Terör örgütü elebaşının DEM Parti heyetiyle yaptığı görüşme sonrasında açıklanan mesajındaki “Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi sorumluluktur” vurgusuna takıldım!
Bu memlekette Türk-Kürt zaten bin yıldır kardeş...
Birbirlerinden kız alıp, kız veriyorlar. Milyonlarca Türk-Kürt evliliği var.
Çocuklarımız aynı okullara gidiyor, aynı parklarda oynuyor.
Aynı camilerde ibadetimizi yerine getiriyor, hastalandığımızda aynı hastanelerin yolunu tutuyoruz.
Aynı elektrik-doğalgaz parasını, aynı vergi -trafik cezalarını ödüyoruz.
Kızarken ettiğimiz küfür de aynı, severken kullandığımız kelimeler de.
Asker ocağında aynı karavanaya kaşık sallıyor, memleketin dağlarında aynı vatan nöbetini tutuyoruz.
Neşet Ertaş’ın, Ahmet Kaya’nın, İbrahim Tatlıses’in, Orhan Gencebay’ın şarkılarını hepimiz ezbere bilip aynı coşkuyla söylemiyor muyuz?
Milli Takımın maçlarını arada Portekiz’i tutan çıksa da aynı heyecanla takip etmiyor muyuz?
Oy kullandığımız sandıktan musalla taşına kadar devam eden hayat serüvenimizde ayrı düştüğümüz hiçbir yer yok.
Dolayısıyla kardeşlikle ilgili bir sorunumuz da yok. 1000 yıldır kardeşiz ve öyle de devam edeceğiz.
Bizim sorunumuz terör. Memlekette an itibariyle ihtiyaç duyulan şey terör örgütünün amasız, fakatsız, şartsız, şurtsuz bir şekilde silah bırakması. Demokratik siyasetin üzerine yıllardır düşürülen ve siyasi atmosferi zehirleyen terörün gölgesinin kalkması.
Terör elebaşı ve örgütün siyasi kanadı devletin iyi niyetle kendilerine uzattığı bu eli tutar ve örgüte silah bıraktırabilirse ne ala.
85 milyonun toplumsal huzuru için çok önemli bir katkı sağlamış olurlar.
Bu somut hamle dışında hiç kimsenin “Paradigma, pozitif katkı, tarihi sorumluluk, dönemsel hesap” gibi süslü kelimelerle anlatılacak masalları dinlemeye vakti de enerjisi de yok.
Bu cümlelerle kurgulanan filmi 10 yıl önce gördük. Sonu iyi bitmedi.
Herkesin duymak istediği cümle belli: Silahları bırakın.
Bu kadarı yeterli.
O barajların hikayesi
Ceylan Akça… DEM Parti Milletvekili…
TBMM’de “Bizim topraklarımızın üzerine baraj kurup sonra o barajlardan ürettiğiniz elektriği bize fahiş fiyatlarla satmak sizin hakkınız değildir” diyor!
Acaba o barajlar nasıl kuruldu? Bu yoksul milletin vergileriyle hayata geçirilen GAP’ı keşke büyüklerine bir sorsaydı o vekil. Barajlardan önce ve barajlardan sonra hayat nasıldı bizim buralarda diye...
Türkiye 80’lerde kıt imkanlarıyla dünyanın o dönemdeki 9 büyük projesinden biri olan GAP’ı başlattı. Proje milyonlarca insanın hayatına dokundu. Evine giren ekmeği çoğalttı. Bölgenin çehresini değiştirdi.
Bugüne kadar 18 baraj ve 14 hidroelektrik santral tamamlandı. Türkiye’nin tarımsal sulama kaynaklı enerji tüketiminin yüzde 46’sı GAP Bölgesinde gerçekleştiriliyor. Ve bu tüketimin yarısı kayıp-kaçak olarak kullanılıyor!
Devlet buna da takılmadan bölgede yatırıma devam ediyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, hafta sonunda yanına aldığı 6 bakanla yeni GAP Eylem Planını açıkladı. Bölgeye 496.2 milyar lira daha kaynak aktarılacak. Bu yatırımlar sonrası kişi başına düşen yıllık gelirde 49 bin liralık artış sağlanması hedefleniyor.
Şimdi soru şu: Eğer terör olmasaydı GAP’ın üstüne bir GAP daha ekler miydi bu ülke? Hiç şüpheniz olmasın eklerdi... Yukarıda saydıklarımız teröre rağmen yapılanlar.
TBMM çatısı altında ayrımcılık yapmaya doyamayanlar yeni kuşakların bu gerçekleri öğrenmesini istemiyor. Düşman olarak göstermeye çalıştıkları devletin kurduğu barajlarda üretilen elektriği bile ayrımcılık eksenli politikalarına alet ediyorlar.
Acı olan şu ki… Böyle bir siyaset yapma tarzının bile alıcısı var memlekette. Çok yazık.