Kültür SanatKlişeleri ters yüz eden belgesel

Klişeleri ters yüz eden belgesel

22.01.2025 - 07:02 | Son Güncellenme:

45’inci Haber ve Belgesel Emmy Ödülleri’nde En İyi Sosyal Temalı Belgesel seçilen “Eat Your Catfish”, bir ALS hastasının yaşantısını anlatıyor

Klişeleri ters yüz eden belgesel

Müjde Işıl - “Ana Yurdu”ndan tanıdığımız Senem Tüzen, geçen sene uluslararası bir başarıya imza attı. Adam Isenberg ve Noah Amir Arjomand ile birlikte yönetip ALS hastası Kathryn Arjomand’ın günlük yaşantısını belgelediği “Eat Your Catfish”, Emmy kazanan ilk Türk-Amerikan ortak yapımı uzun metraj belgesel oldu. Yapımı sekiz yılda gerçekleşen belgesel, alışılmış kahramanlık hikâyelerini ters yüz ediyor.

Haberin Devamı

- Kathryn’in oğlu Noah ile yolunuz nasıl kesişti ve bu belgeseli çekme fikri nasıl oluştu?

2011’de eşim Adam Isenberg’in yönetmeni, benim yapımcısı ve kurgucusu olduğum, Nikaragua’da geçen “Una Vida Sin Palabras” isimli bir belgesel çektik. Sağır-dilsiz yetişkin bir abla-kardeşin hikâyesini anlatıyorduk. Film, New York Margaret Mead Film Festivali’nde büyük ödül aldı. Noah, filmi orada izledikten uzunca bir süre sonra, kısa bir test çekimi ile Adam’ı buldu. Noah ölümcül hastalıklar ya da engellilik konusunda yapılan pek çok belgeseli sorunlu buluyordu. Sonunda hep bir kahramanlık hikâyesine dönüşen bu filmlerin karşısında küçülmüş, âdeta aşağılanmış hissettiğini anlattı. Biz de çoğunlukla karizmatik bir erkeğin yakalandığı hastalığın, başta fedakâr eşi, ailesinin desteği ile bertaraf edilip çoğu zaman bir vakıf ya da fon kurulması ile taçlandırıldığı başarı hikâyelerini sorunlu buluyorduk. Bu biçimi ters yüz eden, hastalık ve hastalığın izleğinden ziyade, kişinin hayatının başladığı ve bittiği yerde çekirdek ailenin anlamı üzerine bir film yapmak konusunda da anlaşınca beraber çalışmaya karar verdik. Bakım emeğinin güçlüklerini, ölümcül bir hastalıkla mücadele eden bir kadının, bir annenin hayatına, sevdiklerine vedasını izliyoruz öncelikle bu filmde.

Haberin Devamı

- ALS hastası Kathryn’in iç sesini dinlerken sandalyesinin üstüne monte edilmiş kamera ile hayatı onun gözlerinden görüyoruz.

Noah’nın ilk çekimleri, halihâzırda tekerlekli sandalyenin üzerine yerleştirilmiş farklı bir kamera ile gerçekleştirilmişti. Projenin heyecan verici tarafı zaten, Kathryn’in bakış açısından, onun gördüğü biçime en yakın şekilde ve 7/24 çeken, kayıttan çıktıkça kendi kendine kayda dönüp çekim yapan bir kamera ile set ekibini, yani gözlemleyen faktörünü ortadan kaldırıp normalde bir belgesel filmin ulaşmakta zorlanacağı bir mahremiyeti, samimiyeti, çıplaklığı, keskinliği Kathryn’in gözünden yakalamaktı. ALS’nin beden üzerindeki etkileri öyle yıkıcı ki kişinin benlik duygusu ile görüntüsü arasında, gittikçe büyüyen bir yarık, bir uçurum oluştuğunu düşünüyorum. Kathryn’in dünyasını onun algısına en yakın formda yansıtabilmek için onun kendi görüntüsünden vazgeçmeli ya da gerçekten anlamlı karşılaşmalar dışında göstermemeliydik. Biz de öyle yapmaya gayret ettik.

Haberin Devamı

Klişeleri ters yüz eden belgesel

‘Ondan çok şey öğrendim’

- Kathryn ile geçirdiğiniz süre boyunca ondan öğrendiğiniz en önemli hayat dersi neydi?

Kathryn’in filmin sonunda bize dediği gibi, ‘plucky’ olmanın, yani trajedi karşısında mızmız-ağlak değil, bıçkın olmanın erdemini; yaratıcı, özgür, entelektüel bir beyinin bedensel tüm varoluşunu kaybetse bile hayattan yine de tat alabileceğini, anneliğin her yaşta güzel ve eğlenceli bir şey olduğunu öğrendim. Tabii hem kendine hem etrafına pek yararlı olmayan kimi tekrar eden davranışları üzerinden de kendimin de yaptığı hataları ve bunları bırakmaktaki faydaları fark ettim. Bir de yönetmen olarak, insanın derinliğinin çözülebilir ya da bir eser içinde tamamen tüm boyutlarıyla temsil edilebilir olmadığını...