Yerel afet çalışmalarına bir paydaş değil, daha çok afetzede olarak katılabiliyoruz.
Sizi yazacağınız sadece iki dilekçeyle yerel yönetimlerde küçük bir deprem fırtınası oluşturup bu durumu değiştirmeye çağırıyorum
Kar fırtınası beklerken, depremi de asla unutmamalıyız. Bir Japon sözüne göre deprem unutulduğunda gelirmiş...
Maalesef ülkemizde vatandaş olarak, yerel afet çalışmalarına bir paydaş değil, daha çok afetzede olarak katılabilmekteyiz. Sizi yazacağınız sadece iki adet dilekçeyle yerel yönetimlerde küçük bir deprem fırtınası oluşturup bu durumu değiştirmeye çağırıyorum. Çünkü durumumuz vahim! Türkiye’de toplam 19 milyon konut olduğu düşünülüyor. Bunların en az 6.5 milyonu deprem açısından riskli bina statüsünde. Böylece ülkemiz nüfusunun yüzde 95’i deprem kuşağında ve önemli ölçüde tehlikeli binalarda temel afetten korunma bilgisi ve yeteneğinden yoksun bir şekilde yaşıyor. Bu nedenle fay hatlarından gelen küçük de olsa deprem haberlerinden irkilip korkuyoruz.
Marmara Denizi’nden geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın doğudaki ucu İzmit Körfezi çıkışında 17 Ağustos 1999’da kırılmıştı. Batıdaki ucu ise Mürefte-Şarköy depremiyle 9 Ağustos 1912’de kırılmıştı. Böylece Marmara Denizi’nin içinde 174 kilometrelik
fay hattının da her an kırılması bekleniyor. En kötü senaryo Marmara Denizi’ndeki 170 km uzunluğundaki Kuzey Anadolu Fayı’nın aynı anda kırılacağını varsaymakta.
Güncellenen senaryo
Bu senaryonun 2009’da güncellenen sonuçlarına göre tablo şöyle olacak:
* 10 bin-30 bin ölü
* 2 bin 500-10 bin çok ağır hasarlı bina/13 bin-34 bin ağır hasarlı bina
* 85 bin-150 bin orta hasarlı bina/250 bin-350 bin hafif hasarlı bina
* 20 bin-60 bin hastanede tedavi/50 bin-140 bin hafif yaralı
* 530 bin acil barınma ihtiyacı olan hane
* 80-100 milyar lira toplam mali kayıp
* 26 milyar lira yapısal hasar kaynaklı mali kayıp
* 400 adet yanıcı-patlayıcı ihtiva eden binada hasar
* İSKİ: 450 noktada içme suyu ve 1500 noktada atık su hattı hasarı
* İGDAŞ: 650 noktada doğalgaz şebekesi hasarı ve 17 bin adet doğalgaz kutusu hasarı
* Can kaybı İstanbul nüfusunun yüzde 0.1-0.2’si
* Kullanılamayacak binalar
(çok ağır, ağır, orta) ise yapıların yüzde 10-15’i oranında...
Yukarıdaki rakamlara eğer dikkatle bakılırsa, İstanbul’daki depremle arama-kurtarma gibi müdahale çalışmalarıyla baş edilemeyeceği ve böyle bir afetinin hiçbir şekilde yönetilemeyeceği görülür. İstanbul’daki depremle baş edebilmemiz için yukarıdaki rakamların en az 100 kat ve mümkün olduğunca çabuk azaltılması gerekiyor. Bunun için, örneğin adına kısaca kentsel dönüşüm denilen çalışmaları ve benzerlerini de en az beş kat daha fazla yaygınlaştırıp hızlandırmamız gerekiyor.
Afet yönetimi sanıldığı gibi turuncu kıyafetli ekipler, yengeç yürüyüşü yapan kamyonlar, uçan ambulanslar, köpekler, robotlar, uydular, uzay üssü merkezler gibi gösterişli ve pahalı şeyler değildir. Afetlerin sonuçlarıyla, arama-kurtarma vb. müdahale çalışmalarıyla baş edebilmek için mutlaka riskin önceden yönetilebilir bir seviyeye ve yine mutlaka “toplum tabanlı” çalışmalarla indirilmiş olması gerekir.
Dilekçeyle suç duyurusunda bulunun
Bu konu her yönüyle siyaset üstü ve toplumsal bir konudur. Bu konuda her görüşteki insan, her görüşteki belediye ile bir ulusal seferberlik anlayışıyla beraber çalışılmak zorunda. Afetzede olarak değil, paydaş olarak yerel yönetimleri önce harekete geçirmek ve sonra da toplum tabanlı çalışmalara katılmak elimizde. Bunun için belki de vatandaş olarak en fazla iki adet dilekçe yazmamız yeterli olabilir.
Unutmayın; 2005 yılında çıkan 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 53’üncü maddesi ve 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun 69’uncu maddesi belediye ve il özel idarelerine afet ve acil planlarını yapmak, afet zararlarını azaltmak, halkı eğitmek, gerekli donanımı hazırlamak gibi görevler vermiştir. Buna rağmen ülkemizde bunları hakkıyla yerine getiren yerel yönetim yok gibi; denetleyen ve bunun farkında olan ise hiç yok.
Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde bağlı olduğunuz belediye başkanlığı ve
il özel idaresi genel sekreterliğine yukarıdaki kanun maddelerinde kendilerine verilen görevleri için neler yaptıklarını tek tek soran bir dilekçe verin. Alacağınız cevap eğer sizi tatmin etmezse bu sefer ikinci bir dilekçeyle cumhuriyet savcılığına yerel yönetim bu konuda görevini ihmal ettiği için suç duyurusunda bulunun.
Yüzlerce kişi böyle bir girişimde bulunursa oluşacak olan “deprem fırtınası” yerel yönetimleri belki bu konuda harekete geçirebilir. Sonra “Keşke!” dememek için bunu bir deneyelim lütfen...