İstanbul’u korkutan Silivri hattındaki fay kırılması deprem uzmanlarını ikiye böldü… Tamam artık daha büyük deprem olmaz diyende var, önemli bir sarsıntıydı ama bu korkulan İstanbul depremi değil görüşünü ısrarla savunanlar da... Dolayısıyla buna bağlı olarak hangisine inanma tartışması, polemiği sürüyor bir yandan da... Hatta keskin dilde suçlamalar veya övgüler içeren bir kutuplaşma havası söz konusu... Felaket tellallığı yaparak, halkın korku panik ivmesini tetikleyenler ya da yüreklere su serperek, insanları rahatlatan, sakinleştirenler anlamında... Yani fayların, adlarını yerlerini, boylarını, deprem üretme özelliklerini bıraktık, şimdi de kafayı “İstanbul’da korkulan o büyük deprem olacak mı olmayacak mı” konusuna taktık. Herkes kafasına uygun şeyler söyleyen ya da istedikleri cevabı veren hocayı bulmaya çalışıyor, onun dediklerine itibar ediyor. Aksini söyleyenlere tepki gösteriyor, onu dinleyenleri de eleştiriyor, küçümsüyor, kızıyor. Bu arada popüler olmak uğruna şov yapanlar da var. İnsanlar kendisine göre bir şeylere inanarak korkuyor ya da rahatlıyor. Ya da öyle olduğunu sanıyor. Zira her iki tarafın açıklamalarında gözden kaçan, önemsenmeyen ortak detay “kesin olmama” kaydı ya da şerhi. Her iki seçenek de olabilir de olmayabilir de esnekliği var yani...
***
Kaldı ki “ hangisine inanma” odaklı seçeneklerde kendisine göre doğru ama risk içeren taraflar olduğu, dolayısıyla bu tür tartışmaların, kutuplaşmanın hiçbir yararı olmadığı da ortada. Evet sürekli korkutan, dehşete düşüren açıklamaların insan psikolojisine olumsuz etkileri var, tedirginliği, paniği tetikliyor, belki üslup biraz yumuşatılabilir… Ama tehlike falan yok gibisinden sözlere itibar ederek, tamamen gevşemek hiçbir önlem almadan beklemenin, umursamaz davranmanın da büyük risk içerdiği açık. Hele de binası için “İyi görünüyor” diyene inanan ya da “çürük” diyene kızıp, “İyi” diyeni bulanların varlığı bilinirken... Bir de hem tarihsel hem de yerli-yabancı araştırmacıların üzerinde uzlaştığı, konsensüse vardığı bilimsel İstanbul’un deprem gerçekliği de var malum… Üstelik bunlarda İstanbul’u korkutan, tehdit eden Kuzey Anadolu Fayı’nın her şeyi biliniyor anlamına da gelmiyor… Mesela bazı deprem bilimcileri de şöyle diyor:
“Öyle bir şey yok. KAF zonu bir sürü parçalara ayrılıyor. Şu an mesela Marmara’da yapılan tartışmaların genelinde farklı fay modelleri var. Deniz içinden geçtiği için farklı hocalar farklı şekillerde söylüyorlar. Fayla ilgili sismik kesitler, jeofizik etütler hala devam ediyor. Her şeyi biliyoruz demek bilimde doğru bir şey değil. Her şeyi bilseniz o fayda ne kadar gerilimin biriktiğini doğrudan ölçecek bir yöntem yok neyi biliyorsunuz? Biz hep yaklaşım yapıyoruz aslında. Öyle her şeyi bildiğimiz falan yok onu diyen maalesef doğru söylemiyor.
***
Kısacası; deprem konusunda yine yanlış tartışmalar içerisindeyiz. Hangisi doğru gibisinden saçma bir kutuplaşmanın da korku ve paniği önleme anlamında kimseye yararı yok. Artık anlık rahatlamalarla durumu geçiştirmek yerine deprem gerçeğiyle yaşamaya odaklanmak daha doğru. Ki bu konuda neler yapılması gerektiği yapı stoku ve kentleşme için de belli, insanları bilinçlendirme açısından da belli... Denilenler yapılsaydı korku, panik anlamsızdı... Tesadüfen insanlar ölürdü. Çünkü dünyada bunun çok örnekleri var. Deprem öncesi gerekli önlemleri alanlar deprem geldiği zaman minimum hasarla onu atlatıyorlar. Mesela Japonya’da, birçok Uzakdoğu ülkesinde bu işi ciddi bir şekilde yapıyorlar, ABD-Kaliforniya’da da öyle. İnsanlar tesadüfen ölüyor. Eğer İstanbul gereken ciddiyette önlemleri almış olsaydı bugün depremden niye korkulsun ki? Bu sadece İstanbul değil, Türkiye’deki bütün deprem kuşakları için geçerli. Korkunun, paniğin nedeni ciddiye almamak yani?..