Türkiye’de başkanlık bahsi açıldığında buna karşı çıkanlar genellikle parlamenter sistemin daha sağlıklı bir demokrasi ürettiğini, başkanlık sisteminin diktatörlüğe yol açtığını ve bu nedenle Türkiye’nin parlamenter sistemde devam etmesi gerektiğini söylüyorlar. İddialarını doğrulamak için de ‘Başkanlık sistemi bir tek ABD ve Fransa’da iyi sonuçlar doğuruyor, geri kalan ülkelerde özgürlükleri kısıtlıyor’ diyorlar. Bu tezi öne sürenler dünyadaki güncel gelişmeleri takip etmiyor ve hayata tamamen Avrupa merkezci bakıyorlar. Avrupa ve ABD dışı coğrafyalara karşı maalesef kolonyalist bir yaklaşımları var. Özellikle de Latin Amerika’ya karşı...
Halbuki güncel verileri takip ederseniz görürsünüz ki bu coğrafyada bize ilham verebilecek çok iyi örnekler var. Bunların başında Şili ve Uruguay geliyor. İki ülke de Freedom House ve Human Rights Watch’un verilerine göre birinci sınıf demokrasi kategorisinde yer alıyorlar. Bizdeki Avrupa’yı ve ABD’yi tek merkez alan ve dünyanın geri kalanıyla ilgilenmeyenlere şaşırtıcı gelebilir ama Şili ve Uruguay bütün güvenilir endekslere göre bu gün demokrasi ve özgürlük seviyesi bakımından İtalya ve İspanya’dan daha ileri ülkeler. Politik ve sivil haklar konusunda AB ülkelerinin çoğundan daha iyiler. Demokrasi listesinde ikisi de ilk 20’de yer alıyorlar.
Şili ve Uruguay örneklerinden öğreneceğimiz çok şey var. Şili çok kanlı ve totaliter bir geçmişin üzerine, Pinochet’nin izlerine inat güçlü ve başarılı bir demokratik sistem yaratmayı başardı. Biz de yeni bir sistemle daha demokratik ve güçlü bir ülke olmayı başarabiliriz.
Latin Amerika solu ve ABD
Aslında sadece Şili ve Uruguay değil birçok Latin Amerika ülkesi başkanlık modeliyle sağlıklı demokratik bir rejim tutturmuştu ama bazılarında hür ve adil seçimlerle ABD karşıtı sosyalist başkanlar işbaşına gelince Washington başta olmak üzere Batı başkentlerinde bu rejimlere yönelik olumsuz bir baskı ortamı kuruldu. Bu ülkelerde ABD destekli asker, polis ve yargı darbeleri yapılmak istendi hatta Brezilya’da bu gayrimeşru yargı darbesi maalesef başarılı oldu. Bir de Brezilya’daki darbenin yeni kukla başkanı utanmadan liberal olduğunu iddia ediyor!
Ekvador’da ise sosyalist hükümete karşı polis teşkilatı darbe yapmaya girişti ve geri püskürtüldü. Biz Rasim’le beraber geçtiğimiz yıl Latin Amerika’da epey kaldık ve o ülkeleri bizzat gözlemledik. Türkiye’de Latin Amerika tarihi ve güncel gelişmeler hiç bilinmiyor. Ben bir liberal demokratım ve sosyalizmin hiçbir ülkeye yarar getirmeyeceğini düşünüyorum. Nitekim bu Marksist
hükümetler açık bir şekilde başarısız olsa da demokratik yolla iktidara gelmiş bir hükümet yine demokratik yolla gider. Biz başarısız buluyoruz diye demokratik yolla seçilmiş hükümete darbe yapılmasını alkışlamak liberal demokratik duruşa ihanettir. Maalesef Türkiye’de de bir kısım sözde liberaller bu tutumu aldılar. Türkiye’de Brezilya tipi yargı darbesi istediler ve şimdi
tasfiye oldular.
İlliberal demokrasi dediğimiz olgu şüphesiz bir problem. Ama demokratik olmayan yolla liberalizm dayatması gibi bir sapkınlık daha da büyük problem. Batı devletleri ve medyası işine gelmeyen hükümetler oldu mu darbeyi meşru görüyorlar. Bu çok büyük bir ahlaksızlık. Bu ortamda, zaten geçmişinde sömürgecilik kompleksi bulunan Latin Amerika ülkelerinin sol iktidarları, iyice otoriterleştiler hatta yer yer totaliterleştiler. Zaten sosyalizmin bireysel özgürlükleri dışlayan özü sebebiyle bu rejimler dış baskı karşısında iyice kötüye gittiler. İstemediği iktidar başa geçince hâlâ bürokratik ya da yargı vesayeti yöntemlerini meşru gören ABD ve Batı bu ülkelerdeki otoriter eğilimlerin güçlenmesine büyük katkı sağladı maalesef...