Bir dönem ‘Her şey dâhil’ konforunun revaçta olduğu Antalya’da artık tabaklar da konuşuyor, sofralar hikâyeler anlatıyor. Otellerde, şehir restoranlarında, tarladan tabağa, koydan fırına bir lezzet haritası çiziliyor.
Önümüz Kurban Bayramı. Yaz tatili için takvimler çoktan işaretlenmeye başlandı. Gözler denizlere çevriliyken, damaklar da yeni tatlar arıyor. Bodrum sevdam meşhurdur ama radarımda, tatil denildiğinde akla ilk gelen şehirler arasında yer alan Antalya var. Bu şehir artık sadece bir sahil kaçamağı değil, hafızalarda yer edecek bir gastronomi deneyiminin de rotası. Bir dönem çoğu tesisin ‘Her şey dâhil’ konforuna sığınıp gastronomik iddiayı ikinci plana attığı Antalya’da artık tabaklar konuşuyor, sofralar hikâyeler anlatıyor. Nitelikli mutfak anlayışı hem otellerde hem de şehir restoranlarında, yerel ürüne, teknik olgunluğa ve deneyime odaklanan yeni bir dil yaratıyor. Tarladan tabağa, koydan fırına uzanan bir lezzet haritası çiziliyor.
Bu hafta işte o haritanın izini süreceğim. İlk durağım Titanic Mardan Palace. Ardından, akvaryumun içinde suşi deneyimi sunan Nemo’dan gün batımını fine dining ile buluşturan Azumare’ye, esnaf lokantasının modern yüzü Seçen’den Antalya’nın klasiklerinden 7 Mehmet’e ve İskele Balık’a uzanan çok renkli bir lezzet panoraması var sırada.
Açık büfeden fine dininge
Titanic Mardan Palace, sadece gösterişli mimarisiyle değil, yerelle dünya mutfaklarını zarifçe harmanlayan gastronomik vizyonuyla da öne çıkıyor. Executive Şef Seyit Tezgel’in rehberliğinde otelin mutfağını keşfetme fırsatım oldu. Açık büfeden fine dininge kadar yerli malzemeye gösterilen özen, ‘hikâyesiz ürün kullanılmaz’ felsefesinin bir yansıması gibiydi. Otelde biri ana restoran olmak üzere altı a la carte restoran bulunuyor. Her biri kendi kimliğine, konseptine, mutfak kültürüne sadık kalarak oluşturulmuş. Güney İtalya’nın Puglia bölgesinden esinlenen Pascarella, buratta ve porçini risottosuyla rafine İtalyan ruhunu yansıtıyor. Aquamarine, dev akvaryumun göz kamaştırdığı ortamda deniz ürünlerini sunarken; Sakura Asian Asya’nın inceliklerini modern yorumlarla buluşturuyor. Ancak benim için en çarpıcı olanlardan biri, Beef Grill Club oldu. Dana ilikli başlangıç, dört saat pişmiş kaburga, kuzu kafes pirzola… Hepsi âdeta bir imza gibi damakta kalıyor. Dillere destan döneri atlamam mümkün değil! Seyit Usta’nın sırrı ne baharatta ne soslarda gizli: Üç kilo ete bir buçuk kilo soğan düşüyor ama öyle kesip atılan bir soğan değil bu, etle birlikte ölen, lezzetle yeniden doğan cinsten…
Mutfak kültürüyle ön plandalar
Gün batımını fine dining ile birleştiren Azumare ve Karma (Side), yalnızca yemekleri değil, manzarayı da unutulmaz kılıyor. Yerli malzemenin hakkını veren, âdeta modern bir mutfak müzesi gibi işleyen 7 Mehmet, Türkiye’nin en iyi lokantaları arasında. Burada benim en büyük favorilerimden biri ise tahinli kabak tatlısı. Yeni nesil esnaf lokantası Seçen, gelenekten ödün vermeden zamana ayak uydurmanın örneğini veriyor. Alanya’da ise şık ve cömert sunumlarıyla Öztürk Kolcuoğlu, kebap ve mezede sınır tanımıyor. Deniz kokulu bir akşam için İskele Balık, Ege dokusunu Akdeniz’in kalbine taşıyor. Türkiye’nin gastronomi haritasında öne çıkan bir lezzet durağı. İşletmenin kurucusu Tahsin Fettahoğlu. Sadece tazeliğe değil, kaliteye ve sürekli gelişime dayanan bir mutfak kültürüyle dikkatleri çekiyor.
Mykorini Yunan restoranı, meze kültürünü âdeta bir şiire dönüştürürken; iki ayrı menü geleneksel mezelerden deniz mahsullerine, her damakta Ege’nin tuzlu rüzgârını estiriyor. Topçu Kebap ve Konyalılar, şehrin köklü lezzet hafızasını diri tutuyor. Antalya’nın gözde destinasyonu The Land of Legends’ta yer alan Nemo, 2023’te Dünyanın En İyi Su Altı Restoranı seçilmişti. Chef Jose Lino ve ekibinin hazırladığı modern Avrasya mutfağı, Avrupa deniz ürünleriyle Pan-Asya tatlarını rafine bir şekilde harmanlayarak damaklarda iz bırakıyor.
Artık şehrin lokantaları, otelleri ve restoranları sadece yemek sunmuyor; bir coğrafyanın ruhunu, bir hikâyenin izini, bir kültürün özünü tattırıyor. Sonuçta şunu anlıyorsunuz: Gerçek bir seyahat, sadece mesafelerle değil, damakta kalan izlerle ölçülüyor.