Selva Demiralp

Selva Demiralp

sdemiralp@ku.edu.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Avrupa bölgesi için çarşamba günü açıklanan yüzde -0.02’lik negatif enflasyon rakamı korkulan deflasyon endişesini teyid etti.
Deflasyon fiyatlarda düşüş anlamına geliyor. Yani enflasyonun tam tersi. Normalde merkez bankaları düşük talebi canlandırmak için faizleri düşürüp parayı ucuzlatmak sureti ile harcamaları teşvik ediyorlar. Ancak global finansal kriz sonrası gelen resesyon talebi o kadar ciddi bir biçimde azalttı ki, Avrupa Merkez Bankası (ECB) politika faizini zaten sıfır alt sınırına indirdiği halde talepte ve fiyatlarda istenen artış yakalanamıyor.

Deflasyona ilaç, QE?
Politika faizinin sıfır alt sınırına ulaştığı bir ortamda talep nasıl canlanabilir? Bu problemi çok yakın bir geçmişte ABD merkez bankası Fed de yaşadı. Japonya’yı takiben Fed’in de bu sorunu gidermek için seçtiği politika miktarsal genişleme (QE) oldu. Miktarsal genişleme merkez bankasının sıfır politika faizine rağmen büyük miktarlarda bono ve tahvil satın almaya devam ederek bilançosunu genişletmesi anlamına geliyor.
Unutmamak lazım ki gerek Japonya’da gerekse ABD’de piyasaya pompalanan bu likiditenin önemli bir kısmı bankalarda rezerv fazlası olarak park edildi. Krediye dönüşmedi. Çünkü sorun bankaların kredi verecek fon bulamamasından ziyade zayıf büyüme ortamında kredi talebinin olmaması idi. Buna rağmen QE politikasının ABD’yi yavaş da olsa resesyondan çıkardığına ve deflasyon tehlikesinden uzaklaştırdığına şahit oluyoruz.
Peki QE ekonomiyi hangi kanallardan etkileyerek bu sonucu getiriyor?
1) Büyük miktarlarda bono ve tahvil alımı uzun vadeli piyasa faizlerini düşürerek talebi canlandırıyor.
2) Merkez bankasının şartlar normale dönse de daha uzunca bir süre bilançosunu küçültmeyeceğine dair vereceği sinyal bir yandan enflasyon beklentilerini artırarak deflasyon tehlikesini azaltırken öte yandan devlet bütçesini rahatlatmak sureti ile gevşek maliye politikasının önünü açıyor.
Bu şartlar değerlendirildiğinde Avrupa bölgesinde de halihazırda bir likidite ihtiyacı olmamasına rağmen QE politikasının gerekli (ve son çare) olduğunu söyleyebiliriz. ECB’nin şu anda önündeki en büyük engel Almanya. Çünkü ECB Başkanı Draghi’nin kafasındaki 1 trilyon euro’luk bilanço genişlemesi hedefine ulaşabilmesi için devlet tahvili alabilmesi şart. Ancak Almanya buna karşı çıkıyor. Bununla beraber, geriye başka çare kalmadığı için önümüzdeki günlerde bir uzlaşmaya şahit olacağımızı tahmin ediyorum.

Kuru nasıl etkiler?
Eger ECB QE politikasını etkin bir şekilde uygulayamaz ve Avrupa deflasyonu ciddi boyutlara ulaşırsa bu bizi nasıl etkiler? Normal şartlar altında enflasyon bir ülkenin para birimine olan talebi azaltarak diğer para birimleri karşısında değer kaybetmesine neden olur. Ancak bu demek değil ki bunun tersi olan deflasyon durumunda paraya olan talep artar. Yerli talep belki artabilir ancak yabancı yatırımcılar açısından deflasyon bir ülkedeki daralmanın göstergesi olup olumsuz bir haber olarak değerlendirilecektir. Buna ilave olarak Avrupa bölgesindeki deflasyonun Draghi’nin elini güçlendireceği ve QE programına başlayacağı beklentisi euro’nun değer kaybını daha da artırıyor. Beklentiler 22 Ocak’taki ECB toplantısında QE yönünde bir açıklama yapılacağı şeklinde. Eğer beklenen açıklama gelmezse o zaman euro’da bir miktar değerlenme görebiliriz.