Seçimler yaklaşırken CHP, Kürt meselesine ilişkin olarak umulmadık bir hamle yaptı. Ama nedense, Türkiye’nin ‘demokrat’larının birçoğu, pek de sevinmiş gözükmüyor. Dahası, bazıları, muhalefet partisi, bu meselede iktidarın önüne geçti diye neredeyse üzülmüş gözüküyor.
Kılıçdaroğlu’nun ‘bir dediği diğerini tutmuyormuş’, Başbakan’ın bir dediği diğerini tutuyor mu? Hal böyle iken ona açılan kredi, neden muhalefet liderine çok görülüyor anlamak mümkün değil. Hem, kimin söylediğinin ne önemi var, bu meselenin çözümünde kim ileri bir adım atıyor ise desteklemek gerekmez mi? Bakıyorum, yıllarca CHP’yi, bu konuda, ‘sosyal demokrat bir partiye yakışır’ davranmamakla suçlayanların ağzından ‘olumlu’ kelimesi bile zor çıkıyor.
Gerilim hattı
Diğer taraftan, ‘artık Kürt meselesi yoktur’ diyen, BDP’ye ‘terör örgütünün uzantısı’ diye verip veriştiren, bölgeye ‘güvenlikçi’ aday atayarak yeni sınırını ilan eden, Başbakan ve iktidar partisine dişe dokunur bir eleştiri yapmak için bile bin bir yol dolaşılıyor. Oysa, bu ülkenin demokratları, daha eleştirel davransalar, belki de iktidar partisi ve Başbakan tutumunu gözden geçirmek ihtiyacı hissedecek. Bunu yapmak yerine, bir yandan kem küm etmek, diğer yandan iktidar çevresinin tedavüle sürdüğü ‘Ergenekon-Kandil’ bağlantısı gibi zırvalar üzerine destan döşenmek barış yolunda mayın hükmünde. Bunu görmek o kadar zor mu?
Ergenekon-Kandil bağlantısı şüphesi duyanlar varsa, söylesinler sevgili Başbakanlarına, operasyonların durması talimatını versin, böylece spekülasyona mahal bir durum kalmaz. Diğer taraftan, bıraksınlar her sesi çıkanı ‘terör örgütü’ bağlantısı ile içeri tıkmayı, BDP demokratik zeminde siyaset yapma imkânını kullansın. Öyle değil mi?
Oysa, Başbakan başta olmak üzere iktidar partisi, gerilim hattında eli giderek daha fazla yükseltiyor. İktidar partisi, sonuçta, doksanlı yılların anlayışına geri dönmüş vaziyette. Hatta, bazı noktalarda geriye bile düştüğü söylenebilir. Son olarak, Başbakan Şırnak mitinginde, kepenk kapatanların, bunu zorla yaptıklarını iddia etti. Çöpü toplamayan belediyelere rağmen neden ‘hâlâ BDP’ye oy verdiklerini anlamadığını’ söyledi.
Bu anlayış, geçmişte laik kesimin İslamcı-muhafazakâr kesime karşı tavrının neredeyse tıpkısı değil mi? Bu kesim de yıllarca, ‘birilerinin kızları başını örtmeye zorladığını’ söyleyip durmadı mı? Bu ülkede yaşayan milyonlarca insanın sıkıntılarını, özlemlerini, taleplerini anlamamakta ısrar edip, AKP’ye verilen oyların ardında bin bir desise ve bit yeniği arayıp durmadı mı?
Ne bu hırs, bu öfke!
Bunca sıkıntılı süreçlerin içinden geçmiş, en kötüsü taş gibi bir anlayışsızlıkla mücadele etmek zorunda kalmış bir liderin ve siyasi çevrenin benzer bir tavrı, bu kadar kısa süre sonra, bu kadar benzer bir şekilde başkalarına karşı göstermekte tereddüt etmemesi nasıl izah edilebilir?
Biliyoruz, ‘iktidar’ böyle bir oyun, sahibini zorluyor, savuruyor, körleştiriyor, ama bu savrulmaya, körleşmeye direnmek hiç mi mümkün değil? Değer mi, vicdanı, aklı, izanı kör kavgaya kurban etmeye. Hem de böyle bir zamanda, etrafımız yangın yerine dönmüşken? Bu yangınlardan, körükçülük yaparak ‘kazançlı’ çıkmak mümkün mü, olsa bile gönül buna razı olmalı mı? Başbakan’ın sıklıkla hatırlattığı gibi, vademiz ve gideceğimiz yer belli değil mi? İnanıyorsak, hesabımızı kolay vermeye, değilse geride temiz bir sicil bırakmaya değmez mi? Ne bu hırs, bu öfke, bu kavga müptelalığı? Her şey bir yana, durup işin bu tarafını düşünmeye değmez mi? İnanın, işin bu tarafını düşünmek, her şeyi bir yana itebilir, umutlu bir yolun başlangıcı olabilir.
Not: Sanal âlemde, twitter ya da facebook gibi yerlerde kendi adıma açılmış hiçbir adresim yoktur. Bana ait olmayan, beni çağrıştıran adresler alınıp, fotoğraflarım ekleniyor ve benmişim gibi notlar yazılıyor...