Kar yüzünden kimi seferler iptal. Kimi seferler rötarlı yapılıyor. Yolcular alanlarda saatlerce bekliyor. Rötar derken zihnimize Bankacı İbrahim Betil’in anılarından birkaç sayfa düşüyor. Sene 90’lar... Gülümseyerek aktarıyoruz:
“Adana - Mersin banka şubelerini ziyaretimden dönüyordum.
Adana’dan kalkacak İstanbul uçağı 22:15’te hareket edecekti.
Alana geldiğimizde uçağın kalkışına kırk beş dakika vardı.
Uçak daha havaalanına gelmemişti ama nedense tüm yolcuları polis kontrolünden geçirip içeri almışlardı.
İstanbul yolcularının tümü adeta balık istifi, ayakta uçağa girmeyi bekliyordu. Adana Bölge Müdürümüz bana:
“Yukarı çıkıp Nihat Restoran’da bir şeyler atıştıralım,” dediyse de ben zamanımız olmadığını söyleyecek oldum.
Israr ettiler, biz de yukarı çıktık. Kapıda bizi karşılayan şef garsona acelemiz olduğunu söyleyecek olduk ama genç garson:
“Ağabey sen merak etme, otur rahat et. Yemeğin bitmeden biz uçağı kaldırmayız” deyiverdi.
Soru soran bakışlarımız üzerine de izahat verdi:
“Ağabey, İstanbul uçağı daha gelmedi. Geldiğinde pilot ve hostesler şu ilerdeki masada (bir eliyle on metre ötede hazırlanmış masayı gösteriyordu) oturup yemeklerini yiyecekler. Siz oturun keyfinize bakın. Ben onlara yapacağım servisi yavaşlatarak sizi rahat ettiririm...
“Sen öyle diyorsun ama bak aşağıda herkes polisten bile geçmiş, uçağa binmek üzere...” diyecek oldum.
Güldü:
“Sayın abim, onları içeri erken aldılar. Çünkü bu akşam Galatasaray’ın Avrupa Kupası maçı var, televizyon da veriyor. Polis arkadaşlar maç seyretmeye gideceklerdi, onun için yolcuları erken içeri aldılar. “
Garson yaman adamdı. Masamızı ‘donattı’, ızgaralar, rakı servisi vb. Arada bize göz kırpıyordu. Derken uçak geldi. Her şey garsonun dediği gibi oldu. Yemekten sonra kahvelerimizi de içtik. Pilotlar ve hostesler ile birlikte kalkıp uçağa yürüdük.”
(Kitap: Hafiften Bankacılık, Ana Yayıncılık, 2002, S. 160)
HAKEM
MHK Kurucu Başkanı Yusuf Namoğlu, Radyospor’da konuşurken diyor ki:
“Hakem atamalarını kim yapıyor? Kulüpler Birliği Başkanı (Ali Koç) ve yardımcısı ile Federasyon’un başkan yardımcısı Mecnun Otyakmaz hakemleri birlikte atıyor. MHK burada piyon. Algoritma ile atama yapıldığı bir yalan. Yüzde yüz manuel atama yapıyorlar.”
Son yabancı hakem tayinindeki kuşkular dahil...
Tüm bu konular delillendirilmeli ve UEFA’ya bildirilmeli…
Başka yapacak şey akla gelmiyor.
ROMAN GİBİ...
Adını basın tarihine yazdırmış bir soylu yazar...
Uğradığı tüm saldırılara ve gazetesi TAN’ın yakılıp yıkılmasına rağmen çizgisinden sapmayan dirençli bir kalem...
Sabiha Sertel’in 1945 yılında TAN’daki son yazısı şöyledir:
“İstanbul Halk Partisi İl Başkanı, hükümet gazetecilerini davet ederek bir toplantı yapmış. Toplantıda bu gazetecilere muhalif gazetelerle mücadeleye devam tavsiyesinde bulunmuş. Bu hareket iktidar mevkiinde bulunan bu partinin muhalefetten korktuğunu ifade eder. Demokratik bir memlekette tartışma tabii bir haldir. Sevildiğinden emin olan bir parti buna karşı tedbir almaya lüzum görmez.
Yapılan yayınlar eğer halkın isteklerini dile getiriyorsa tesir yapar. Eğer halkın düşüncelerine ve menfaatlerine aykırı ise kendi kendine erir gider. Gazetelerden değil halktan korkunuz...”
Sertel’in yazısı son satırda özetleniyor: “Gazetelerden değil halktan korkunuz...”
(Kitap: Roman Gibi- Sabiha Sertel - Belge Yayınları)
TEZAHÜR
GS - FB derbisine çeyrek kala... Spor yazarı Mehmet Özyazanlar, Evrensel’deki yazısında tezahürata da yansıyan futbol kültürümüzdeki arızalara değiniyor:
“Mesela, ‘En büyük biziz, başka büyük yok’ tezahüratı.
En büyük olmak kesmiyor, yeterince mutlu etmiyor olacak ki, bir de başka büyüğün olmadığı iddia ediliyor. Kibir ve kompleks zirve yapıyor.
Bir başka tezahüratta, takım için, ‘Biricik sevgilim, söyle senden başka kimim var benim, seninle ağlayıp seninle gülerim’ sözleri haykırılıyor. Burada da arabeskvari bir acındırma ve ağlaklık söz konusu.
Zaten bir insanın sevgi ilişkisi tuttuğu takım ile sınırlıysa ortada çok ciddi bir sorun var demektir…
Çok tercih edilen başka bir tezahüratın sözleri de ‘Sen çok yaşa, canım feda olsun sana, hiçbir şeye değişilmez, senin sevgin bu dünyada’ şeklinde.
Bir kulübe can feda edebilecek kadar bağlanmak, patolojik taraftarlığın en üst noktası olsa gerek.”