16 yıl geriye dönelim.
O senenin hemen başında ünlü yönetmen Quentin Tarantino’nun; Amerikan sinema tarihinin en şiddet dolu eserlerinden biri olarak gösterilen ‘Kill Bill’ filmi gösterime girer.
Film büyük ses getirir; üstelik öyle hemen son bulmayacaktır, çünkü tek bölüm değildir, ikinci bölümü aynı yılın nisanında sahnelenir.
Kill Bill’in “en şiddet dolu” olarak nitelenmesinin arkasında yatan şey, sinema tarihinin o güne kadarki en çok sahte kan akıtılan filmi olmasıdır.
Özellikle 40 ila 60 yaş arasındaki kuşağın çok iyi hatırlayacağı filmin konusu şöyledir: “Bir zamanlar kadınlardan oluşan bir suikast timinin başı olan gelin (Uma Thurman), gruptaki diğer elemanların ona karşı gelmesiyle, tam da nikah gününde korkunç bir saldırıya uğrar. Başını kocası Bill’in (David Carradine) çektiği suikastçılar timi onu ölüme terk eder. Ancak gelin ölmez, 5 yıl komada kalır, sonra da intikam için geri döner.”
Yan gelip, yatsın mı?
“Şimdi nereden çıktı bu Kill Bill, film ile koronavirüs belasının ne ilgisi var”, diyor olmalısınız.
Açıklayayım...
Bill Gates’e, eşi Melinda Gates ile birlikte bundan 20 yıl önce kurduğu hayırseverlik vakfı üzerinden; “Kovid-19 aşısını bulacak şirketlere ortak oldu; bu işten kendisi kârlı çıkacak” söylemiyle, ciddi eleştiriler yöneltiliyor. 102 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin üç işadamından biri olan Gates’e yönelik eleştiriler Türkiye’de de popüler.
“Diğer milyarderler gibi gününü gün edip, yan gelip yatacak mıydı, bu alanı seçmiş ve tıp teknolojilerine yatırım yapmış”, diyenler de olmasına karşın; ünlü işadamı şu sıralar ağır saldırı altında.
Peki o ne yapıyor?
İşte filmimiz de burada devreye giriyor. Gates’e yönelen eleştirilerin bir bölümü, aksiyon sahnelerinden, ölümden ve kandan esinlenilerek; Kill Bill benzetmesiyle yapılıyor.
O ise, takip edebildiğimiz kadarıyla bunlarla uğraşmaktan, konuşmaktan çok; günlerini, başta bilim insanları olmak üzere; akademisyenler, doktorlar, mühendisler, biyologlar ve hükümet yetkilileriyle, “çalışarak” geçiriyor.
Amacı, tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınından insanlığı kurtarmak.
Yani 1975 yılında kurduğu Microsoft ile adını yazdırdığı dünya tarihine, bu kez bir başka alanda, sağlıkta da damgasını vurmak.
Ünlü işadamının virüse bakışı, gelecek öngörüleri, yeni normal ile ilgili beklentileri ve aşının ne zaman bulunabileceği hakkındaki görüşlerine, dilerseniz yarın devam edelim.