Selva Demiralp

Selva Demiralp

sdemiralp@ku.edu.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Eylül toplantısında politika faizini sıfır alt sınırına çeken Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) dünkü toplantısında beklentilerle paralel olarak faiz konusunda yeni bir haber çıkmadı. Daha uzunca bir süre de faizlerin bu seviyede kalmasını bekleyebiliriz. Öte yandan giderek güçlenen üçüncü resesyon söylentileri ve deflasyon tehlikesi ECB’nin faiz dışı alternatif politikalara hız verdiğine işaret ediyor. Geçtiğimiz iki haftadaki gelişmeleri sondan başa giderek değerlendirebiliriz.
1) 4 Kasım: ECB bölge bankalarının denetim rolünü üstlendi: Para politikasının etkin bir şekilde işleyebilmesi için merkez bankasının söz konusu politikalardan etkilenecek bankaları denetim altında tutabilmesi gerekiyor. Çünkü ancak tek elden denetim olduğu zaman milli menşei ne olursa olsun tüm bankalara aynı standartlar ve yaptırımlar uygulanabiliyor. Aslında ECB’nin kurulduğu andan itibaren almış olması gereken bu otorite, milli merkez bankalarının güç kaybedeceğine yönelik politik endişelerle hep ertelenmişti.

Problemli bankalar...
Bu zamana kadar, sorunlu bankalar için hızlı bir şekilde kurtarma paketi çıkarılamamasının önemli bir sebebi Almanya’nın söz konusu bankaların denetimlerini yetersiz bulması idi. Bu engelin kalkacağı bundan sonraki dönemde, bölgedeki 120 büyük bankanın denetiminden sorumlu bir ECB’nin problemli bankalarla daha etkin bir şekilde ilgilenebileceğini söyleyebiliriz.
2) 30 Ekim: VDMK satın alma programıyla ilgili bilgilendirme: ECB Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VDMK) satın alma programına kasım ayında başlayacağını ve bu program kapsamında kullanılacak aracı kurumları duyurdu. Programın detayları halen bilinmiyor. Bu nedenle ne kadar etkili olabileceğine dair bir değerlendirme yapabilmek de henüz mümkün değil. Ancak ECB’nin genel amacının Fed’in ayak izlerini takip ederek sıfır faiz ortamında bilançosunu genişletmek sureti ile ekonomiyi canlandırmak olduğunu söyleyebiliriz. Burada dile getirilen ilk sorun Euro Bölgesi’ndeki VDMK piyasasının 250 milyar euro’dan daha fazla bir hacmi olmadığı şeklinde. ECB ilave olarak şirket tahvillerini satın almaya karar verse dahi Başkan Draghi’nin kafasındaki 1 trilyon euro’luk rakama erişilemeyebileceği söyleniyor. Devlet tahvili satın alma konusu ise henüz gündemde değil. Çünkü bunun ECB’yi hükümet harcamalarını finanse eden bir kuruma dönüştüreceği vurgusu yapılıyor.

Endişeler var
ECB bir şekilde kafasındaki 1 trilyon euro’luk hedefe ulaşsa dahi bu politikanın Euro Bölgesi’nde ne kadar etkili olabileceğine dair endişeler var. Bunun bir sebebi ABD’nin finansman sisteminin sermaye piyasaları odaklı olmasına rağmen Euro Bölgesi’nin bankacılık sistemi odaklı olması. Finansmanın ağırlıklı olarak bankalardan yapıldığı bir ortamda bono faizlerini düşürecek bir miktarsal genişleme (QE) paketi yatırımlarda arzu edilen artışı getiremeyebilir. Şunu da unutmamak gerekir ki Fed QE politikasını uygularken piyasada önüne gelen bütün bono ve tahvili satın almaktan ziyade özellikle uzun vadeli kâğıtları satın alarak yatırımların asıl hassasiyet gösterdiği uzun vadeli faizleri düşürmeyi amaçlamıştı. On yıllık devlet tahvili faizlerinin 0.9 (Almanya) ile 6 (Güney Kıbrıs) aralığında dağılım gösterdiği Euro Bölgesi’nde ECB’nin böyle bir seçme lüksü olmayacak gibi görünüyor.