REBİÜLEVVEL AYI NEDİR, NE DEMEK?
Rebiülevvel, Hicrî yılın üçüncü ayıdır. Kamerî yılın saferden sonra gelen üçüncü ayına rebîü’l-evvel (birinci rebî‘), dördüncü ayına da rebîü’l-âhir (sonuncu rebî‘) veya rebîü’s-sânî (ikinci rebî‘) denir. Sözlükte “bahar, bahar yağmuru, bolluk ve bereket” gibi anlamlara gelen rebî‘ Arapça’da hem ay hem de mevsim adı olarak kullanılır. Bu kelimenin “bir yerde ikamet etmek, bahar mevsiminde bir yerde konaklamak; bahar evi, mahalle, yurt” mânalarındaki “rba” kökünden türediği ileri sürülmektedir. Araplar’ın havanın mutedil, su ve otun bol olduğu bu aylarda bir yerde konaklayıp hayvanlarını otlatmaları sebebiyle söz konusu iki aya bu adların verildiği ve bu ayların o zamanlar “rebî‘” diye adlandırılan güz mevsimine rastladığı nakledilir. Araplar bu aylardan başka iki ayrı mevsim için de rebî‘ kelimesini kullanmışlar, çiçeklerin açıp mantarların bittiği bahar mevsimine rebîülevvel, meyvelerin yetişip olgunlaştığı güz mevsimine de rebîüssânî adını vermişlerdir.
Bazı kaynaklarda eskiden Araplar’ın seneyi altı zaman dilimine ayırdıkları, iki ayına “rebîülevvel”, iki ayına “sayf”, iki ayına “kayz”, iki ayına “rebîüssânî”, iki ayına “harîf”, iki ayına da “şitâ” dedikleri belirtilmektedir. Rebîülevvel ve rebîüssânînin genellikle “ay” mânasına gelen “şehr” kelimesiyle birlikte kullanılması da bunların mevsim anlamlarıyla karıştırılmasını önleme amacına bağlanır.
Kamerî yılın güneş yılına göre kısa sürmesi sebebiyle kamerî ayların belirli mevsimlerde sabit olmadığı ve belli aralıklarla yılın her mevsimine rastladığı göz önünde bulundurularak bu ayların mevsimlerle irtibatının ilk isimlendirme itibariyle olduğuna özellikle dikkat çekilir. Bu durumu Araplar’ın ünlü “nesî” uygulamasıyla ilişkilendiren müellifler de vardır (bk. NESÎ).
Hicrî takvimde yer alan ay isimlerinin İslâm’dan önce konulduğu bilinmektedir. Kaynaklarda Rebîülevvel’in Arab-ı bâide (Âd ve Semûd) döneminde “mûrid”, Arab-ı âribe döneminde “huvân / havvân” diye, rebîüssânînin aynı dönemlerde “mülzim” ve “suvân / busân / vebsân” olarak adlandırıldığı nakledilir. Osmanlı belgelerinde rebîülevvel (را), rebîülâhir ise (ر) kısaltmasıyla gösterilmiştir.