Malen sorumlu hastanelerin avukatlarının konuşmasının ardından müşteki avukatlarına söz verildi. Sağlık Bakanlığı avukatları, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı avukatları, SGK avukatları sanıklardan şikayetçi olduklarını söyleyerek davaya katılma talebinde bulundular.
Müştekiler olmadığı için yarın sabaha erteledi.
Murat Mantuş’un ardından TRG Hospital başhekimi tutuksuz sanık Volkan Karataş savunma yaptı. Polis memuru babasını yanlış tedaviler sonucu kaybettiğini söyleyen Karataş söz konusu suçlamaları işlemediğini söyledi. Hastaneye doktor arayışına girdiği zaman danışmanlık hizmetlerinden haberdar olduğunu söyleyen Karataş, “Doktor bulamadığımız bir noktada Murat bey Fırat Sarı ile görüşme sağladığını söyledi. Ben görüşmedim. Hangi konularda nasıl anlaştıklarını bilmiyorum. O anlaşma sonrası Dursun Eryılmaz bizim hastanemizde işe başladı” dedi.
“24 SAAT DOKTORUMUZ VARDI”
Bebek Kadan’ın ölümünden bahseden Karataş, “iddianamede hastanede doktor bulundurmadığım söylenmekte ve bu yüzden suçlanmaktayım. Ancak bizim 24 saat hem yenidoğan doktorumuz hem de çocuk doktorumuz vardı. Kadan bebeğin öldüğü gece Dursun Eryılmaz bizim yenidoğan doktorumuz olarak hastanedeydi. Gerekli müdahaleyi yapmış ancak bebek kurtarılamamış Allah rahmet eylesin” dedi.
“HER ŞEY YOLUNDA SANIYORDUM”
Doktor eksikliğinden yenidoğan yoğun bakımını kapatmayı düşündüklerini söyleyen sanık, “Kapatılmasını istedik ama izin alamadık” dedi. Mahkeme başkanının hastanede usulsüz yapılan ilaç satışlarını sorunca sanık, “Bilmiyorum. İlaç satışlarını buradaki doktor arkadaşlardan duydum” dedi.Bunun üzerine sanığa tepki gösteren mahkeme başkanı, “Diğer başhekimler de hiçbir şeyden haberi olmadığını söyledi. Koskoca hastane buraya kim giriyor kim çıkıyor kim nasıl para alıyor hiç mi haberiniz olmadı bunlardan iç denetimi nasıl sağlıyorsunuz bu hastanelerde” dedi. Bunun üzerine sanık, “Dursun Eryılmaz hiçbir sorun olmadığını söylüyordu. Poliklinikte ya da serviste hiçbir problem bana yansımadı. Her şey yolunda sanıyordum” dedi.
TRG Hastanesi'nin genel müdürü olan sanık Murat Mantuş, sağlık sektörüyle ilgili eğitimi olmadığını söyleyerek, “Ben kimseye danışmadan karar almadım. Kimseyle yalnız görüşmedim” dedi. Danışmanlık için Fırat Sarı’nın kendisiyle konuştuğunu anlatan Mantuş, “Bu konuda yasal olmayan hiçbir şey yok dedi. İnsanların tedavi olacağı hastaneyi seçme hakları var dedi. Hukuk departmanına sorup deneyelim dedik” dedi. Cironun yüzde 15’i olarak Fırat Sarı ile anlaştıklarını anlatan sanık, “Bunun içinde hekimlerin ücreti de vardı. Kalanları o ödeyecekti. Hatta hekimler fazla isterse ne olacak dedim. Ben hallederim dedi. anlaştık ve 9 aylık bir çalışmamız oldu” dedi.
“30 BİN LİRA BORÇ VERDİM”
Fırat Sarı ile arasındaki para trafiğini anlatan sanık Mantuş, “Fırat Sarı bir gün beni arayıp faturaları önden kesip kendisine gönderip gönderemeyeceğimi sordu. Ben ömrüm boyunca kanun ve kuralları hiç esnetmedim ve hukuksuz bir işin içinde olmadım olmayacağım da yapamayacağımı söyledim. Çok sıkıştım dedi. Ben de o zaman cebimden vereyim dedim. 30 bin lira gönderdim. Sonra da bana iade etti. Aramızdaki para alışverişi budur” dedi.
“ALDATILDIM KANDIRILDIM”
“Aldatılmış ve kandırılmışım” diyen sanık, “Tapeleri okuduktan sonra bunun nasıl olduğunu daha net anladım” dedi.Karan bebeğin ölümünden sorumlu tutulduğunu anlatan sanık, “Bu bebek rahmetli olurken hastanede bebek vardı. Doktor müdahale etti. Bizim bir ihmalimiz yoktur. Tıbben bir sorumluluğumuz olmasa da benim vicdanen bir sorumluluğum var. Bu suçlamayı kabul etmiyorum” dedi.
“KARAN BEBEĞİN ÖLÜMÜNE BİZİM İHMALİMİZ YOK”
Karan bebeğin ölümünden sorumlu tutulduğunu anlatan sanık, “Bu bebek rahmetli olurken hastanede bebek vardı. Doktor müdahale etti. Bizim bir ihmalimiz yoktur. Tıbben bir sorumluluğumuz olmasa da benim vicdanen bir sorumluluğum var. Bu suçlamayı kabul etmiyorum” dedi.
“İLAÇLARI GERİ İSTEDİM”
İlaç satışı ile ilgili sorulan soru üzerine savunma yapan sanık, “Hasan Basri Gök’ün benim adımı kullanarak hastaneden ilaç aldığını öğrendim. Fırat Sarı’yı arayarak bu işin hukuksuz olacağını eğer bu ilaçların geri gelemezse kendisi hakkında şikayetçi olacağımı da söyledim. Sonra ilaçlar geldi. Biz de yerine koyduk. Sonrasında daha sıkı takip ettik” dedi.
"KARAN BEBEĞİN ÖLÜMÜNE BİZİM İHMALİMİZ YOK"
Karan bebeğin ölümünden sorumlu tutulduğunu anlatan sanık, “Bu bebek rahmetli olurken hastanede bebek vardı. Doktor müdahale etti. Bizim bir ihmalimiz yoktur. Tıbben bir sorumluluğumuz olmasa da benim vicdanen bir sorumluluğum var. Bu suçlamayı kabul etmiyorum” dedi.
“İLAÇLARI GERİ İSTEDİM”
İlaç satışı ile ilgili sorulan soru üzerine savunma yapan sanık, “Hasan Basri Gök’ün benim adımı kullanarak hastaneden ilaç aldığını öğrendim. Fırat Sarı’yı arayarak bu işin hukuksuz olacağını eğer bu ilaçların geri gelemezse kendisi hakkında şikayetçi olacağımı da söyledim. Sonra ilaçlar geldi. Biz de yerine koyduk. Sonrasında daha sıkı takip ettik” dedi.
Bugün yapılan duruşmada ilk olarak çocuk doktoru olan tutuksuz sanık Mehmet Gürül savunma yaptı. Sabit maaşla çalıştığını ve herhangi bir örgüte üye olmadığını söyleyen sanık, “Maaşların tamamı hastane tarafından verilirdi” dedi.
Mahkeme başkanının, “Fırat Sarı’nın şirketinden gelen paralar” demesi üzerine ise sanık, “125 bin lira maaşım vardı. Ben standart maaş alıyordum. Bazen kendi hesabından bazen şirketten geliyordu” dedi. Fırat Sarı ile ortak ev alıp almadığı sorulan sanık, “Fırat sarı ile ortak ev aldık. Benim 500 bin liram vardı. Borç aldım 500 bin, öyle aldık” dedi.
İlaç satıldığından haberi olmadığını söyleyen Mehmet Gürül, “İlk ilaç satıldığını duyduğumda şok oldum. Hasan Basri ve Hakan Doğukan’ın yaptığını öğrendim. Sonrasında Hasan benim olduğum hastaneye geldiğinde onu da sıkıştırdım. Hatta tapelerde de var. Hasan, “Mehmet hoca beni dövecekti” diyor” dedi.
İstanbul’da bebekleri anlaşmalı özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ederek, haksız kazanç sağlamak ve kusurlu davranışlarda bulunarak ölümlerine neden olmak iddiasıyla yargılanan 22’si tutuklu 47 sanığın yargılanmasına devam ediliyor. Önceki hafta 22 tutuklu sanık ve avukatı savunmasını yaptı. Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma tutuksuz sanıkların savunmalarıyla devam ediyor.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 1399 sayfalık iddianamede, sanık doktor Fırat Sarı'nın elebaşı olduğu suç örgütünün sevk ve idaresini sanık doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtiliyor.
İddianamede, suç örgütünün esas amacının işletmesini devraldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf edip doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yapıp, Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) üst sınırda ödeme almak olduğu kaydediliyor.
Sanıklar tarafından hasta bebeklerin durumunun olduğundan daha ağır gösterildiği, olması gerekenden daha uzun süre yatışlarının sağlandığı belirtilen iddianamede, bu şekilde SGK'den yüksek ücret tahsil edildiği ve bazı hasta yakınlarından fazla para alındığı anlatılıyor.
Bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği, örgüt adına karlı görünen hastanelere yatırıldığı bildirilen iddianamede, karın çoğunun sağlık çalışanı olan örgüt üyesi sanıklarla paylaşıldığı ifade ediliyor.
Esas amacın, bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil, maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu iddianamede belirtiliyor.
Yenidoğan çetesi soruşturmasında ismi geçen Satılmış Çim Küçükçekmece’de bir aracın içinde ölü bulundu. Başsavcılık olaya ilişkin soruşturma başlattı.
İddianamede, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için 10 bebeğin ölümü nedeniyle "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçlarından 10 kez, "resmi belgede sahtecilik" suçundan da 11 kez uygulanmak üzere toplam 177 yıl 6'şar aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.
Sanık Gıyasettin Mert Özdemir'in ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapisle cezalandırılması isteniyor. 8'i kadın 44 sanık hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülüyor.
İddianamede, "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edilen sorumlu hastaneler ve şirketler için de tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, bunların kapatılıp mal varlıklarına el konulması talep ediliyor.
Soruşturma kapsamında İstanbul'da 9, Tekirdağ Çorlu'da 1 hastanenin ruhsatı iptal edilmiş, bu hastanelerde tedavi gören bebekler ve hastalar ambulanslarla kamu hastanelerine sevk edilmişti.
Öte yandan yenidoğan çetesine ilişkin soruşturmayı yürüten Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'yi makamında ölümle tehdit edenler de tutuklanmıştı.