GündemAK Parti Sözcüsü Çelik: Türkiye'nin güvenliği için teyakkuz halindeyiz

AK Parti Sözcüsü Çelik: Türkiye'nin güvenliği için teyakkuz halindeyiz

23.06.2025 - 17:59 | Son Güncellenme:

AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. AK Parti Sözücü Ömer Çelik toplantıya ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. İsrail'in bölgede yarattığı tehlikeye değinen Çelik, "Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla hem silahlı kuvvetler hem de diğer birimlerimiz Türkiye'nin güvenliği açısından her türlü tedbiri almıştır. Hem karada hem havada hem diğer alanlarda Türkiye'nin güvenliği açısından yapılması gerekenler bir teyakkuz durumuna geçirilerek Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yerine getirilmiştir." dedi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in açıklamaları şu şekilde: Gençlik kolları kapsamlı bir şekilde bu yaz dönemiyle ilgili olarak hazırlıklarını yapıyorlar. Biliyorsunuz Temmuz ortasında kampımız olacak. Orada da genel başkanımızın, cumhurbaşkanımıza katılımıyla yaz dönemi çalışmalarıyla önümüzdeki dönemi değerlendireceğiz. Tabii İsrail'in İran'a saldırısı, İsrail'in Gazze'de yürüttüğü soykırım ve Rusya-Ukrayna çatışması devam ederken bunu MKYK'mızda her zaman kapsamlı bir şekilde ele alıyoruz. Bu sefer de Dışişleri Bakanlığı sunumumuz çerçevesinde bunu ele alıyoruz. Meclisteki gündemle ilgili olarak da grup başkanımız MKYK'mızı bilgilendirecek. İsrail'in tabii İran'a yaptığı bu haksız ve hukuksuz vahşi saldırı neticesinde şu an gelinen noktada dünyanın önünde tabii açık bir çatışma. İsrail tarafından sivil altyapının yok edilmesi, doğrudan sivil insanların üzerine bomba yağdırılması söz konusu. Ama bunun yanı sırada bir daha vahim olabilecek, hepimizin büyük bir sıkıntı olarak gördüğünüz nükleer tehlikenin ortaya çıkması gibi bir gündemi hep beraber takip ediyoruz. Bu nükleer tesislerin üzerine bomba yağdırılıyor. İlk başta biliyorsunuz Atom Enerjisi Kurumu Natanz'da bir sızıntı var demişti. Ama bu tehlike her an bütün bölgeyi daha büyük sıkıntılarla karşı karşıya bırakacak Sonuçlar doğurabilir.

Haberin Devamı

'ULUSLARARASI HUKUKUN GEÇERLİLİĞİ AÇISINDAN VAHİM BİR MANZARADIR'

Rusya-Ukrayna arasındaki çatışmada bu bölgeyle ilgili olarak, oradaki nükleer santrallerle ilgili olarak yapılan uyarıların, dikkat çekilen tehlikelerin çok daha büyük bir vahim tablo olmasına rağmen İran'daki nükleer tesislerle ilgili olarak dikkate getirilmemesi son derece ibret vericidir. Burada nükleer meselelerden sorumlu kurumların, Ukrayna'daki tesislerle ilgili olarak yüksek sesle konuşurken, İran'daki tesislerle ilgili olarak niçin cılız sesle konuştuğu, çünkü bunların ortaya çıkaracağı nükleer tehlike konusunda niçin çekimsel davrandığı üzere de düşünülmesi gereken bir konudur. Tabi, İsrail'in İran'a saldırısıyla birlikte Birleşmiş Milletler şartı dahil olmak üzere hepsini ihlal edindiği bir tablo ortaya çıkmıştır. Uluslararası kurumların işlevselliği açısından da, uluslararası hukukun geçerliliği açısından da vahim bir manzaradır. İşin ilginci de şudur tabi, İran nükleer anlaşmalara taraf bir ülke, İsrail ise nükleer silahı olmasına rağmen nükleer anlaşmalara taraf bir ülke değil ama buna rağmen İran'ın nükleer silah yapacağını iddia ederek bu saldırıyı başlatıyor. Tabi burada Cumhurbaşkanımız ta başından beri, yıllar evvelden bu meseleyle ilgili olarak AK Parti'nin prensibini net bir şekilde ortaya koymuştu. Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız, biz hiç kimsenin bölgede nükleer silah sahibi olmasını istemiyoruz demişti. Fakat bölgedeki ülkelerin nükleer çalışmalarını bile tehdit olarak görenler, İsrail'in bu nükleer silah sahibi olmasını gayet doğal karşılamamızı istiyorlardı. Cumhurbaşkanımız siyasi hayatının her safhasında buna itiraz etmiştir. Hatta burada size bir anekdot olarak aktarayım. Biliyorsunuz bu çatışmaların hiçbiri yokken, bu soykırım başlamamışken, New York'ta bulunduğumuz, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu marjında New York'ta bulunduğumuz çerçevede bir sürü liderle görüşme yapıyordu Cumhurbaşkanımız. O zaman da Netanyahu'nun görüşme isteğini kabul etmişti, bu olaylarımız başlamamıştı. Orada da kendisine dedi, siz başkalarının nükleer çalışmalarını eleştiriyorsunuz ama kendiniz nükleer silah sahibisiniz diye.

Haberin Devamı

'İSRAİL'İN SALDIRISI BİR BAKIMA MÜZAKERE MASASINA YAPILMIŞ BİR SALDIRIDIR'

Haberin Devamı

Tabi burada uluslararası müzakerenin, uluslararası sorunların çözümü olması açısından da bir zafiyet ortaya çıkmıştır. O da şudur, Uman'da ABD ile İran arasındaki müzakereler devam ederken İsrail saldırmıştır. Aslında İsrail'in saldırısı bir bakıma müzakere masasına yapılmış bir saldırıdır. İran tarafının açıklamalarından anlıyoruz ki onlar da müzakere devam ettiği için herhangi bir saldırının olmayacağını değerlendirmişler. Ama doğrudan İsrail'in müzakere masasına saldırmak gibi de bir tutum içerisinde olduğu net bir şekilde görülmüştür. Şimdi tabi bugünün gündemi hem uluslararası basında hem tabi ki bizim basınımızda Hürmüz Boğazı'nın İran tarafından kapatılıp kapatılmayacak. Tabi ki Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasının petrol fiyatlarından, tedarik zincirlerine kadar bir çok olumsuz etkisi olacaktır. Ama tabi burada daha büyük bir tehlike ortadayken, yani nükleer tehlike ortadayken, nükleer tesislerin üzerine bomba yağdırılırken, bütün belgeyi felakete sokacak şekilde İran bombalanırken, burada iki tane şey dikkat çekiyor. Birincisi, nükleer tehlike Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasından daha büyük bir tehlikeyken, nükleer tehlike konuşulmuyor, Hürmüz Boğazı'nın kapatılması konuşulmuyor. İkincisi, saldırgan taraf İsrail olduğu halde, İsrail'in herhangi bir saldırganlığı üzerine son derece cılız cümleler kuranlar, İran'ın cevap vermemesi gerektiğini ya da İran'ın cevabının çok vahim sonuçlar doğurabileceğini ifade ediyorlar. Halbuki bunu başlatan İsrail'dir. Yani bu iki noktanın dikkatle ve hususen ve tamamen gözden kaçırılması, aslında saldırgan tarafın korunmasından, teşvik edilmesinden başka bir anlama gelmiyor.

Haberin Devamı

'İRAN'IN GÜVENLİĞİNİ, MİLLİ EGEMENLİĞİNİ VE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜ SONUNA KADAR DESTEKLİYORUZ'

Bugün mesela İsrail hangi tesisleri vurmuş diye bu basın toplantısından önce tekrar baktım. Bugün doğrudan sivil hedefleri vuruyor. Yani hastaneyi vuruyor, üniversiteyi vuruyor. Doğrudan sivil insanların faydalandığı sivil altyapıyı hedefleyen bir saldırganlık içerisinde. Müktedet tesisleri bahane ederek İsrail'in İran'a saldırmasında hangi bir meşruiyeti yok, tamamen gayrimeşru bir saldırı bu. Ama diyelim ki hedef nükleer silah edilmesinin engellenmesi şeklinde İsrail'in kendi kendine uydurduğu bir tutum ise o zaman da şunu sormak gerekiyor. Peki nükleer mesele sizin hedefinizde ise o zaman sivil altyapıyı niye vuruyorsunuz? Sivil altyapıyı hedef alan bir tutum niye geliştiriyorsunuz? Biz İran'a yapılan her türlü saldırıyı kınıyoruz. Ve burada İran'ın güvenliğini, milli egemenliğini ve toprak bütünlüğünü sonuna kadar destekliyoruz. Birleşmiş Milletler üyesi bir ülkenin bu şekilde kuralsız ve kanunsuz bir şekilde, hukuka aykırı bir şekilde saldırıya uğraması hiçbir şekilde kabul edilemez. Üstelik bunu yaparken İran iki ay içerisinde nükleer silah üretecek, üç ay içerisinde üretecek diyenlerin aslında bakıyorsunuz ki bunu son on yıldır, üç ay sonrasına tarih vererek, altı ay sonrasına tarih vererek sürekli söyledikleri görülüyor. Suriye'ye yapılan saldırılar, Lübnan'a yapılan saldırılar, İran'a yapılan saldırılar. Aslında burada herhangi bir şekilde bunun içine İsrail'in kendini savunma hakkı ya da İsrail'in güvenliğinin garanti altına alınması diye kodlayanlar da esasında bu tablo karşısında söyleyecek bir sözlerinin kalmadığını fark etmelerler. Bunun İsrail'in güvenliğine de bir ilgisi yok. Doğrudan doğruya sorun Netanyahu hükümetinin sallıganlığıdır. Netanyahu hükümetinin bir soykırım şebekesi ve bir saldırgan örgüt olarak davranmasıdır. Burada olay olduğu andan itibaren, tabi bilgi alındığı andan itibaren bu saldırıyla ilgili olarak hem Cumhurbaşkanımıza konu arz edildikten sonra Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla hem silahlı kuvvetler Türkiye'nin güvenliği açısından hem diğer birimlerimiz Türkiye'nin güvenliği açısından her türlü tedbiri almıştır. Hem karada hem havada hem diğer alanlarda denizde Türkiye'nin güvenliği açısından yapılması gerekenler bir teyakkuz durumuna geçirilerek Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yerine getirilmiştir. Aynı şekilde istihbarat teşkilatı aynı zamanda aynı şekilde içerideki bir takım olabilecek provokasyonlara karşı iç güvenlik birimleri bu görevlerini yerine getirilmiştir. Cumhurbaşkanımıza konu arz edildiği andan itibaren Türkiye'nin saldırıdan önce haber almasından hemen sonra bütün birimler bu teyakkuz durumuyla görevlerini yerine getirmişlerdir.

Haberin Devamı

'İSRAİL İÇİN EN BÜYÜK TEHDİT NETANYAHU HÜKÜMETİNİN KENDİSİDİR'

Şimdi tabi gelinen noktada ABD'nin saldırısından sonra bütün bölgede çok daha genişlemesine, derinlemesine çatışmaların ortaya çıkabileceği bir tablo ortaya çıktı. Şimdi konu sürekli olarak belli yayın organları tarafından İran'ın misillemesinin olup olmayacağı şeklinde sunuluyor. Fakat İran'ın misillemesiyle ilgili haberler takip edilirken İsrail saldırganlığının devam ettiğinin altını çizmek lazım. Bugün yine İsrail aynı saldırganlığı sürerek sivil altyapı ediyor. Ve en tehlikeli konulardan bir tanesi biliyorsunuz arkadaşlar bu rejim değişikliği meselesinin bu şekilde konuşulmasıdır. Kimsenin başka bir ülkeye saldırarak rejim değişikliğinden bahsetmek gibisinden bir yaklaşımı olamaz. Yani bu bizzat terör eylemleriyle birilerinin gerçekleştirmeye çalıştığını İsrail'de hükümet eliyle gerçekleştirilmesi şeklinde bir tutumdur. Rejim değişikliğinden bahsetmek, hele de bir saldırıyı rejim değişikliği hedefine doğru kaydırmak, önce nükleer tesisler, nükleer silahların önlenmesi deniliyordu, arkasından sivil altyapı bulunmaya başlandı, şimdi ise rejim değişikliğinden bahsediyor. Hele de İran'da dini liderin hedef alınması gibi bir yaklaşım asla kabul edilemez. Yani burada şimdiye kadar pek çok cinayet Netanyahu hükümeti tarafından işlenmiştir. Ama İran'ın güvenliğine, milli egemenliğine, toprak bütünlüğüne dönük olarak bu şekilde bir sonraki aşamaya götürülmeye çalışılması, rejim değişikliği ya da herhangi bir şekilde orada dini lidere dönük olarak böyle bir tutumun ortaya koyulması vahşette yeni bir aşamaya geçmek demektir. O zaman herkesin en çok korktuğu senaryolar gündeme gelir. Bu da herkes için son derece tehlikeli olur. Kimse güvenliğinden emin olamaz. Bunun birileri çıkıp sürekli olarak İsrail'in güvenliğini sağlamakla ilgili yapılan işler olduğundan bahsetmesinin hiçbir zemini yoktur. Bugün İsrail vatandaşlarını, İsrail'deki sivilleri en güvensiz ortama sokan Netanyahu hükümetinin bu agresifliği ve saldırganlığıdır. Onun için bugün İsrail için bir tehdit varsa tek bir tehdit vardır. En büyük tehdit Netanyahu hükümetinin kendisidir. İsrail vatandaşları Netanyahu hükümetinin saldırganlığı neticesinde İsrail'i terk etmek zorunda kalıyorlar. Eğer herhangi bir şekilde dünyada elinde güç olan, elinde uçak gemisi olan, bombardıman uçağı olan, füzesi olan başka rejimleri değiştirmeye kalkarsa dünya bir cehenneme döner. Onun için her gün vahşette ya da hedeflerde iyi bir güncelleme yapılması İsrail saldırganlığı bunu böyle düşünebilir. Ama bunun herhangi bir şekilde dünya tarafından kabul gören ya da zikredilen bir şey olmaması gerekir.

'TERÖRSÜZ TÜRKİYE HEDEFİ KONUSUNDA BİZİM OLGUNLAŞMIŞ BİR STRATEJİMİZ SÖZ KONUSUDUR'

Rejim değişikliği meselesi ya da başka ülkeleri bir şekilde kendi projene göre şekillendirme meselesinin Afganistan'da ve Irak'ta ne tür sonuçlar doğurduğu ve bunun hem oranın halkları için hem dünya sistemi için hem de batı ülkeleri için ne kadar yüksek insani ve başka güvenlik maliyetleri ürettiği herkes tarafından görüldü. O sebeple İsrail'in bu yaptığı propagandanın herhangi bir şekilde bir siyaset biçimine dönüşmemesi gerekir. Daha önceki hataların tekrarlanmaması gerekir. Kimsenin kimsenin rejimini değiştirmek ya da üst düzey yönetimini hedef almak gibisinden bir yaklaşımı söz konusu olamaz. Tabii bütün bu gündemi takip ederken değerli arkadaşlar Türkiye gündemine hakimdir. Türkiye kendi politikalarını tutarlı ve güçlü bir şekilde yürütmektedir. Bu süre içerisinde sizinle son buluştuğumuz zaman içerisinden bu tarafa gelişen bu olaylar çerçevesinde bize sık sık sorulan sorulardan bir tanesi terörsüz Türkiye hedefinde herhangi bir aksama, herhangi bir gevşeme ya da geri gitme gibi bir durum olup olmadığıdır. Esasında görülmüştür ki tabii ki biz kendi Türkiye kendi gündemine hakimdir. Terörsüz Türkiye hedefi konusunda bizim olgunlaşmış bir stratejimiz söz konusudur. Ve bu çerçevede önümüzdeki aylar içerisinde bu silah bırakmanın somut olarak, kapsayıcı olarak ve tam olarak gerçekleşmesi ve bunun sahada Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından doğrulama mekanizması tarafından takip edilmesi şeklindeki yaklaşımımız aynen devam etmektedir. Ve biliyorsunuz bir şey söylemiştik daha öncesinden terörsüz Türkiye hedefi aynı zamanda terörsüz bir bölge siyasetine terörsüz bir bölge politikasına da ilham verecektir demiştik. Çünkü bölgemizde görüldüğü gibi terör örgütleri bir takım vekalet savaşları için bir takım güç odakları tarafından kullanılmaktadır. Pek çok güç odak kendisi doğrudan çatışmaya girmeyerek bir vekalet savaşı çerçevesinde bölgemizi terör örgütleri üzerinden çatışmalarla dizayn etmeye çalışmaktadır. Ve bu çerçevede baktığımızda da terörsüz Türkiye hedefinin hem Türkiye için hem de bölgemiz için son derece yerinde doğru bir strateji olduğu görülmektedir. Bu çerçevede biz terörsüz Türkiye ile ilgili çalışmalarımızın aynı öngördüğümüz takvim, öngördüğümüz stratejiler ve uygulamalar çerçevesinde hayata geçmesiyle ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Toplantılarımız düzenli bir şekilde devam ediyor ve bugün artık gelinen aşamada terör örgütünün silah bırakması ve bu silahların Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı'nın içinde olduğu doğrulama mekanizması tarafından teyit edilmesi esas hedeftir. Bunun da çok uzak olmayan bir zaman içerisinde gerçekleşmesi lazım.

'ŞAM'DA KİLİSEYE YAPILAN SALDIRI BİZCE BÖLGEDEKİ GELİŞMELERDEN BAĞIMSIZ BİR SALDIRI DEĞİLDİR'

Her türlü provokasyonu bu şekilde de reddediyoruz ve mahkum ediyoruz. Dün Şam'da bir kiliseye yapılan saldırı, bu açıdan bizce bölgedeki gelişmelerden bağımsız bir saldırı değildir. Yani saldırıyı ne aşın gerçekleştirdiğine dair teyit edilmiş istihbarat bilgisi var. Ama bu meselede, bu bölgeyle ilgili tecrübemizde, arkasında kimler olabileceği konusunda da yüksek bir deneyimiz var. Bir kere daha o saldırıları kınıyoruz, lanetliyoruz. Hiçbirinin bölgede mezhebi ne olursa olsun, dini ne olursa olsun, etnik aidiyeti ne olursa olsun, bölge halklarının arasına duvarlar örmesine, provokasyonlar oluşturmasına müsaade etmeme şeklinde Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu kararlılığı sonuna kadar takip edeceğiz. Yakın dönemde söylediğimiz gibi adlarımız farklı olabilir, soyadımız Türkiye'dir dediğimiz gibi bu kardeşlik atmosferini bütün bölgeye taşımanın bir ilham kaynağı, bir modeli olarak da inşallah terörsüz Türkiye hedefimize ulaşmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bugün sizinle paylaşacaklarım bunlar arkadaşlar.

'MÜZAKARE İÇİN SAĞLANMASI GEREKEN ŞEY İSRAİL SALDIRGANLIĞININ DURDURULMASIDIR'

SORU: Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile İran arasındaki gerilime yönelik olarak yoğun bir diplomasi trafiği yürüttü ve her defasında da telefon görüşmelerinde, liderlerle yaptığı görüşmelerde müzakere masasına işaret etti. Türkiye'nin daha öncesinde de Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi arabulucu rolüyle ön plana çıktığını gördük. Peki, şimdi İstanbul'da yeniden bir müzakere masası kurulma ihtimali var mıdır liderler düzeyinde?

Tabi bu meselede de bahsettiğimiz şekilde daha çatışmaların en yoğun olduğu zamanda Cumhurbaşkanımızın müzakere masasına dönülmesiyle ilgili olarak hem belge liderleriyle günya liderleriyle yoğun bir telefon trafiği oldu. Özellikle İran'a saldırının gerçekleştirdiği günün ertesinde cumartesi ve pazar günleri bunun doruk noktasına çıktı. Zannediyorum şimdiye kadar takip ettiğimiz kadarıyla da Cumhurbaşkanımızın yürüttüğü diplomasi trafiğinin genişliğinde bir diplomasi trafiği dünyada hiçbir lider tarafından yürütülmemiştir. Tabi herkesin söylediği bu müzakere masasına dönülme söz konusu olursa bunun Türkiye'de olabileceği şeklindeydi. Sayın Cumhurbaşkanımız da buna memnuniyetle Türkiye'nin ev sahipliği yapacağını ve ara buluşulup yapabileceğini söyledi. Tabi ki ABD Başkanı Trump, Türkiye'nin bunun için uygun bir adres, Erdoğan'ın doğru bir lider olduğunu çeşitli vesilelerle zaten ifade ediyor. Tabi İran haklı olarak şunu söylüyor, diyor ki biz zaten müzakere masasındaydık, Umman'da görüşmelere başlayacaktık, görüşmelerin yeni bir safhasına geçecektik ama bize bir saldırı oldu. Dolayısıyla bu saldırı devam ederken herhangi bir şekilde müzakere masasına dönmemiz mümkün değil. Tabi İran bu konuda haklı çünkü saldıran taraf İsrail tarafı ve o pazar günü yine ABD ile Umman'da görüşeceklerdi. İran müzakere masasındaydı. Dolayısıyla İran'ın buradaki şeyi saldırılar durduktan sonra müzakere masasına dönebiliriz şeklindedir. Dolayısıyla bugün sağlanması gereken şey İsrail saldırganlığının durdurulmasıdır. O zaman yani durdurulduktan bir dakika sonra müzakere gündemi tekrar enerjik bir gündem haline gelecektir. Burada sorun İran'ın müzakereye yaklaşmaması diye bir sorun yok. Burada sorun İsrail'in saldırganlığıyla dediğim gibi hem İran'a hedef aldı hem de Umman'da yürüyen müzakerelere hedef aldı. Uluslararası hukuk hedef aldı, eleştiri hukuk şartına hedef aldı. Dolayısıyla Türkiye bu konuda Cumhurbaşkanımız bunu bütün muhataplarına ifade etti. Üzerine düşeni yapmaya hazırdır.

SORU: AB raportörü, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecine ilişkin, "Avrupa'ya giden yol Silivri'de başlıyor, Bayraktar şirketinden başlamadığını biliyorlar" dedi. Bununla ilgili bir değerlendirmeniz olabilir mi?

Reportör, AB'ye giden yol Silivri'den başlıyor, BAYKAR'dan başlamıyor demiş. Şimdi bu raportörlerin tabi yazdığı raporlardan da görüyoruz ki, bunlar adrese teslim, bir takım köşe yazılarını bir araya getirerek bir takım raporlar yazıyorlar. Bunların gerçeklikle hiçbir ilgisi yok. Yani mesela diyorsunuz ki, bize dönük bir takım eleştirileriniz varsa, o zaman buyurun diyorsunuz, diyelim ki adaletle ilgili, hak ve özgürlüklerle ilgili, ekonomiyle ilgili bir takım eleştirileriniz varsa, buyurun ilgili faslı açalım. Biz fasımla ilgili, faslı açtıktan sonra, genişlemeyle ilgili ilgili fasının içeriğini dolduramazsak zaten faslı kapatmazsınız. Ama doldurursak ya faslı kapatırsınız, yeni bir fasla geçersiniz. Hayır, herhangi bir şekilde fasıl bile açmıyorlar, yani konuşmaktan korkuyorlar. Dolayısıyla raportörlerin hepsi artık retorik raportörü haline gelmiş. Şimdi bu raportörü alın, Avrupa Birliği'nin herhangi bir mekanizmasında güvenlikten sorumlu bir konuma getirin, dünyada ilk ziyaret edeceği yer BAYKAR'dır, Avrupa'nın güvenliği açısından. Yani bugün eleştirdiği Baykal'ın kendisinin görev yeri değilse, Avrupa'nın güvenliğinden sorumlu bir mekanizma başına geçse, ilk ziyaret edeceği yer BAYKAR olacaktır.

'CHP YÖNETİMİNİN, CHP'NİN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ TABLO İLE İLGİLİ GERÇEKÇİ BİR DEĞERLENDİRME YAPMASI GEREKİR'

CHP kurmaylarının bahsettikleri şekilde çirkinlikler arıyorsa, bunu Cumhuriyet Halk Partisi'nden temizlemek için bir takım yaklaşımlar üretmeleri gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı, partimize karşı kullandıkları çirkin ifadeler, içinde bulundukları durumu örtbas etmekle ilgili ifadeler. Bakın olayın başından beri bugün, gerek kurultay meselesinde, gerekse bu İstanbul'da yürüyen yolsuzluk soruşturması çerçevesindeki iddiaların tamamı, CHP'nin CHP'lilere karşı getirdiği iddialardır. Yani AK Partililer gidip de CHP kurultayla ilgili iddiaları dile getirmediler. Mahkeme süreci de dahil olmak üzere bu CHP'liler tarafından dile getirildi. Bugün de itirafçı olanlardan tutun da, bu yolsuzluk soruşturması ile ilgili olarak ortaya çıkanların hepsi CHP'lilerdir. Dolayısıyla şimdiki CHP yönetiminin CHP'nin içine düştüğü bu tablo ile ilgili gerçekçi bir değerlendirme yapması gerekir. tamamen bu gündemden kaçmak için bizimle alakası olmayan meseleleri bize doğru geliyor. Bakar mısın bir partinin düştüğü hale bakın, yani uğraştığı gündeme bakın. İkincisi, Cumhurbaşkanımız çok uzun zamandır başbakanlıkla, devlet başkanlığıyla, cumhurbaşkanlığıyla, dış politikada seçimle iş başına gelmiş bütün dünyada liderler içerisinde en tecrübeli liderdir. Ve bu bütün dünyadaki liderler tarafından, bütün dünyadaki ülkeler tarafından, bütün diplomatik zeminlerde de Cumhurbaşkanımızın bu kapasitesi ve birikimi dile getirildi. Bu, Türkiye'de vatandaşlarımız açısından da net bir gerçektir. Yani bir uluslararası kriz olduğu zaman, Türkiye'de devletin başında kimi görmek isterseniz sorusuna, bütün parti aidiyetlerinden bağımsız olarak açık ara ve en yüksek şekilde Cumhurbaşkanımız işaret edilmektedir, vatandaşlarımız tarafından. Şimdi, dolayısıyla ben daha önce de söyledim, Özel'in yürüttüğü herhangi bir diplomatik süreç olmadı bugüne kadar. Herhangi bir uluslararası krizi yönetmedi. Sayın Özel'in yönetmeye çalıştığı tek kriz, Yönetim Partisi kurultayla ilgili gündeme gelen iddialarla ilgili kriz. O da yönetilemiyor. Yine İstanbul'da gündeme gelen yolsuzluk soruşturmasıyla ilgili kriz. Bütün bunun içerisinde koştururken, şimdiye kadar defalarca Sayın Özgür Özel, danışmanları vasıtasıyla, konuşmaları vasıtasıyla son derece vahim dış politika hataları yaptı. Yani bizzat Cumhuriyet Halk Partililerin meclis tutanaklarında vardır mavi vatana karşı çıkanlar Cumhuriyet Halk Partililer. Mavi vatanda Türkiye'nin hak ve menfaatlerine karşı çıkanlar Cumhuriyet Halk Partililer. Bugün İsrail'in İran'a saldırısı karşısında İran'ın Türkiye için bir nükleer tehdit olabileceğini, dolayısıyla bunu bu şekilde ifade ederek sanki bu saldırı iyi oldu gibisinden dolaylı ifadelerle yazı yazanlar Cumhuriyet Halk Partililer. Özgür Bey'e olan mesafeleri 1-2 metre, çok uzak değil. Libya'da bize saldıran tarafı tutan, bizimle ve Birleşmiş Milletler çerçevesinde meşru adres olan ve bizimle hareket eden tarafa karşı tutum geliştirenler Cumhuriyet Halk Partililer. Dolayısıyla burada hiçbir Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi döneminde olmamış kadar büyük bir savrulma var. Cumhuriyet Halk Partisi ile pek çok fikirde, pek çok yaklaşımda ayrışırız. Ama mesela Türkiye'nin milli menfaatleri söz konusu olduğunda, Sayın Baykal döneminde bizim partimiz kurulduktan sonra uzun süre aynı parlamentoda görev yaptık. Böyle şeyler asla görünmemişti Cumhuriyet Halk Partisi'nde. Burada çok temel bir paradigmatik problem var. Cumhuriyet Halk Partisi'nin yazılımında, bu dönemdeki dış politika yazılımında, Sayın Özgür Özel yönetiminin dış politika yazılımında problem var. Şimdi dış politika yazılımındaki problemleri sürekli olarak AK Parti'ye dönük aplikasyon yükleyerek sistemde gidermeye çalışıyor. Yok, sistem sürekli olarak arıza veriyor. İkincisi, dış politikanın yönetilmesini, Cumhuriyet Halk Partisi'nin yönetilmesi gibi sağlıklı bir şekilde yapılabileceğini zannediyor. Yani kiminle Cumhurbaşkanımızın ne zaman kime ne söylemesi gerektiğini, hangi cümleyi kurması gerektiğini ifade ederek bir polemik yürütmeye çalışıyor. O dediği prensipler, o dediği mücadeleler Cumhurbaşkanımız tarafından defalarca verilmiştir. Bu süreçlerde defalarca Cumhurbaşkanımız tavrını ortaya koymuştur. Ne zaman geldiğinde hangi sözü ne zaman söyleyeceğimizi ve ne şekilde söyleyeceğimizi biliyoruz. Ama biz dediğim gibi mesele yönetiyoruz ve sonuç almak istiyoruz. Yani onların yönettiği işler işte kurultay meselesi ve benzeri işler.

SORU: Şam’daki saldırıyı IŞİD’in gerçekleştirildiği öğrenildi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Öte yandan MHP lideri Bahçeli'nin de işaret ettiği gibi, tüm bu yaşananlar, Türkiye'deki süreci baltalamaya yönelik eylem olarak değerlendirilebilir mi?

Birincisi arkadaşlar, bu Şam'da kiliseye yapılan saldırıyla gerçekleştirilen terör eylemini bir kere daha en güçlü şekilde kınıyoruz, lanetliyoruz. Tabi bu DAEŞ tarafından yapıldığı söylendi. Ama bu meseleleri noktasal olarak şu adres yaptı diye tabii konuşmanın bir değeri var. Ama denklem açısından, şu anda bölgedeki aktif gündem açısından baktığında başka bir takım mücadelelerin devamı olarak bunu okumak da mümkün. Onu da görüyoruz zaten. Yani orada DAEŞ kısmı var, işte PKK kısmı var, SDG kısmı var, başka başka usuller var ama bu etiketlerin arkasında da başka bunları yönetmeye çalışan güç denklemleri var. Hem o örgütlerin hareketlerini gördüğümüz gibi arkasında onları yönetmeye çalışan, onlarla ideolojik bağı olmasa da, onlarla herhangi bir şekilde stratejik bağı olmasa da, başka denklemler kurmaya çalışan bir takım yaklaşımları da görüyoruz. Arkasındayken politik oyunu görüyoruz. Hem de Suriye'nin güvenliğine dönük olarak ortaya çıkarmaya çalışılan kaostan neye edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bunu en yakın bir şekilde takip ettiğimizi ifade etmek isterim.

Sayın Bahçeli, Terörsüz Türkiye sürecinin her aşamasında yaptığı açıklamalarla, stratejik yönlendirmelerle ve stratejik müdahalelerle bu sürecin hedefine ulaşması için son derece kıymetli açıklamalar yapıyor. Bu son açıklaması da bugün gerçekleşen yine çok kıymetlidir. Tabi Terörsüz Türkiye sürecinin terörsüz bölge sürecine bir ilham kaynağı olacağı ve bölgede bir takım yeni bir denklemi olumlu anlamda, bölge halklarının lehine bir denklemi oluşturabileceği de görüldüğünde, birçok bölgeye dönük olarak daha çok vahşet, daha çok gözyaşı ve kan vadedenlerin Terörsüz Türkiye sürecini baltalamak üzere aktif olduklarını biliyoruz. Yani bunu baltalamakla ilgili niyetlerini biliyoruz anlamında sadece söylemiyorum, aktif tutum içerisinde olduklarını da biliyoruz. Tabi perde gerisinde bunların yapmaya çalıştığı provokasyonlarla mücadelemiz devam ediyor. Bunların yapmaya çalıştığı, akameti bırakmaya çalıştığı süreçlerle ilgili olarak da arka plandaki bu mücadele devam ederken, yapmamız gereken en önemli şey, bütün bu oyunları bozmanın yolu Terörsüz Türkiye hedefine ulaşmaktır. Terörsüz Türkiye hedefine ulaşıldığı zaman tek tek bu provokasyonları yapanların ve onların arkasında bu provokasyonlar vasıtasıyla vekalet savaşları yürütmek isteyenlerin bütün zemini ortadan kaldıracaktır.

KEŞFETYENİ
Dünyanın en zengin üçüncü insanı evleniyor! Venedik'i resmen kapattı
Dünyanın en zengin üçüncü insanı evleniyor! Venedik'i resmen kapattı

Cadde | 23.06.2025 - 15:43

Milyarder Jeff Bezos ve gazeteci Lauren Sanchez, İtalya’nın Venedik kentinde milyon dolarlık düğünleri için geri sayıma başladı.

Yazarlar