Öncelikle, Sayın Başbakan’ın bana yönelik konuşması karşısında tepki veren herkese teşekkür etmek isterim. Bu tepkileri şahsi destek veya her durumda söylediklerime katılma olarak değil, öncelikle, medeni ve demokratik bir tavır olarak görüyorum. Öyle olmasaydı, Başbakan’ı kızdıran sözlerime, fikir düzeyinde en az onun kadar karşı olduğundan emin olduğum, MHP Genel Başkanı tepki vermezdi. Sayın Bahçeli, fikren karşı olduğu bir düşüncenin ifade hakkını ve nezaket kurallarını hatırlatmış oldu.
Tekrar gelelim söylediklerime; benim Sayın Başbakan’ın çok sevdiği ‘duble yollar’ ile münhasıran bir problemim yok. Dersim Konferansı’nda söylediğim ve pazar yazımda özetlediğim görüşlerim, bir zihniyetin eleştirisidir. Konuşmada gönderme yaptığım; Sabah gazetesinin, sınır bölgelerinin güvenliğini ‘barajlar’ ile koruma projesine ilişkin haberdi. Bu mantığı, Dersim tedibinden önce bölgede yol çalışmalarının hızlandırılması siyasetine benzettim. Yoldan kastettiğim sadece yol değil, güvenliğe ilişkin imar faaliyetleridir. Bu manada, ‘zor siyasetleri’ ile ‘yol siyasetleri’ birlikte yürür.
Aynı vurguyu tekrar yapmak isterim.
Kanaatimce, Türkiye Kürt meselesini, güvenlikçi anlayışta ısrar ederek çözemedi, bundan sonra da çözemez. Madem Başbakan yollardan bahsetti, onu da söyleyeyim, yol veya turizm projesi gibi ‘hizmet’ler de, meseleyi çözmeye yetmez. Bölge halkının bu hizmetlerden yararlandırılması doğal kabul edilmek gerekir, bir lütuf olarak takdim edilmesini de ayrıca yadırgatıcı buluyorum.
Geldiği nokta itibarıyla, Kürt meselesi bir kimlik, kişilik ve onur meselesidir. Kimliği, kişiliği, onuru uğruna bunca eziyete katlanmış ve bedel ödemiş olan ‘politik bir toplum’a, “yol ile yatırım ile idare et, çıkarcı Kürt ol, onur mücadelesi zor, ‘mantıklı’ Kürt ol, biz de seni affedelim” demeye getirilmesi rencide edicidir. Kürt siyasal hareketinin, mevcut iktidara karşı giderek artan tepkisinin ardında, gizli, şifreli nedenler aramaya gerek yoktur. Bu teklifi Kürtler onur kırıcı buluyor.
Durum son derece nettir, gözü iktidar perdesi ile örtülmemiş, kalbi iktidar hırsı ile mühürlenmemiş herkes bu gerçeği rahatlıkla görebilir. Görmelidir. Bu ülkede yaşayan Türk, Kürt herkes kirli hesap, pazarlık ve çatışmalar yerine onurlu bir barışı seçmelidir. Bu, sadece Kürtlerin değil, Türklerin ve bu ülkede yaşayan herkesin topyekün, ‘onur sınavı’ olacak bir süreçtir.