Almanya’dan sonra Hollanda ile patlak veren “ziyaret krizi”nin aldığı boyutlar, Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişkilerin ciddi hasar görmesi olasılığını yaratıyor.
Olayın seyri ve kapsamı, başta gözüken sebebini aşıyor. Mesele artık Türk bakanların 16 Nisan referandumuyla ilgili olarak Almanya’da veya Hollanda’da yaşayan Türklere hitap etmek üzere bu ülkeleri ziyaret etmelerinin engellenmesinden ibaret sayılmıyor. Buna daha kompleks birtakım nedenler atfediliyor: Bu ülkelerde şu sırada hâkim olan seçim havası içinde Türk aleyhtarlığının yükselmesi, Türkiye’nin zayıflatılmak istenmesi gibi...
Nedenler bir yana, şimdiye kadar gösterilen tepkilerin ve söz düellosunun ikili ve hatta çok yönlü ilişkileri sarsmaya başladığı görülüyor.
Dost mu, düşman mı?
Son iki olayda, Almanya ve özellikle Hollanda ile karşılıklı söz ve davranış şekli, dost ve müttefik değil, adeta düşman ülkelerin tavrını andırıyor.
Böyle bir şeyin hele beş yüzyıllık bir dostluğun paylaşıldığı Hollanda gibi bir ülkeyle meydana gelmesi gerçekten bir talihsizlik...
Bu olay aynı zamanda Türkiye’de Avrupa hakkında duyulan güvensizliği ve şüpheciliği yüzeye çıkardı. Bu duygunun sadece politikacılar değil, kamuoyunda da çok yaygın olduğu açıkça belli oldu. Bazı Avrupa ülkelerinde de Türkiye hakkındaki duygu ve düşüncelerin benzer bir aykırılık içinde olduğu da bu vesileyle daha iyi anlaşıldı.
Bu olayın Türkiye ile Avrupa’yı birbirinden biraz daha uzaklaştırdığını söylemek yanlış olmaz. Özellikle Türkiye’de, gerek halk gerekse yönetici kadrolar, AB ile üyeliği hedefinde artık umudunu daha da kaybetmiş durumda...
Tepki mi, tedbir mi?
Bu genel ayrışma eğiliminin dışında, “ziyaret krizi”nin Türkiye ile bazı Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkilere olumsuz yansımalarının olması bekleniyor.
Resmi beyanlarda bu olayın bedelinin sorumlu ülkelere ödetileceği, referandumdan sonra gereken tedbirlerin hayata geçirileceği belirtildi.
Kuşkusuz Türkiye’nin elinde birçok koz var. Örneğin, Ankara askeri işbirliği veya mülteci anlaşması kartını oynayabilir; diplomatik bağların düzeyini düşürebilir. Bazı ekonomik “yaptırımlar” uygulayabilir...
Ancak bunların, karşı tarafa olduğu gibi, Türkiye’ye de zararının olacağı açık. Daha önce başka ülkelerle de bunun deneyimleri yaşanmıştı... Gösterilen tepkiden sonra “politika”dan “diplomasi”ye geçildiği ve sonunda hasarın onarıldığı görüldü.
Daha belki çok erken, ama bakalım bu kez de öyle olacak mı?
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024