan etti. E5’te 3 gün uğraştık ve öğrendim. Hatta çekimden bir gece önce Türk sinemasının önde gelen iki yönetmeni “Sakın yapma böyle bir şey” diye karşı çıktı. Çekimi 3. Köprü yolunda yaptık. Tabii ben ancak ikinci viteste gidebildiğim için fazla gürültülü ve yavaş kaldı. Sonunda yönetmen kamyonu durduğu yerde sallayarak çekti, ben de kamyonu kullanıyormuş gibi yaptım.
- “Büyük Yalan”dan “Leyla ile Mecnun”a çok sayıda dizide rol aldınız. TV ve sinema, iki ayrı deneyim olarak neler ifade ediyor size?
Oyun alanı olduğu sürece, TV, sinema, tiyatro diye ayrım yapmıyorum açıkçası. Televizyonda çalışma koşulları daha sert. Tiyatroda ön hazırlık daha fazla, yaratıcılığın sorgulandığı bir alan. Ama oyunculuk tarzı olarak hiçbirini ayrı düşünmüyorum.
“Kadın yaşlandıkça saygı görüyor”
- “Sen Anlat Karadeniz”de Türkan’ı canlandırıyorsunuz. Bir Karadeniz kadını. Çekimler de Trabzon’da. Bölgedeki hayatla, özellikle kadınlarla etkileşiminiz oldu mu?
Dizi, kadına yönelik şiddetle ilgili. Karadeniz kadını da güçlü kadın olarak bilinir. Bu dizide de her yaş grubundan birçok güçlü kadın karakteri var. Türkan karakteri de onlardan biri. Muhafazakar, bir yanıyla kolay kandırılan ama diğer yandan ailesine sahip çıkmak söz konusu olunca atmacaya dönüşen bir karakter. Türkiye’de 40 yaşından sonra kadının kendini ifade etme biçimi daha net oluyor, belki gençlikte olmadığı kadar. Genç kadın daha çok baskı görüyor. Ancak 40’ından sonra özgürleşiyor. Yaşlandıkça daha çok sözü dinleniyor, saygı görüyor. Anne olmasıyla, hayata verdiği emekle kendini kabul ettiriyor. Özellikle Anadolu’da çok yaşlı kadınların istediklerini söyleyebiliyor olmaları, herkesin de onlara hem sempati hem saygı göstermeleri bununla ilgili bir şey bence.
- Festival dışında Kutluğ Ataman’ın son filmi “Hilal, Feza ve Diğer Gezegenler”de bir trans karakteri canlandırıyorsunuz. Karakter çeşitliliği bakımından bu kadar geniş bir yelpaze sergilemenin zorlukları neler?
Her rolü kendi zamanı içinde yaşıyoruz ve bitiyor. Kalan şey, farklı dünyalara girmek, orayla kurduğun yakınlık oluyor. Hilal Feza’da da trans bireylerle birlikte çalıştık, dost olduk, güzel sahneler çektik. Tabii ki yansıladığın şey, taklidin taklidi ama bu tecrübe büyük bir zenginlik.
Karadeniz’in deliliğini seviyorum
Trabzon’a ilk defa geçen yıl gittim, “Yol Kenarı” için. Ama son 4-5 yıldır Karadeniz’le ilişkim de artmıştı. Babam Kastamonu’da bir köyde kendine bir yer yaptı, ağaçlar, fidanlarla uğraşıyor, yazları ben de gidiyorum. Bu yıl da “Sen Anlat Karadeniz” dizisi vesile oldu. Atmosferini seviyorum, havasını, dalgasını, o deliliği (gülüyor). O coğrafyaya has beden dilini, konuşmaları, ifade biçimlerini ve kafanın başka türlü çalıştığı dünyaları anlamaya çalışıyorum.
“Mahallede güvende hissediyorum”
Yaklaşık 3 yıldır Balat’ta yaşıyorum. Mutluyum, bir mahallede yaşıyor olmaktan. Sadece kendi benzerim ya da yakınlık duyduğum çevrenin dışında yaşıyor olmak bana iyi geliyor. Gerçekten bir komşuluk hissiyatı oluşuyor. Bir şeyler pişirip birbirine götürmek kadar. Bu çok sıcak ve güvende hissettiren bir duygu. Buradaki yaşantı bana yeniden çocukluk, şefkat, masumiyet duygularını anımsatıyor.