11.05.2025 - 07:01 | Son Güncellenme:
Suzan Somalı Sönmez - Tam 126 yıl boyunca Türk tiyatrosunda bir isim yankılandı: “Naşit”. Üç kuşak boyunca sahnelerde varlık gösteren bu aile mizahı, hüznü, zarafeti ve halkla kurduğu güçlü bağla sahne sanatlarımızın en özgün geleneklerinden birini yarattı. “Naşit Geleneği”, 4 Mayıs 2025’te Necip Naşit Özcan’ın vefatıyla birlikte bu devir kapandı. Yalnızca bir tiyatro oyuncusunu değil, bir çağın tanığını da kaybettik.
■ “Komik-i Şehir” Naşit Bey “Naşit Geleneği”nin temeli, 1898’de Direklerarası’nda atıldı. O dönem 11 yaşında olan Naşit Özcan, tiyatroya girmek isteyip kapıdan çevrilince sahneye taş attı. O taş, sadece bir çocukluğun haykırışı değil aynı zamanda bir tiyatro yolculuğunun başlangıcıydı. 1899 yılında, henüz 12 yaşındayken Mızıka-i Hümayun’a kabul edilen Naşit Bey, kısa sürede saray operetlerinde figüranlık yapmaya başladı.
Naşit Özcan, Kavuklu Hamdi, Küçük İsmail ve Abdürrezzak Efendi gibi dönemin ustalarıyla çalıştı. Tuluat sanatını, kaba saba taşlamalardan arındırarak zarif bir mizah diliyle yeniden inşa etti. “Haremağası Ud Meşkediyor” adlı komedideki performansıyla “Komik-i Şehir” unvanını aldı. Bu unvan, yalnızca bir takdir değil, bir dönemin sembolü hâline geldi. “Millet Tiyatrosu”nu kurarak kendi topluluğunu oluşturan Naşit Bey, sahnelerinde sadece kanto ve operet sunmadı; tiyatroyu dönüştürdü, halkla daha doğrudan bir bağ kurdu.
■ Amelya Hanım Eşi Amelya (Emel) Özcan, Türkiye’nin ilk operet müzisyenlerinden Kemani Yorgo’nun kızı, ünlü kantocu Verjin’in torunuydu. 1920’lerde sahneye çıkan Amelya Hanım, kardeşiyle birlikte kanto ve dans gösterileri yaptı. Ancak 1927’de oğlu Selim’e hamile kaldığında sahneyi bıraktı. Böylece, perde arkasında kalmayı seçerek tiyatro geleneğinin devam etmesinde sessiz bir rol üstlendi.
■ “Selim Baba”
Naşit Bey’in oğlu Selim Naşit Özcan, 1928’de Şehzadebaşı’nda dünyaya geldi. Babasının “Millet Tiyatrosu”nun kulislerinde büyüyen Selim Naşit’in çocukluğu sahne tozuyla harmanlandı. Babasının ölümünün ardından, ikinci kuşak olarak 15 yaşında profesyonel tiyatroya adım attı. Önce dansçı olarak başladığı kariyerinde Muammer Karaca Opereti, Devekuşu Kabare, Gazanfer Özcan - Gönül Ülkü Tiyatrosu gibi topluluklarda rol aldı. Müzikli oyunlardan dramatik eserlere kadar geniş bir yelpazede performans sergiledi. 60’a yakın filmde yer aldı; 1998’de “Her Şey Çok Güzel Olacak” filmindeki rolüyle SİYAD En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı. “Selim Baba” lakabıyla anıldı, çünkü küçük rollerden büyük karakterler yaratan bir ustalıkla sahnede yer alıyordu. 2000 yılında, 72 yaşındayken hayata veda etti.
■ “Adile Teyze” Ailenin en tanınan yüzlerinden biri de hiç kuşkusuz, Adile Naşit oldu. 1930’da dünyaya gelen Adile Hanım, tiyatroyla çocuk yaşta tanıştı. Matine günlerinde evlerinin tavan arasındaki küçük delikten babasının sahneye çıktığı oyunları izlerdi. Tiyatroya tutkusu, babasının ölümünden sonra daha da güçlendi ve 14 yaşında İstanbul Şehir Tiyatroları’na katıldı. Oyunculuğuyla kısa sürede dikkat çekti. “Cibali Karakolu”nda kaynana rolü, “Hababam Sınıfı”nda Hafize Ana karakteriyle halkın gönlünde taht kurdu. 1976’da “İşte Hayat” filmiyle Altın Portakal En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandı. Oğlu Ahmet’i kaybettikten sonra TRT’de “Uykudan Önce” programıyla çocuklara seslendi. Acılarına rağmen yüzünden gülümsemeyi eksik etmedi. “Kuzucuklarım” hitabıyla bir neslin “Adile Teyzesi” oldu. 1987’de aramızdan ayrıldı.
■ Üçüncü Kuşak: Necip Naşit Özcan Ailenin üçüncü kuşak temsilcisi Necip Naşit Özcan, 1957’de doğdu. Tiyatronun içine doğmuş, sahneye adımını daha çocuk yaşta atmıştı. 1971’de ilk kez sahneye çıktı, 1977’de profesyonel oldu. “Ali Poyrazoğlu Oyunculuk Kursu”nda aldığı eğitimle tiyatrodaki derinliğini arttırdı. Nejat Uygur, Abdullah Şahin, Şehir Tiyatroları gibi sahnelerde pek çok önemli yapımda rol aldı. “Uçurtmanın Kuyruğu” ve “Kuğu’nun Şarkısı” gibi oyunlardaki performanslarıyla Selim Naşit Lions, Sadri Alışık ve İsmet Küntay, İsmail Dümbüllü gibi pek çok ödüle layık görüldü. Seslendirme sanatçısı olarak da hafızalarda yer etti. En son Uygur Sanat Tiyatrosu’nun “Tatlı Kaçık” oyununda ve “Vatikan’ın Şifresi: Bir Temel Macerası” adlı filmde rol aldı.
Necip Naşit Özcan’ın oğlu Ahmet tiyatroyu seçmedi. Henüz altı yaşındaki torunu Demir, ileride “Naşit Geleneği”ni tekrar hayata geçirir mi zaman gösterecek. Naşit ismi ve tiyatroya bıraktığı miras elbette yaşamaya devam edecek ancak Necip Naşit Özcan’ın 4 Mayıs’ta beyin kanaması nedeniyle aramızdan ayrılması, yalnızca bir sanatçının kaybı değil üç kuşaktır sahnede olan bir geleneğin sonu anlamına geliyor.
Naşitler, tiyatroyu yalnızca meslek değil, bir yaşam biçimi olarak gördüler. Her biri sahneye yüreğini koydu. Mizahla hüzün, halkla sanat arasında eşsiz bir köprü kurdular. Milliyet Ailesi olarak, 126 yıl boyunca Türk tiyatrosuna emek veren bu büyük ailenin huzurunda minnetle eğiliyor; Komik-i Şehir Naşit Bey’den Adile Teyze’ye, Selim Baba’dan Necip Naşit’e kadar tüm Naşitleri saygıyla anıyoruz.