Bankacılık sektöründe neler oluyor?

17 Kasım 2017

Bankacılık sektörü bir ülkenin finansal sisteminin bel kemiğini oluşturuyor. Özellikle ABD’yi bir kenara bırakıp incelediğimizde tasarrufların ihtiyaç sahiplerine kanalize edilmesinde bankaların global anlamda baskın bir rol oynadığını görüyoruz. Bu neden önemli? Çünkü ihtiyacınız olduğu zaman borç alabileceğiniz bir kurum olması refah seviyenizi artırıyor. Yarınki gelirinizden bugünden borç alabilmenizi ve bu şekilde harcamalarınızı ertelemek zorunda kalmamanızı sağlıyor. Ekonominin çarkları bu şekilde dönüyor.

Bankalar bu önemli işlevi yerine getirirken bir taraftan da para ve maliye politikalarının ekonomiye aktarılmasına vesile oluyorlar. Mesela ekonomide bir sıkılaştırma gerektiğinde, merkez bankası bankalara sağladığı likiditenin maliyetini artırıyor. Bu durumda banka verdiği kredilerin faizini yukarı yönlü ayarlıyor. Bu da ekonomide gereken yavaşlamayı sağlıyor. Benzer şekilde, maliye politikası için de zaman zaman bankaların köprü olduklarını görüyoruz. Örneğin, maliye politikasının aracı olduğu KGF destekli kredilerin sisteme verilmesi bankalar aracılığıyla gerçekleşti. Bankacılık sektörünün sağlam temeller üzerine oturması, yıpratılmaması ve sağlıklı bir şekilde işlevini

Yazının Devamı

Türkiye neden yine ‘kırılgan beşli’de?

10 Kasım 2017

Hafta başında S&P’nin yayımladığı raporda yeni bir kırılgan beşli listesi oluşturduğu haberini aldık. Yeni listedeki ülkeler Türkiye, Arjantin, Pakistan, Mısır ve Katar’dan oluşuyor. S&P, gelişmiş ülke merkez bankalarının kriz sonrası dönemde uygulamış oldukları bol likidite politikasının son buluyor olmasını bu gruplama için esas gerekçe olarak göstermiş.

Raporda, gelişmiş ülkelerde uygulanmaya başlayan sıkı para politikasının gelişmekte olan ülkeleri iki kanaldan vuracağının altı çiziliyor. Bunlardan biri, doların değer kazanmasıyla birlikte dolar cinsi borçlanan gelişmekte olan ülkelerin borç maliyetinin artıyor olması. İkinci kanal ise dolara ödenen faizin artmasıyla birlikte Amerikalı yatırımcıların paralarını anavatanlarına götürmeyi tercih etmeleri sonucu yabancı fonların kuruması. İşte bu nedenle, yeni kırılgan beşli tanımlanırken dövize en çok ihtiyacı olan ülkeler göz önünde bulundurulmuş.

Bundan iki sene önce “kırılgan beşli” kavramı ilk kez tanımlanırken Türkiye bu sefer Brezilya, Hindistan, Endonezya ve Güney Afrika ile birlikte bu sevimsiz kategoriyi paylaşmıştı. Gelgelelim, aradan geçen iki sene içerisinde gruptaki diğer ülkeler bu etiketten kurtulurken biz hâlâ en

Yazının Devamı

Enflasyon raporu ve iletişim sorunları

3 Kasım 2017

Çarşamba günü açıklanan enflasyon raporunda 2017 yılı enflasyon tahmini yüzde 8.7’den yüzde 9.8’e revize edildi. Sene sonu enflasyon tahmininin yukarı yönlü revize edilmesi zaten beklenen bir adımdı. Bu toplantıda ve geçmiş toplantılardaki asıl sorun kanımca iletişim sorunu. Merkez neyi neden yaptığını net bir dille anlatamıyor. Bu da para politikasında son 25 yılın en önemli kazanımı olduğunu söyleyebileceğim, özellikle gelişmiş ülke merkez bankalarının aktif ve etkili bir şekilde kullandıkları iletişim politikalarından Merkez’in faydalanmasını engelliyor.

Merkez’in yaklaşık bir senedir uygulamada olan geç likidite penceresi (GLP) vasıtasıyla borç verme politikasının en önemli sorunu iletişimdi. Çünkü ilk başta “dinamik” olması için bu yolla likidite verdiğini söyleyen Merkez, zaman içerisinde bu politika kemikleşmeye başlayınca geriye dönüp bir açıklama yapamadı. Neden böyle sıra dışı bir yöntemle para arzının ayarlandığı sorusuna tatmin edici bir cevap alınamadı. Öte yandan, bu uygulamanın temel özelliklerinden biri “Her an faiz düşebilir” algısı ve bu nedenle ileriye dönük faiz sözü verilmemesi olduğu için kısa vadeli faizlerdeki 400 baz puanlık artışın uzun vadeli faizlere

Yazının Devamı

ECB Fed yolunda

27 Ekim 2017

Para politikasında önemli dönemeçlerin aşıldığı kritik bir döneme şahitlik ediyoruz. ABD Merkez Bankası Fed’in ekim ayında bilanço küçültme ışığını yakmasından sonra dün Avrupa Merkez Bankası ECB’nin de Mart 2015’ten bu yana yürüttüğü tahvil alım programını azaltacağını öğrendik.

Öncelikle geçmişe gidelim ve bilanço genişletme ya da bilanço küçültme adımlarının ne anlama geldiğini hatırlayalım. Merkez bankasının geleneksel aracı kısa vadeli politika faizidir. Amacı ise fiyat istikrarıdır. Yani merkez bankası politika faizini artırmak ya da azaltmak suretiyle enflasyonu hedefe çekmeye çalışır. Burada da temel prensip, enflasyon yükseldiği zaman faizi yükseltip ekonomiyi yavaşlatmak, enflasyon düştüğü zaman ise faizi düşürüp ekonomiyi canlandırmaktır.

Yukarıda bahsettiğimiz her iki merkez bankası da bu prensipler çerçevesinde hareket ettiler. Global finansal kriz sonrasında daralma yaşayan ve bunun sonucu deflasyonist baskılarla mücadele etmek zorunda kalan ekonomilerinde ilk tepkiyi faiz düşürerek verdiler. Ancak yaşanan yavaşlamanın boyutları öylesine büyüktü ki faizleri sıfıra kadar çekmek bile ekonomiyi canlandırmaya yetmedi. Krizin ilk vurduğu ABD’de geleneksel faiz aracı sıfır

Yazının Devamı

Büyüme işsizliği azaltmaz mı?

20 Ekim 2017

İktisatta Okun adlı iktisatçının adıyla anılan kural, ekonomik büyümenin hızlandığı dönemlerde işsizlikte azalma görüldüğünü söyler. Kural ampirik bir kuraldır. Yani veriyi konuşturup büyüme ve işsizlik oranı arasındaki ilişkinin tespit edilmesi esasına dayanır. Her ne kadar söz konusu ilişki uzun vadeli bir kavrama işaret etse de temeli kısa vadede de geçerli olması beklenebilecek bir prensipe dayanır: Daha fazla büyümek için daha fazla istihdam yaratılması gerekir ve bu da işsizliği azaltır.

Hafta başında temmuz dönemine ait, yani haziran, temmuz ve ağustos aylarının ortalamasını içeren işsizlik rakamı açıklandı. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış veriye göre işsizlik oranı bu dönemde 0.1 puan artarak yüzde 11.1’den 11.2’ye yükseldi. Hafif de olsa işsizlikte görülen bu artış pek çok iktisatçıyı şaşırttı. Çünkü yukarıda bahsettiğim Okun kuralı çerçevesinde düşünmeye alışık olan iktisatçılar büyümenin oldukça yüksek olması beklenen üçüncü çeyreğe ait ayları da içeren bu dönemde işsizlik rakamının düşmesini bekliyorlardı.

Ne oldu da Okun kuralı işlemedi? Bunu anlayabilmek için TÜİK rakamlarına biraz daha detaylı bakalım.

Tabloda mevsim etkilerinden arındırılmış rakamlarla bir

Yazının Devamı

Otomatik BES Nobel’i kaptı!

13 Ekim 2017

Nobel ekonomi ödülü davranışsal iktisat alanındaki katkılarından dolayı Chicago Üniversitesi’nden Richard Thaler’a gitti. Bu alanda Türkiye’nin öncü akademisyenlerinden Koç Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Seda Ertaç Güler ile bir sohbet yaptık. Güler şu örneği verdi: “Birçok kişi bireysel emeklilik (BES) ya da organ bağışı gibi yararlı programlara katılmak için inisiyatif göstermiyor. Thaler, insanlardaki “atalet” eğilimini hesaba katarak, bu programlara katılımı opsiyonel yapmak yerine herkesin programa dâhil edildiği ama isterlerse ayrılabilecekleri şekilde düzenlemenin refahı artırabileceğini savunuyor...”

Seda Hocam nedir davranışsal iktisat?

Çevremizde ya da medyada iktisatla ilgili gördüğümüz haberler genelde makroekonomiyle ilgili oluyor ama iktisadın en önemli amaçlarından biri bireylerin davranışını incelemek.

Sadece parayla ilgili konularda değil, hayatın her alanında bireyler nasıl karar verir, bunu anlamak. İktisat bilimi, bireyin nasıl karar vereceğini matematiksel olarak modeller ve bazı varsayımlar yapar. Örneğin, insanların amacının sadece kendi parasal kazançlarını çoğaltmak olduğunu ve bunu yaparken de tamamen rasyonel davrandıklarını varsayar. Ancak yapılan

Yazının Devamı

Yellen yeniden başkan seçilir mi?

6 Ekim 2017

Fed Başkanı Janet Yellen’in dört yıllık görev süresinin şubat ayında bitecek olması nedeniyle yeni Fed başkan adayları konuşulmaya başlandı. ABD’de merkez bankası başkanının atanma süreci bizdekine göre daha erken başlıyor ve adaylar kamuoyu tarafından biliniyor. Önce daha geniş olan liste giderek daralıyor ve sonuçta yeni başkan atandığı zaman büyük bir sürpriz yaratmıyor.

Yakın tarihe baktığımızda, Fed başkanlarının 4 yıllık görev sürelerinin en az bir kere uzatıldığını görüyoruz: Volcker 8 yıl, Greenspan 19 yıl, Bernanke 8 yıl başkanlık yapmışlar. Fed başkanının görev süresinin uzatılması finansal istikrar açısından olumlu bir adım. Çünkü bu şekilde eski Fed başkanının iş başında edindiği yeri doldurulamaz tecrübe ve birikimden istifade ediliyor.

Kredisi yüksek

İşin piyasa boyutuna baktığımızda yine bu tecrübenin olumlu yansımalarını görüyoruz. Zira piyasaların yeni bir başkana ve onun iletişim tarzına alışması zaman alıyor. Kredibilitesini bir kere kabul ettirmiş ve piyasaları arkasına almış bir başkan ise önemli kararları çok daha rahat uygulama şansına sahip oluyor. Öyle ki 1999 yılında zamanın “maestro” Fed başkanı Greenspan’in yeniden atanması tartışılırken senatör John

Yazının Devamı

OVP ve hedefler

29 Eylül 2017

Çarşamba günü açıklanan Orta Vadeli Program’ın (OVP) beklenmedik tarafı vergi artışları oldu. 2016 son çeyreğinden beri gerek vergi teşvikleriyle gerek kredi garanti fonu aracılığıyla gerekse diğer teşvik programlarıyla yürütülmekte olan bir gevşek maliye politikası var. Bu politikanın amacı, ekonomik durgunluğu aşıp büyümeyi canlandırmak. Nitekim son birkaç çeyrektir izlenen büyüme rakamlarında bu desteğin olumlu katkısını gözlemliyoruz.

Öte yandan, gevşek maliye politikasının yaratabileceği iki önemli endişe var:

1) Hükümet harcamalarının bütçe açığını artırması,

2) Eğer söz konusu politika ekonomiyi potansiyeli üzerinde üretime zorluyorsa bunun enflasyon üzerindeki olumsuz etkisi.

Birinci madde bir süredir yabancı raporlarda dile getiriliyor ve hükümet harcamalarıyla desteklenen büyümenin Türkiye’nin kırılganlıklarını artıracağının altı çiziliyor. OVP’deki vergi artışları hükümetin bu endişeleri giderme çabasını yansıtıyor. Vergi artışı gevşek maliye politikasının tersi adım, yani sıkı maliye politikasını temsil ediyor. Ancak önümüzdeki üç senelik dönemde büyümeye yapılan vurgu bir taraftan artan vergilerle sıkılaştırılan maliye politikasının bir taraftan da destek ve teşviklerle

Yazının Devamı