Kafeinin uykuyu baskılayan ve vücudu zinde tutan etkilerinden hemen hepimiz haberdarız. Bu durumun mekanizması, beyindeki adenozin reseptörleri üzerinden olur. Normalde adenozin beynimizde birikmeye başladığında, kendimizi yorgun hissederiz. Herhangi bir molekülün, bu örnekte adenozinin; etkisini gösterebilmesi için hücre üzerinde reseptör dediğimiz alıcılara bağlanmaları gerekir, bu durum anahtar-kilit ilişkisine benzetilebilir. İşte burada adenozine çok benzeyen kafein devreye girer ve beyne ulaştığında adenozinin bağlanacağı alıcılara ulaşarak, onlara bağlanmasını ve etkisini göstermesini engeller. Sonuçta bizler de yorgunluk hissetmez, kendimizi daha enerjik buluruz.
Bu geçici tatmin, beyinde başka bir hazırlığa sebep olur; kahvenin fazla tüketilmesine paralel olarak daha fazla adenozin alıcısı üretilir ve bu alıcıları doyurmak için artık daha fazla kafeine ihtiyaç duyulur. Önerimiz, günlük kafein miktarının 400 mg’ı geçmemesidir. Kafeinin pankreas kanseri riskini taşıdığına dair yayınlar var; ancak son çalışmalar, arasında bir bağlantı olmadığı yönünde.
Kahvenin keyfini kafeinsiz tüketerek devam ettirmek isteyenler için bu yöntemi önermediğimizi eklemek isterim. Çünkü aksine, kafeini ayrıştırmak için kullanılan kimyasallar daha zararlı olabilir. Yine medyada, kahvenin kanseri azalttığına dair haberlere rastlamak mümkün; ancak bu konuda da yapılan çalışmalar henüz laboratuvar aşamasında veya gözlemsel nitelikte ve kesin bir faydadan bahsetmek için henüz çok erken.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), günde dört bardak kahvenin birçok hastalık için önleyici olduğunu vurgulasa da, işlenmiş olduğunu, (her gıda için önerdiğimiz gibi) fazlasının zararlı olabileceğini, bu konudaki çalışmaların çoğunun gözlemsel olduğunu ve bizleri kesin bilimsel sonuca götüremeyeceğini unutmayalım.
Toksin yönünden en zararsız türü, filtre kahvedir. Sebebi süzülme işlemi sırasında toksinlerinden ayrılmasıdır. Bu konuda, Türk kahvesinin çekirdek kalitesinden ve fazla işlem görmesine bağlı toksin oranından, maalesef aynı iyimserlikte bahsedemeyeceğim. Ama ‘Ürün değil, aslında miktar zehirdir’ düşüncesiyle yola çıkarak, eşimizle, dostumuzla, komşumuzla içeceğimiz bir fincan Türk kahvesinden vazgeçmenizi asla istemem. Hatırı 40 yıla bedel yaşayacağımız bir sürü güzel an ve anı var, keşfedip yaşamadan geçmeyin.
Daha fazla ve detaylı bilgiyi ‘50 SORUDA KANSER’ kitabında bulabilirsiniz. www.berrinpehlivan.com
Suyun zamanı
Kahvenin üzerine biraz su sohbeti yapmadan geçmek olmaz. Üstelik hep arayışında olduğumuz o ‘iksir’ değilse de, sizi temin ederim hayatımızda ona en yakın içecek sudur. Sağlıklı bir yaşam için; erişkin bir kadının günde 2.7 litre, erişkin bir erkeğin ise 3.7 litre su içmesi gerekiyor. Elbette bu miktar harcanan enerjiye, tüketilen yiyeceklere, bireylerin günlük performansına veya hastalıklarına göre değişebilir. Bilimsel çevrelerde yeni gündeme gelen soru ise; suyun zamanı? Bol miktarda su içtiğimizde, yaklaşık iki saat içerisinde temiz bir idrarla onu çıkarttığımızı görürüz. İdrarın rengi ne kadar beyazsa, içerisinde atılan diğer maddeler o kadar az demektir. Yani boş mide ve bağırsaklara gönderdiğimiz su, hücrelerimize uğramadan dışarı atılır ve hidrasyon amacımıza hizmet etmemiş olur. Bu yüzden, boş mideye içtiğimiz süt, çay veya taze sıkılmış meyve suları, sudan daha fazla hidrasyon sağlayabilir. Elbette su yerine süt, çay veya meyve suyu için demek istemiyorum. Dikkat çekmek istediğim, suyu boş mideye bardak bardak göndermek yerine, gün içerisine bölmeniz ve midenizin dolu olduğu zamanlarda da mümkün mertebe ılık tüketmeniz. Lütfen önerilen gıdaların, içeceklerin her şeyin; türlerine gösterdiğiniz özeni, miktarlarına da gösterin. Kahve kadar hatırlı, su gibi aziz olun. Sağlıkla ve bugünlerde evde kalın.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024