GündemParis Sergisi’nde Osmanlı pavyonu

Paris Sergisi’nde Osmanlı pavyonu

14.04.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

Dünya ülkelerinin sanayi, tarım ve sanat alanındaki üretimleri ile kültürlerini tanıttığı son büyük evrensel fuar olarak nitelenen 1900 Paris Uluslararası Sergisi, 14 Nisan -12 Kasım 1900 tarihleri arasında düzenlendi. Sergi, Osmanlı’nın kültürel kimliğiyle uluslararası alanda vitrine çıktığı son etkinliklerden biri oldu...

Paris Sergisi’nde Osmanlı pavyonu

Paris Sergisi’nde Osmanlı pavyonu

Haberin Devamı

Paris, 19. Yüzyıl Avrupası’nın gözde kentlerinden biriydi. İki büyük dünya savaşına dolayısıyla insanlık tarihinin en büyük iki trajedisine sahne olacak 20. yüzyılın başlangıcındaki ilk uluslararası serginin mekanı da Paris olacaktı. Bir önceki sergi yine Paris’te 1889 yılında yapılmıştı. 1900 Paris Evrensel Sergisi için yine önceki serginin yeri bu kez alan genişletilerek tercih edilmişti. Sergi, bir milyon 80 bin metrekarelik bir alana yayılıyordu ve bu alanın 460 bin metrekaresini yapılar oluşturuyordu. Sen Nehri’nin iki yakasına adeta dört büyük kasaba kurulmuştu. Sergi alanına açılan 36 kapı vardı. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nden Nurdan Gür’ün 2014 yılında hazırladığı yüksek lisans tezinde 1900 yılındaki Paris Sergisi’nde Osmanlı Devleti’nin temsili, kapsamlı olarak ele alınıyor. Gür’ün araştırmasında, şu bilgi ve değerlendirmelere yer veriliyor:

Haberin Devamı

‘Milletler Caddesi’

“Tamamı nehir boyuna sığmadığı için bazı devletler pavyonlarını ikinci sıraya yapmak zorunda kaldılar. Bu iki sıra arasında kalan sokağa Milletler Caddesi adı verildi. Her millet kendi kültürüne mahsus bir şekil ve üslupta kendi dairesini yaptırdığından dolayı hiç biri birbirine benzemiyordu. Birinci safta; İtalya, Osmanlı Devleti, Amerika Birleşik Devletleri, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İngiltere, Belçika, Almanya, Monako, İspanya, İsveç, Yunanistan ve Sırbistan yer alıyordu. İkinci safta ise; Romanya, İran, Bulgaristan, Lüksemburg ve Finlandiya daire, lokanta ve köşkler bulunuyordu. Yabancı devletlerin dairelerinin genelinde kendi ülkelerinin damak tatlarına mahsus yiyecek ve içecekleri satmak üzere lokanta ve kahvehaneler bulunuyordu.

Abdülhamid onayladı

Osmanlı Devleti resmi davetten sonra kararı müzakere etti. Sanayi, ticaret ve ziraat bakımından ülkeyi tanıtıcı özelliği olan sergilere öteden beri iştirak edilmekte idi. Ayrıca Osmanlı Devleti kendi de uluslararası bir sergi düzenleyerek Düvel-i Muazzama arasındaki yerini alıyordu. Uluslararası etkinliklere katılımın devlet için önemini bilen dönemin padişahı Sultan II. Abdülhamid’in onayıyla 1900 Sergisi’ne de katılma kararı alındı.

Haberin Devamı

Uşak halıları sergilendi

Osmanlı şubesinde kapıdan içeri girilince Osmanlı Devleti’nde üretilen çeşitli ıtriyat ve tütün numunelerinin bulunduğu dört pazar bulunmaktaydı. Zemin kattaki büyük salon, sağ ve sol taraftaki galerilerde Suriye kahvehanesi mevcut olmakla birlikte doğramacılığa ait malzemelerde doğrudan doğruya Şam’dan getirildi. Aynı zamanda bu katta bir Arap orkestrası ve şark jimnastiklerine mahsus bir mahal var idi. Salonun bitiminde ise Boğaziçi panoraması mevcuttu. Birinci katta büyük salon Anadolu, Suriye ve diğer vilayetlerden gelen kıymetli eşya ile zenginleştirildi. Hereke Fabrika-i Hümayunu’na ait ürünler, Uşak’ta imal edilen halılar, porselenler bulunmaktaydı. İstirahat salonunda ise Osmanlı şeker ve şekerlemeleri mevcuttu. İkinci katta nakış işleri, halılar, kap-kaçak, madenler ve eczacılığa dair eşyalar burada bulunuyordu. Kudüs-i Şerif ve Beytüllahim maketleri de oldukça ilgi çeken nesneler arasında yer alıyordu. En üst katındaki taraça ise yirmi metre yüksekliğinde olduğundan dolayı buradan serginin manzarası epey güzel gözükmekte idi.”

Haberin Devamı

Çizme, kundura ve potin

“Filibeli Saraç Tayyip Fikri tarafından sergiye at koşum takımları ve bazı saraç eşyaları gönderildi. Üsküplü Niko Petro Dozei tarafından çizme, kundura ve potin gönderildi. Kırkkilise (Kırklareli) Sancağı zirai ve sanayi (masnuat) ürünlerinden gönderildi. Memleketin hemen hemen her yöresinden olduğu gibi Adana mahsulatından da bir numune gönderildi. Eczacı Edhem Pertev tarafından hazırlanan şurup ve şaraplar da gönderilen ürünler arasında yerini alırken, kendisi de Paris’e davet edildi.

Paris Sergisi’ne gönderilmek üzere Dersaadet tarafından 53 bin liralık halı satın alındı ve bu suretle Memalik-i Osmaniye’ye mal olunan çeşitli cins halı cinslerinden oluşan bir koleksiyon tertip olundu. Çini Fabrika-i Hümayunu mamulâtından sekiz sandık içerisine konulan kap-kaçak gönderildi. İlk kez Türk tahta kaşıkları 1900 Sergisi Hatip Ruşen Efendi tarafından teşhir edildi.

Haberin Devamı

Dönemin askeri araçları

Paris Sergisi’nde teşhir edilmek üzere Bahriye Nezareti askeri müze kısmına bir kısım eşya gönderildi. Bu ürünler Tersane-i Amire tarafından hazırlandı. Bunlar içinde askeri sanayi ürünleri; Tophane fabrikasından iki adet 37 ve 57 mm’lik kundağıyla beraber yekpare küçük kıta top, beş adet küçük top güllesi, torpido fabrikasından bir adet son sistem endaht (atış) kovanı, imalat dökümhanesinden birer adet barometre, pusula, dürbün, boru fabrikasından çeşitli bakır, pirinç ve saatçi dairesinden mahfuzu ile birlikte bir adet saat, setemgiç fabrikasından ve çakılı telgraf, bir adet takımı ile birlikte dinamo makinesi, bir adet en son sistem tüfek, bir adet hava tulumbasıdır.”

Atlar madalyayla döndü

“Sergiye Osmanlı ürünlerinin yanı sıra atlar da gönderildi. Padişahın iradesiyle on altı adet cins Arap atının gönderilmesi kararlaştırıldı. Fakat toplamda on dokuz adet at gönderildi. Atların belirlenmesi için gazeteye atların özellikleri yani nasıl olması gerektiği ile ilgili ilan verilerek aranan şartlar açıklanıyordu. Buna göre; gönderilecek hayvanın irtifaı (yüksekliği) süvari alaylarındaki baston vasıtasıyla ölçülerek 1.50 santimden kısa olmayacaktı. Meşhur ve güzide olan bir iki at için yüksekliği iki santimetre kısa ya da uzun olabilirdi. Sergiye gönderilen hayvanlar burada takdire şayan bulundu ve pek çoğu madalya aldı.”

Paris Sergisi’nde Osmanlı pavyonu

12 EYLÜL’ÜN yasaklı sanatçısı

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile Meclis feshedilirken, Türkiye yasaklar ülkesine çevrildi. Siyasetten sanata, basından edebiyata birçok alanda uygulanan yasak ve kısıtlamalardan sahne sanatçıları da nasibini aldı. Bu süreçte en büyük sıkıntıları yaşayan sanatçılardan biri de Bülent Ersoy olacaktı. Ersoy, Haziran 1981’de diğer travesti ve transseksüel sanatçılarla birlikte sahne yasağı aldı. Bu sahne yasağı, 8 yıl sürecekti. Ersoy, 14 Nisan 1981’de Londra’da geçirdiği cinsiyet değiştirme ameliyatıyla kadın olmuştu. Ersoy, cinsiyet değiştirmişti ancak Türk devleti ve hukuk sistemi bunu tanımıyordu. 1983’te Danıştay, Bülent Ersoy’un hukuken erkek olduğuna ve gazinolarda ancak erkek kıyafeti ile sahneye çıkabileceğine karar verdi. ‘Pembe nüfus kağıdı’ alması yıllar sonra, sahne yasağını da kaldıran dönemin başbakanı Turgut Özal’ın öncülüğünde 1988’de çıkartılan, cinsiyet değiştirmeye izin veren yasa sayesinde oldu.

Yeşilçam’ın duayen isimlerinden yapımcı Türker İnanoğlu, yıllar sonra Nil Soysal’a verdiği röportajda Ersoy’un 1981 yılındaki ameliyatıyla ilgili şunları anlatacaktı:

Rehin kaldı

“Bülent kadın olmak için İngiltere’de bir hastane ile anlaşıyor. Fahrettin Aslan’dan biraz para alıp gidiyor. Paranın tamamını alamıyor. Çünkü o zaman öyle çok parayla yurtdışına çıkmak, bankadan havale yapmak filan yok, yasak! Yatıyor hastaneye, ameliyatını oluyor. O sırada İstanbul’da Bülent’in annesi elinde Kuran-ı Kerim, Fahrettin Aslan’a geliyor! ‘Kuran’a el basacaksın. O parayı vermeyeceksin Bülent’e! Ameliyat olmasın’ diyor. Fahrettin Aslan; ‘Söz verdim ama’ filan dese de, annesi asla kabul etmiyor. Çaresiz kalıyor, ‘Peki’ diyor. Bülent hastanede. Paranın devamı gelmiyor. Arıyor, ama Fahrettin Aslan çıkmıyor telefonlarına. Deliriyor! Hastanede rehin kalıyor.

Bülent, bir gece yarısı evden beni aradı. Dedi ki; ‘Fahrettin Aslan bana büyük kötülük yaptı! Parayı göndereceğim dedi, göndermedi. Para gelmezse hastaneden çıkamayacağım rehin kaldım. Bu parayı sen gönderebilir misin?..’ Gülşen (Bubikoğlu) çok üzüldü: ‘Yazıktır, bir şeyler yap’ dedi. Nasıl göndereyim, bu parayı çıkarma imkanı yok, elden götüreceğiz. Londra’da Moiz adında bir dostum var, onu aradım. Dedi ki; ‘Sen gel al parayı. Ben aracıya para vermem!’ Gülşen, Nevzat abla, ben kalktık gittik Londra’ya. Nevzat abla dediğim; Nevzat Okçugil... Çok yakınımdı benim. Parayı verdim, ameliyatını oldu.”

 

 

 

 

Yazarlar