Prof. Dr. Nuran Yıldız

Prof. Dr. Nuran Yıldız

nuran@nuranyildiz.com

Tüm Yazıları

“Cepteki ilişki”, bağlanma sorunu yaşayan kişilerin, ilişkiler arasında dolaşırken, geçmişten gelen, sürekli hayatında tuttuğu kişiyle ilişkisini tanımlar. Kendisine yanlış yapmayan, hayal kırıklığına uğratmayan, hayatın telaşı içerisinde ilgilenilmesi de gerekmeyen, bir şey de istemeyen eski kişiyi cepte tutma durumu. O hep vardır, hep oradadır, hep seni anlar, ihtiyaç anında ortaya çıkar. 

“Cepteki ilişki”yi alın, siyasi partiler ve seçmenlere taşıyın. Özellikle ideolojik arka planı olan siyasi partilerde “cepteki seçmen” vardır. Koşullar ne olursa olsun o partiye oy verirler. “Kemik oy”, “cepteki seçmen”dir. 

Haberin Devamı

CHP’deki oranları yüzde 22 - 24, AK Parti’de ise kemikleşmemekle birlikte yüzde 28 - 30 arasındadır. Sayıları zaman içerisinde azalır. Siyasi partilerin iktidar olmak için, “cepteki”nin üzerine yeni seçmen kazanmaları gerekir. Ve fakat ülkemizde, “kararsız” ya da “hiçbiri” oranı ilk sırada yer alıyor. Yön arayan seçmen sayısı, tek başına iktidar olmaya yetecek kadar olduğu halde, iki parti de bu konuda zorlanıyor. 

“Hiçbiri” diyenlere “şu biri” dedirtmek için, bakış açılarının ters yüz edilmesi şart. “Anlatma, anla” günlerindeyiz. Zira sokakla siyaset birbirinden kopmuş durumda. 

Kişilerden bağımsız milli bir “dava” referansı şart. Bir dava çatınız varsa, cazibeniz artar. 

Üslup dans etmek gibidir. Ses yükseltmek, günü kurtarsa da sandığı kurtarmaya yetmez. İnandırıcı çözümler sunmak gerekir. Çözüme inanır, lidere güvenirsiniz, yol alırsınız. Çözüme, lidere, ekibe güvenirsiniz daha uzun bir yol alırsınız. Önerilenle önerenin yeterliliği arasındaki yapabilirlik güven oluşumunda hayatidir. 

Hoş, “cepteki ilişki” de arada bir unutulmadığını bilmek, ilgi görmek ister o da ayrı. 

İletişim notları 

Bir, kamuoyunda görünür hale gelen “güven kırılması”nın “adalet” kavramı etrafında toplandığı açık. “Türkiye’de adalet sorunu olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna deneklerin %78,5’i “Evet”, %15’i “Kısmen”, %5,7’si “Hayır” yanıtları veriyorsa, ben olsam yemez içmez bu %94’lük güven kırılmasını nasıl düzelteceğime yoğunlaşırdım. 

Haberin Devamı

İki, soytarı çok. Sosyal medyada daha çok. Öyle olunca ne kriz bitiyor ne sorun. Enerji tüketiliyor. 

“Emniyet’te izinleri iptal edildi. CHP’ye kayyum atanacak” paylaşımıyla ortalık karıştı. Böyle durumlarda sosyal medyadan bana görüş soran mesajlar çoğalıyor. “Güvenilir kaynaklar” önem kazanıyor. Çakallar puslu havadan beslenir. Net, boşluksuz iletişim zaruridir. 

Üç, bilim politiktir. Trump’ın Harvard Üniversitesi’ne baskı yaptığı, üniversitenin de baskıya direndiği haberleri yapılıyor. Yakından bakın. Uzun zamandır Ortadoğu’daki karmaşanın mühendisliğini yaptığı, parayla diploma sattığı için itibarı zedelenen Harvard, itibar kazanmaya mı çalışıyor yoksa öyle bir algı oluşturup, arka kapıdan yabancı hocaları işten atarak Trump’la anlaşma mı yapıyor? 

AKLIMDA KALAN 

Sosyal medyaca uyuşturulduk: Kanada’da bir okulda öğretmenin verdiği ödevde Atatürk “diktatör” olarak tanımlanıyor. Öğretmen o kadar cahil ki Ata’mızın adını bile “Mustafa Atatürk” olarak yazıyor. Türk öğrencinin ailesi ödevin ekran görüntüsünü alıp okul müdürüne gidiyor. Sonra yerel yetkililere başvuruyor. Ardından Türk sivil toplum kuruluşlarıyla paylaşıyorlar. Ottowa Büyükelçiliğine haber veriyorlar. Okuldan açıklama yapılmasını sağlıyorlar. Benzer olay bizde yaşansa, sosyal medyada paylaşıp bırakılırdı. Buna sosyal medyanın uyuşturucu etkisi diyoruz, itiraz ve tepkilerde vekaleti sosyal medyaya bırakıp iç rahatlatıyoruz.