Ahmed Emin Yalman’ın “Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim” ismiyle yayımladığı anılarında ABD’deki Gazetecilik Okulu müdürü Dr. Williams’ın tavsiyeleri öne çıkıyor. Williams “Fakir memleketin seni okuman, yetişmen, kendisine hizmet etmen için Amerikalara göndermiş, ona olan borcunu hiçbir zaman unutmayacaksın. Yalnız hükûmetine karşı değil, tarlasında çalışarak tahsil paranı ödemeğe yardım eden her köylü vatandaşa ayrı ayrı kendini borçlu bileceksin” diyor.
Ahmed Emin Yalman, 1970 yılında dört cilt hâlinde “Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim” ismiyle anılarını yayımlar. Yakın tarihimiz için ibret alınması gereken gerçekler dizisi olan bu kitabın yazarı, 14 Mayıs 1888 günü Selânik’te dünyaya gelir. Babası “Hızır Mehmed Efendi” ünvanıyla anılan Osman Tevfik Bey, annesi ise Hasibe Hanımdır. İlkokula Rufai Tekkesi Şeyhi Maruf Efendi’nin kurduğu özel bir okulda başlar, bir yıl sonra Feyz-i Sıbyan Mektebi’ne geçer. Dokuz yaşında bitirdiği bu okulun ardından eğitimine Selânik Askerî Rüştiyesi’nde devam eder.
Çocukluk ve eğitim
Coğrafya hocası önyüzbaşı Şakir Bey’in bir konuda öğrencilere haksız davranışı sonrası sinir krizine tutularak mezuniyetine iki ay kala okulu terk eder. Bu olayı yıllar sonra şu şekilde değerlendirir: “… mektep hocalarının çok dürüst, çok hak sever insanlar olmaları lazım gelir. En küçük bir haksızlık, bir yavrunun bütün hayatını zehirlemeye, ruhunu sarsmaya yetebilir.” (s. 30)
Daha sonra kısa bir İstanbul ziyaretini takiben Selânik Alman Mektebi’ne kayıt olur. 1903 yılında babasının İstanbul’a tayini sonrası bu kez Beyoğlu Alman Mektebi’ne dördüncü sınıfa nakil olur. “Beyoğlu Alman Mektebi, çok esaslı ve ciddi bir kuruluştu.” (s. 37)
Ahmed Emin Bey, 1907 yılı temmuz ayında diplomasını alır. Artık bütün hayali gazeteci olmaktır. Israrı üzerine babası Mercan İdadisi Müdürü Hüseyin Cahit Bey’e oğlunun İkdam gazetesinin yazı heyetine alınması için bir mektup yazar. Hüseyin Cahit Bey, mektubu okuyunca “Oğlum, fena bir meslek seçmek istiyorsun. Bundan sana hayır gelmez, gel, gazetecilikten vazgeç, başka bir yol tut!” der. (s. 51)
Ancak ısrarında devam etmesi üzerine, benden günah gitti gibi bir tavırla kendisini İkdam gazetesine gönderir. İkdam gazetesi sahibi Ahmed Cevdet Bey, “Burada çocuklara yer yok!” diyerek kesin bir ret cevabı verir. Bunun üzerine Sabah gazetesi sahibi Mihran Efendi’yi ziyaret ederler. Mihran Efendi ile birkaç dakikayı geçmeyen konuşma sonrasında, İngilizce tercüman olarak, on mecidiye aylıkla işe başlar. Henüz on dokuz yaşındadır. Sabah gazetesinde çalışırken dönemin çok sayıda saygın gazetecileriyle tanışır, bunlardan biri olan Mahmut Sadık Bey bu yeni mesleğinde kendisine hocalık yapar.
Gazeteciliğe adım
Bir gün Selânik Alman Mektebi müdürü Dr. Schwatlo, gazeteci olduğunu öğrenince: “Alman Sefareti baş tercümanı Dr. Gies diploma imtihanları için yazdığın Almanca ödevi okudu ve çok beğendi, seni tanımak istedi. Hariciyeye girmeni kolayca sağlayabilir, Tarabya’ya git kendisi ile konuş” der. Dr. Gies’i ziyaret eden Ahmed Emin Efendi, kısa süre sonra padişah fermanıyla Babıâli Tercüme Odası memurluğuna atanır.
İttihat ve Terakki Cemiyeti
1908 yılı temmuz ayının on birinci günü İstanbul gazetelerinin resmî tebliğ kısmında dört satırlık bir haber çıkar: “1293 (1876) Anayasasının icaplarına göre mebusan meclisi seçimlerinin yapılmasına dair lazım gelen emirlerin verildiği” bildirilmektedir. Bu haber yaklaşık otuz üç yıllık Sultan II. Abdülhamid (1876-1909) saltanatının bittiğinin itirafıdır. (s. 61)
Meşrutiyetin ilanını takip eden günlerde kurulan Yeni gazeteye geçen Ahmed Emin Bey, aynı zamanda Babıâli Tercüme Odası’ndaki görevine devam etmektedir. Bu arada kayıtlı bulunduğu Hukuk Fakültesi’ne de arada sırada uğrayıp, yıl sonu sınavlarına katılarak sınıf geçmektedir. Bir süre sonra Âyan Meclisi Reisi Said Paşa, birtakım tercümeler yapması için İngilizce bilen bir genç isteyince Âyan Meclisi çalışanları arasına katılır.
İstanbul’da hareketli günler yaşanmaktadır. Selânik Askerî Rüştiyesi’nden sınıf arkadaşı, mülazım Hüseyin Bey bir gün kendisini ziyaret ederek, “Memleketi hürriyete kavuşturan mukaddes Cemiyete girmenin millî bir vazife olduğunu” anlatır. Cağaloğlu civarındaki bir binanın bir odasında Kur’ana el bastırarak cemiyete bağlılık yemini ettirir. Kendi deyişiyle; İstanbul’un en velveleli ve hareketli İttihat ve Terakki Kulübü olan Kadıköy Kulübü’ne katılmış olur.
31 Mart Vakası ve sonrası
Bu kulüpte karşılaştığı bir olay onu hayatı boyunca etkileyecektir. Tarih âlimi ve Mizan gazetesi sahibi Murat Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılmak ister. Cemiyetin merkez teşkilatı bu başvuruyu değerlendirme mesuliyetini üzerine almak istemediği için, bütün kulüplere teklifi tartışmaları vazifesini verir. İttihat ve Terakki Cemiyeti Kadıköy Kulübü’nde ifrat taraftarları Mizancı Murat Bey’in başvurusunu reddederler.
Ahmed Emin Yalman bu olayı şu şekilde değerlendirir; “Murat Bey hadisesi, bünyemizdeki tehlikeli bir istidadı bir defa daha ortaya koymuştu. Bu güzel maksat uğruna bir takım hâlinde ahenkle çalışmak istidadının bir türlü devamlı şekilde ortalığa hâkim olamaması, ikilik yılanının varlığımızı ısırmak ve zehirlemek imkânını kolayca bulmasıydı. Değişen siyasi durumlara rağmen, politikacılarımızın, gazetecilerimizin, devlet adamlarımızın çoğu daima ikilik tarafına doğru kaymış, durmuşlardır. Genç Osmanlılık hareketi, ikilik belasından kendini kurtaramamış, 1860’dan sonra Paris’te ve Londra’da gazete çıkaran ihtilâlci aydınların arasında türlü türlü ayrılıklar baş göstermişti.” (s. 73-74)
Kısa süre sonra 31 Mart 1325 (13 Nisan 1909) günü tarihimize 31 Mart Vakası olarak geçen bir ayaklanma olur; “Asiler ne istediklerini biliyorlardı. Bütün düşmanlıkları İttihatçılara ve onları temsil etiklerine inandıkları mektepli subaylara karşı idi. Yani politikaya karışmaları yüzünden silahlı kuvvetlerimiz, o an için memleket hesabına ‘yok’ hâline gelmişti.” (s. 94)
Yüzbaşı Mustafa Kemal
Aktif bir gazeteci ve kulüp üyesi olarak katıldığı 5 Eylül 1909 günkü İttihat ve Terakki Cemiyeti Kongresi’nde Yüzbaşı Mustafa Kemal, “Cemiyetin açık ve her hareketten mesul bir siyasi parti hâline gelmesi mutlaka lazımdır. Asker politikadan en esaslı bir şekilde çekilmelidir. Yoksa memleket kendi mukadderatına sahip olamaz, meçhul ve karanlık ihtimallere doğru gider” diyerek dikkat çeker. (s. 105)
Mustafa Kemal’in bu sözleri, Edirne delegesi Refet (Bele) Bey tarafından desteklemesine rağmen hemen hiç dikkate alınmaz. Kısa bir süre sonra çıkan Balkan Harbi, ordunun politikaya bulaşması ve bünyesindeki ikilik nedeniyle devlete çok pahalıya mal olur. Bundan böyle tüm Rumeli kaybedilecek, bir de başımıza Libya’yı işgal eden İtalya ile savaş çıkacaktır. Sonuç olarak hem Libya hem de Ege Adaları’nın büyük bir bölümü vatan toprağı olmaktan çıkacaktır. Bir süre sonra bu anlayış ile girilen Birinci Dünya Savaşı ise altı yüz yıllık İmparatorluğun tasfiyesi ile son bulacaktır.
Kabahat kimde?
Meşrutiyetten sonraki anarşi devrinin mesuliyetlerini nasıl karşılamak lazım geldiğini, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Şiir ve Tefekkür Dergisi’nin 2 Eylül 1909 günü çıkan ilk sayısındaki bir yazısında şöyle tarif ediyor; “Yeter, kabahat kimde? Kabahat hiç kimsede değil veyahut herkeste… Kabahat sizde, bende ve onlarda… Kabahat zamanda ve mekânda… Kabahat hiç anlamayanlarda ve hiç anlamamağa mahkûm olanlarda… Dostum bazen öyle muhitler vardır ki meşumdur, mezardır, orada ne zekâ ne deha ne istidat yaşar. Orada diriler yatar ve ölüler dolaşır.” (s. 108)
Columbia Üniversitesi
Bütün bu olayların içinde yaşayan Ahmed Emin Bey’in önüne bir fırsat çıkar. Columbia Üniversitesi üç Türk öğrencisini bedelsiz olarak eğitmek için bir kontenjan ayırmıştır. Daha sonra bu sayı beşe çıkartılır. Maarif Vekâleti’nin kurduğu bir komisyonun yaptığı sınava yüz seksen kişi katılır. Sınav sonucuna yapılmak istenen müdahaleleri aşan Ahmed Emin (Yalman) Bey, Cevat Eyüp (Tasmen) Bey, Abdullah Hamdi (Toker) Bey, Ahmed Şükrü (Esmer) Bey ve Nikola Ağnidi Bey Columbia Üniversitesi’nde eğitim görmeye hak kazanırlar. 5 Şubat 1911 günü eğitim yılının ortasına doğru üniversite eğitimine başlarlar. 1914 yılında doktora sınavını vererek mezun olurlar.
Ülkeye karşı görev
Amerika’daki eğitimi esnasında kendisine büyük yardımları dokunan Gazetecilik Okulu müdürü Dr. Williams dönüş öncesi Ahmet Emin Bey’e bazı tavsiyelerde bulunur. New York’tan vapura bindiğinde kamarasında Dr. Williams’ın yazdığı on sayfalık bir mektup onu beklemektedir; “Fakir memleketin seni okuman, yetişmen, kendisine hizmet etmen için Amerikalara göndermiş, ona olan borcunu hiçbir zaman unutmayacaksın. Yalnız hükûmetine karşı değil, tarlasında çalışarak tahsil paranı ödemeğe yardım eden her köylü vatandaşa ayrı ayrı kendini borçlu bileceksin. Memleketin iyiliği, yükselmesi için gireceğin mücadelede doğru yoldan hiçbir zaman ayrılmayacaksın. Kendi vicdanına bağlı kalacaksın? Hiçbir zorluktan yılmayacaksın. Hiçbir tehlike karşısında kendini düşünmeyeceksin. Meslekte, vicdanına sadık kalmak şartıyla en büyük zorlukları yenebileceğini göreceksin. Bende doğduğun memlekete senin vasıtanla hizmet edebilmenin manevi huzurunu duyacağım, seninle iftihar edeceğim, hayatta değilsem, her kötülüğe karşı cesaretle yapacağın mücadeleler karşısında ruhum şad olacak.” (s. 201-202)
Yüz yılı aşkın bir zaman önce bir süreliğine öğrencisi olan bir yabancı için hocasının yazdığı bu mektup beni her zaman etkilemiş ve düşüncelere dalmama sebep olmuştur. Bu ülke, benim kuşağımı ilkokulda, ortaokulda, lisede, üniversitede herhangi bir bedel ödemeksizin okuttu, bilgi ve meslek sahibi olmamızı sağladı, bütün bunları biz yalnızca çalışkanlığımız sonucu mu elde ettik? Bu ülkeye ne kadar borçlu olduğumuz acaba kaç kişinin aklına geliyor?
Ahmed Emin Yalman gördükleri ve geçirdiklerini dört ciltte kaleme almış, bugünkü yazım ilk cildin yarısını kapsıyor. Bir başka yazımda geri kalanını da sizlerle paylaşmak isterim…
Ahmed Emin Yalman, Gördüklerim ve Geçirdiklerim, İstanbul, 1970.
Tunca Bengin
Ateşkesleri bile insanlık dışı...
18 Ocak 2025
Didem Özel Tümer
Türkiye’nin ateşkesteki rolü: Kritik aşamalarda devreye girdi
18 Ocak 2025
Ali Eyüboğlu
Klasik müziğin yeni yıldızları
18 Ocak 2025
Deniz Kilislioğlu
Yeni Suriye’nin ordu sınavı
18 Ocak 2025
R.Hakan Kırkoğlu
Ay düğümleri Balık-Başak eksenine geçiyor
18 Ocak 2025