ABD’nin Irak’ın kuzeyinde kullandığı peşmergeleri vardı.
CIA tarafından eğitilen yaklaşık 2 bin 500 kişilik bu grup, 1996’da Pasifik’teki Guam Adası’na kaçırıldı sonra ABD’ye götürülüp, tutuklananlar da oldu.
ABD, Afganistan savaşı sırasında binlerce kişiyi kullandı sonra Kabil’den kalkan son uçağın tekerleklerine asılan insanları gördük.
Washington bugüne kadar kendisine güvenenleri hep yarı yolda bıraktı ve bu konuda felaket bir imajı var.
Çin’e karşı Japonya’dan, Güney Kore’den, Hindistan’dan destek bulmaya ihtiyacı olan ABD’nin Suriye’den hemen çekilmesini ve “YPG ile artık işimiz kalmadı” demesini beklemek büyük hata olur.
ABD, YPG’yi zamana yayarak terk edecek.
Savunma Bakanı Austin’in “DSG bizim için iyi bir müttefik oldu. Ancak bir noktada DSG’nin Suriye ordusuyla entegrasyonu sağlanabilir” sözü önemli.
PKK’nın Suriye kolunun, Suriye ordusuna entegrasyonu demek, ellerindeki ABD yapımı silahların devre dışı kalması demek.
Ordularda tek tip, standart silahlar olur, Suriye Ordusu’na entegre edilmiş bir YPG’nin kendi silahlarını kullanması mümkün değil.
ABD Savunma Bakanı’nın “söylediği bir noktada” takvimi geldiğinde YPG, Suriye Ordusu içerisinde, ayrı bir ya da iki kolordu kurulmasını isteyecektir.
Şam’daki yeni yönetim, bunun ne anlama geleceğini bildiği için YPG güçlerini farklı birliklere dağıtmakta ısrarlı olacaktır.
Sonuç olarak YPG için geriye sayım başladı. Bundan sonrası bir zamanlama meselesi…
Muhalif olmanın dayanılmaz rahatlığı…
Milliyet ve bağlı bulunduğu grubun kaydı Türkiye’de değil de İsviçre’de olsaydı, hisselerin ait olduğu şirketin başında gözüken isim de Panama Belgeleri’nde adı geçen birisi olsaydı acaba hakkımızda neler söylenirdi?
Türkiye’de böyle bir medya kuruluşu var ama nedense kimsenin sesi çıkmıyor.
Milliyet, iktidar ve muhalefet partilerine birer tam sayfa ayırır, her kesimin düşüncesine ve açıklamasına yer verir.
Herhangi bir siyasetçiye, imar tartışması, reklam anlaşması, vs. nedeniyle ambargo uygulamaz.
Gariptir, Türkiye’de bu yöntemi bir gazetecilik biçimi zannedip, uygulayanlar da var.
Milliyet ve bağlı bulunduğu grup, medyada çok sesliliğe inanır, elemanlarını transfer etse bile yeni çıkan bir gazetenin sesini kısmaya çalışmaz.
Türkiye’de 1990’ların medya savaşlarını andırır şekilde kendisine rakip olacak gazetenin çıkmasını engellemeye çalışanlar oldu.
İktidara karşı basın özgürlüğünü savunup da kendi sermayesi söz konusu olduğunda aksini yapmak çelişkili bir davranış modeli.
Tek çelişki keşke bu olsa.
Kendi gazetesinin arkasında kimlerin olduğunun sorgulanmasına kızanlar, yeni gazetenin inşaat şirketleriyle ilişkili olduğu iddiasını kaleme aldırıyor, cevabı da bir zamanlar yere göğe koyamadıkları eski yazarlarından alıyorlar.
Milliyet, geçmişine sahip çıkar, yazarlarının fikir, muhabirlerinin emek üretimlerine saygı gösterir.
Bu herkesin uyguladığı bir kural değil.
Yayın hakkını elinde bulundurduğu mizah dergisini tekrar basarken karikatüristlerin imzalarını silenler aramızda yaşıyorlar.
Aktif görev yaptıkları dönemde gazetecilikle TÜSİAD üyeliğini aynı potada buluşturanların medya etiği dersleri vermeye çalıştığı bir dönemden geçiyoruz.
Değerler sorgulaması yapmaya kalkanların hiç aynaya bakmadıkları bir dünya ilginç bir dünya olmalı...
İlk bahanem Selim İleri…
Hayattaki en büyük şanslarımdan birisi erken yaşta çok özel isimlerle tanışma, zaman geçirme fırsatı bulmam oldu.
Gösteri Dergisi’nin rüzgarının en sert estiği dönemlerdi, şiirlerimi Doğan (Hızlan) ağabeye okutma fırsatı bulmuştum.
Onca şiirden sadece birini beğenmişti.
Tiyatro izleme konusunda en önemli öğretmenim Yaşar İlksavaş’tı.
Bir kaşı havada olmayan eleştirmenlerdendi, insanlarla iyi ilişkiler kurar ama koltuğa oturduğu zaman dünyadan kopardı.
Selim ağabeyi, Yaşarken ve Ölürken, Milliyet Sanat tarafından yılın romanı seçildikten hemen sonraki dönemde tanıdım.
Hikayesinde en işime gelen taraf, ilkokul 1’in sonunda daha okumayı çözememiş olmasıydı, ailem derslerimle ilgili söylendiğinde hemen onun hikâyesine sığınır, okul başarısı çok da anlamlı değildir cümleleri kurardım.
Yıllar sonra televizyon programıma konuk olduğu çekimin arasında bu çocuk haylazlığımı anlatmıştım ona, çok eğlenmiştik.
Keşke sığındığım bu bahaneyi değil de satırlarından bana kalanları anlatsaymışım ona.
Artık çok geç maalesef...