Mustafa Kemal, 1913 yılında askeri ataşe olarak atandığı Sofya’da Büyük Bulgar Oteli’nin bahçesinde arkadaşı Şakir Zümre ile birlikte kahvesini içmektedir. O sırada otelin bahçesine üzerinde tozlu elbiseleriyle bir köylü girer. Masalardan birine oturur. Garsonlar köylüyü masadan kaldırıp dışarı çıkarmak isterler. Köylü direnir. Biraz zorlanınca:
“Bulgaristan benim alnımın teriyle doyuyor, onu koruyan benim tüfeğim, neden dışarı çıkacakmışım!” diye bağırır.
Mustafa Kemal bu olaydan çok etkilenir: “Şakir, bizim köylümüzün de bu adamlar gibi kendinden emin olması, hakkına sahip çıkması gerekir” diye konuşur...
Sonraları Atatürk’ün ağzından duyulan: “Köylü milletin efendisidir” sözü bir seçim vaadi değil bir temel siyasettir.
Bu hafta 85. kuruluş yılını andığımız Köy Enstitüleri köyün ve köylünün aydınlatılması için kuruldu. Kuruluş çalışmaları 1935’te başlatıldı. Yasası 1940 yılında çıkarıldı. 1946 yılında ışık söndürüldü, kapısına kilit 1954 yılında vuruldu. Bu kısacık sürede o eğitim ocaklarından on parmağında on marifet öğretmenler, yazarlar, besteciler, ressamlar yetişti.
Marşı da güzeldir Köy Enstitüleri’nin:
“Sürer, eker, biçeriz, güvenip ötesine
Milletin her kazancı, milletin kesesine,
Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine,
Toprakla savaş için ziraat cephesine.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz,
Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz.”
ZAMBAKLAR
Finlandiya’nın zor yıllarını anlatan “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitap, Grigory Petrov tarafından yazıldı. Bu kitap tüm yoksulluğa, imkansızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan iş adamlarına kadar, her meslekten insanın omuz omuza Finlandiya’yı geri kalmışlıktan kurtarmak için verdikleri mücadeleyi anlatır.
Atatürk kitabı okuduğunda bu destansı başarıya hayran olmuş... Kitabın derhal ülkedeki askeri ve sivil tüm okulların müfredatına dahil edilmesini istemişti.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kalkınma hamlesinin esin kaynaklarından biri bu kitaptır.
Orta Anadolu bozkırında bir vaha yaratma azmi, ülkenin demir ağlarla örülmesi, eğitim hamlesi, Köy Enstitüleri böyle bir azimle yaratılmıştı. Ne var ki, o azim sürdürülemedi. Bugün 85. kuruluş yıldönümünü kutladığımız Köy Enstitüleri ülkenin aydınlanmasından hoşlanmayan ABD ve gerici çevrelerin baskısıyla önce yozlaştırıldı, sonra kapatıldı.
Aydınlanmanın ışığını parlamadan söndüren Türkiye’nin zambakları büyüyemeden soldu.
SÖZ
“İngiltere’de hangi konsere gitseniz, klasik müziği gerçekten sevdikleri içi8n değil sevmeleri gerektiğini düşündükleri için orada bulunan bezgin insanlara rastlarsınız”“İngiltere’de hangi konsere gitseniz, klasik müziği gerçekten sevdikleri içi8n değil sevmeleri gerektiğini düşündükleri için orada bulunan bezgin insanlara rastlarsınız” Bernard Shaw
YAŞINIZ
Hayatın hemen tüm zevkleri adeta gençler içindir...
Balık tutarsınız, futbol oynarsınız, dans edersiniz, seyahate çıkarsınız, aşık olursunuz, sevda çekersiniz, güzel bir evlilik yaparsınız, çocuk sahibi olmanın mutluluğunu tadarsınız, para kazanmanın keyfine varırsınız, içki içersiniz, kimseyi umursamadan kafanızın dikine gidersiniz, özgürlüğü alabildiğine tadarsınız...
Yaşlılıkta bunların hemen hiçbiri yoktur...
Ama yine de kimse bu dünyayı bırakıp öte tarafa gitmek için can atmaz...
Eliniz ayağınız tutmaz olsa bile
Bir şeyler sizi hayata sıkı sıkıya bağlar
Sabah kalkar camdan bakarsınız...
Yeşillenmiş ağaçlar, pırıl pırıl bir güneş, yoldan gelip geçen güler yüzlü insanlar...
İçiniz dünyaya ısınıverir.
Yapacak işler bulursunuz, söylenmedik sözlerinizin olduğunu anımsarsınız...
Yaşınızı başınızı unutur güne ayak uydurursunuz...
Demek ki... İnsanı hayata bağlayan gençliğin zevkleri değil
Yaşamın içinize yerleşmiş gizleridir.
Bunu unutmayın...
Yaşlanmaktan korkmayın...
HOCAMIZ
Nasrettin Hoca’nın ülkemizde yaşayan fıkraları olduğu gibi İran’da, Azerbaycan’da, Arnavutluk’ta hatta dünyanın dört bir yanında yaşayan bizim bilmediğimiz fıkraları da vardır. İşte Azerbaycan’dan biri...
Hoca’nın bir oğlu olmuş... Kadınlar “gel hoca adını koy” demişler. Hoca bebeğin kulağına ezan okuduktan sonra “Ya Atike bin Nasreddin” deyivermiş. Fakat Atike erkek değil kadın ismi. Kadınlar ‘Yahu Hoca, bu çocuk kız değil erkek, sana söyleyen olmadı mı?’ deyince Hoca:
“Erkeğe kadın ismi koymakla erkekliği zail olmaz ya... Karımı çok severim. Şayet ölecek olursa yadigâr kalsın. Oğlumu çağırdıkça karımı hatırlayayım diye ehlimin adını koydum” demiş.