Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan eleştiriye uğrar.. Veya bir konuda hücuma geçerse... Hemen ardından başbakan, kimi bakanlar, kimi milletvekilleri,
başdanışmanlar onu destekleyen mesajları peş peşe sıralıyor.
Ancak Kemal Kılıçdaroğlu saldırıya uğrarsa... Diğer CHP’lilerden ses seda çıkmıyor... Genel Başkan’ın topa tutulmasını hep birlikte seyrediyorlar. Örneğin Genel Başkan’ın “Yalan söylüyor” diye suçlandığı pek çok konuda yalan söylemediğini kanıtlayabilirler... Karşı tarafın yanlışlarını sergileyebilirler... Yapmıyorlar...
Bırakın Erdoğan’ı... Başbakan’ı bile eleştirmekten kaçınıyorlar.
AKP’de gözlenen dayanışma CHP’de neden yok... İşin içine kişisel gelecek hesapları mı giriyor? Bilemeyiz... Ama sonuç partiyi ve siyaseti etkiliyor...
Hangi yarınlar?
Anayasamıza göre (madde: 67, 79) referandum sürecinin adil, dürüst ve eşit koşullarda yürütülmesi gerekir. Ne var ki bunları hatırlayan kalmadı...
Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, belediye başkanları, valiler, rektörler, kaymakamlar, imamlar topluca
Değerli hocamız Prof. Korkut Boratav, referanduma sunulan 18 maddelik pakete farklı bir soruyla yaklaşıyor:
- Dokuz gün sonra karşımıza çıkacak olan Evet / Hayır pusulaları bizlere aslında hangi seçenekleri sunmaktadır?
Yanıtı özetle şöyle veriyor:
- Bana göre anayasa referandumunda bizlere aslında iki soru sorulmaktadır.
Birinci olarak İslamcı bir rejime geçişin hızlandırılmasını kabul ediyor muyuz?
İkinci olarak, Türkiye’yi yönetecek olan Cumhurbaşkanı’na sınırsız dokunulmazlık sağlanmasını kabul ediyor muyuz?
- Referandum, Türkiye toplumunun iki büyük bloğunu karşı karşıya getirmektedir. İslamcı ve cumhuriyetçi bloklar…
- Bugün AKP tarafından temsil edilen siyasî İslamcılığın nihaî hedefi bellidir: Bir hayli yıpranmış olan Cumhuriyet’in, ana çizgileriyle Müslüman Kardeşler doktrinine uyan İslamcı bir rejime dönüştürülmesidir.
Dün CHP’nin bir kalesinden ötekine... Beşiktaş’tan Kadıköy’e geçiyoruz... Beşiktaş meydanında yan yana yanaştırılmış 4 seçim otobüsü alana tamamen hakim olmuş. “Evet” marşları çalıyor, evet bayrakları sallanıyor, sloganlar atılıyor... Hayırcılar ortada yok. Kadıköy’e geçiyoruz. İskele meydanı MHP’nin seçim otobüslerine bırakılmış. Yalnızca onların sesi duyuluyor.
İstanbul’un dört bir yanında koca koca “Evet” afişleri... Propaganda alanına tamamen “Evet” bloğu hakim olmuş.
Erdoğan ve Yıldırım’ın konuşmalarına bakıyoruz... En ağır deyim hatta hakaretlerle Kemal Kılıçdaroğlu’na yükleniyorlar.
Anlaşılan PR uzmanları önceki taktiklerin tutmadığını görünce:
- Kampanyayı AKP - CHP kavgasına dönüştürün, demişler.
Atılan mermilerin dörtte üçü Kemal Kılıçdaroğlu’na yöneliyor..
Kemal Bey ise hata üzerine hata yapıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün yaptığı konuşmada eski görüşünü terk ederek:
“Bizim için evet diyen ne kadar saygınsa, hayır diyen de o kadar saygındır” dedi...
Erdoğan son olarak 13 Şubat’ta yaptığı konuşmada “hayır” diyenleri bölücüler ve darbecilerle aynı kefeye koymuş, şöyle demişti:
- Bölücü terör örgütü ‘hayır’ diyor. Dolayısıyla şu anda Kandil’de olanlarla beraber hareket edenler, uzantılarıyla beraber hareket edenler ‘hayır’ diyor...
Cumhurbaşkanı’nın yaptığı rota düzeltmesi belli ki AKP tabanından gelen tepkilerin sonucudur.
Belli ki AKP tabanı referandum sürecinin belli bir gerçeklik ve hakkaniyet düzleminde ilerlemesini istemektedir.
Bunlar ülke adına umut verici gelişmeler...
AKP’li bir yazar bir süre önce AKP tabanının yeni anayasa paketini “Erdoğan’dan sonra ne olacak?” sorusuyla birlikte ele aldığını yazmıştı. Çok doğru bir bakış...
2014 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde iktidar mensupları şöyle diyordu:
“Erdoğan’ı seçin, terör bitsin, çocuklarımız artık ölmesin. Erdoğan’ı seçin, ekonomi şaha kalksın, Türkiye uçuşa geçsin.”
1 Kasım seçim kampanyasında da benzer sloganlar kullandılar...
Tayyip Erdoğan üç yıldır tek ve sınırsız yetkili...
Üç yıldır fiili başkanlık uygulanıyor.
Buna rağmen üç yılda işler eskiye göre daha fazla sarpa sardı.
Üç yıl önce 2.15 TL olan dolar, şimdilerde 3.65 TL. İşsizlik oranları arttı. Turizm çöktü...
Referanduma götürülen anayasa gibisi şu anda dünyanın hiçbir ülkesinde yok. O yüzden adına zorlama bir deyimle “Türk Tipi” deniyor.
Bu eğlenceli anayasa teklifinin getirdiği yeniliklerden! biri şöyle açıklanıyor:
“Kurulacak hükümete güvenoyunu sandıkta bizzat millet veriyor.”
Yani... Millet cumhurbaşkanı seçiminde oyunu atarken kurulacak hükümete de peşin peşin güvenoyu vermiş oluyormuş...
Oysa parlamenter sistemlerde güvenoyunun nasıl verildiği malum.
Hükümeti kurma görevini cumhurbaşkanından alan başbakan ve bakanları oturup ayrıntılı bir hükümet programı hazırlar.
Bu program Meclis’te lehte aleyhte konuşmalarla tartışılır. Meclis ve kamuoyu hükümetin nasıl bir yol izleyeceğini görür, eleştirilerini belirtir.
“Hayır” kampanyasını yurt çapında sürdüren eski MHP milletvekili Sinan Oğan önceki gün Yozgat’taydı. Bir kez daha kendilerine “ülkücü” diyenlerin saldırısına uğradı. Korumaları ve “hayır”cı ülkücüler sayesinde saldırıyı yarasız - beresiz atlatmayı başardı.
Dün Meclis’te MHP’den ihraç edilen Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ ile düzenlediği basın toplantısının ardından ilginç bir olaydan söz etti.
Milletvekili olduğu geçen yasama döneminde, gergin geçen bir oturumun ardından Meclis’teki odasına gelmiş. Tam o sırada telefonu çalmış. Açmış, arayan adının Necati Ünsal olduğunu sonradan öğrendiği Akp’li bir vatandaşmış.
-Elimde silah, şimdi odana gelip işini bitireceğim, sakın bir yere gitme” diye tehdit etmiş.
Sonrası mı? Sinan Oğan’ı dinliyoruz.
“Kendisi hakkında ‘silahla tehdit’ten davacı oldum. Mahkeme geçenlerde sonuçlandı. Karar mı? Efendim, kararda mahkeme bana, isterseniz bu konuyu sulh ile çözelim ve uzlaştırma kuruluna sevk edelim, diyor. Böyle bir şey olabilir mi, demiyorum, diyemiyorum, çünkü oldu. Ne yani arabulucu şimdi bu kişiyle nasıl ve nerede uzlaşacağım. Her silahla tehdit olayı sonrasında arabulucu mu tayin ediliyor? Yoksa saldırgan AKP’li olunca mı bu yola gidiliyor...
Cumhurbaşkanı ve Başbakan kampanya hedefini Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine oturttular... Şöyle diyorlar:
“Adeta yalan makinesi”
O zaman biraz da diğer konuşmalara göz atalım...
Örneğin Cumhurbaşkanı cezaevlerinde yatmakta olan gazetecilerle ilgili konuşurken, “149 kişilik listeye bakıyorum, hapisteki gazetecilerin hepsi hırsız, çocuk istismarcısı, terörist” dedi. Bunu derken tek bir somut örnek vermedi. Örneğin, henüz iddianameleri bile hazırlanmayan... Dolayısıyla, kendilerine herhangi bir suç isnat edilmemiş Kadri Gürsel’in, Musa Kart’ın, Ahmet Şık’ın hırsızlık suçundan mı, çocuk istismarcılığından mı yoksa terörist faaliyetlerden mi aylardır hapiste tutulduğunu açıklamadı.
- Veee... Kendisinden önceki geçmiş dönemleri eleştirirken, “Bizden önceki dönemlerde devlet memurlarının 7-8 ay maaş alamadığı olmuştur” dedi. Ancak kimsenin hatırlayamadığı o dönemin hangi dönem olduğu bilgisinden dinleyenleri mahrum bıraktı.
- Bu da AKP referandum broşüründen:
“Cumhurbaşkanlığı süresi 2 dönemle yani en çok 10 yılla sınırlandırılıyor.”